*Bu sayfa, değişik arkadaşlarımızın Risale-i Nur'dan aldıkları derslerden hareketle yazdıkları yazıları paylaşmak amacıyla tasarlanmıştır.

Onuncu Söz – Üçüncü Suret

BİZ İNSANLAR, bu cennet gibi kâinata, meraklı birer yolcu gibi geliyoruz. Bu merakımızı koruyarak dikkat ile tetkik edersek herşeyin büyük bir düzen ve mizanla işlediğini hiç zorlanmadan görebiliriz. Hatta bu mizanın rahmet ve şefkatle işleyen büyük bir saltanatın delili olduğuna da şahit olabiliriz.

Gözümüzle görebildiğimiz veyahut farkına varamadığımız her bir eşyada, her şeyde ona yüklenmiş birçok vazife, kasıt ve hikmet var. Meselâ en ufak bir hücrenin bütün vücutla alâkası olduğu gibi, bütün bir kâinatla da ilgisi var. Güneş yalnız ve yalnız benim için doğduğu gibi, aynı zamanda bütün dünyadaki mahlukların ve zerrelerin üzerinde tam bir kasıt ve fayda ile iş görmekte. Yüce Allah (c.c.) âyetlerinde güneşe, aya ya da yıldızların yörüngelerine yemin ederek hikmet ve intizamının mutlak olduğunu ve hikmetinin, adaletinin şaşmaz olduğunu bize bir kere daha tasdik ettiriyor. Ve böylece müthiş saltanatının ihtişamının hüküm sürdüğünü merakını ve dikkatini kaybetmemiş insanlara bir kere daha hatırlatıyor. İmam-ı Gazalî bu gerçeği "İmkân dairesinde, var olandan daha mükemmeli olamaz" diye özetlemiş. Bu hükümle saltanatın ihtişamını bir kere daha düşündüğümüzde, aklımızın ve gözümüzün O’nu tanımakta yeterli olamayacağını görebiliyoruz.

Ama bütün bu delillere rağmen, yalnızca insan, şeytanın ve nefsinin vesvesesi ile cüz’î iradenin serbestiyetinin sonucu olan tercihini yanlış kullanarak hikmeti görmezden geliyor. Böylece kâinatta abesiyet görerek kendisi abes işler görmeye başlıyor. Herşeyi ve özellikle saltanatı yalancılıkla itham ediyor. Bu bakış açısıyla kötü işler yapmaya başlayarak "Hayat bir mücadeledir, ekmek de aslanın ağzında!" vs. gibi menfi hayat felsefeleri geliştiriyor. Bunların neticesinde ise biz insanların elinden zulüm çıkıyor. Meselâ Avrupa’da tereyağ fiyatları düşmesin diye tereyağı dağları çürümeye terkediliyor. Ama kimsenin aklına ihtiyaç sahipleri gelmiyor. Çünkü hayat bir cidal olarak algılanıyor. Avustralya’da koyun fiyatlarını yüksek tutmak için o güzel hizmetkârlar canlı olarak uçuruma itiliyor. Çünkü bu zulmü yapanlara göre, ekmek aslanın ağzında. İşte intizamı göremeyen, kasdı görmeyen abes görüyor ve abes işliyor. Bütün bu düzene ters davranarak zulmediyor. Kendi kendine iyi işler yaptığını zannederek saltanata asilik ediyor.

Herşeyi bu derece kasdla yapıp işleten böyle büyük bir sultanın kendine asi olanlar ile tabi olanları ayırarak değerlendirmesi saltanatının gereği olarak bekleniyor. Yani kainat dolusu delillere rağmen kendisine tâbi olmayanları cezalandırması ve tâbi olanları ise lutfederek iyi niyetleri için mükafatlandırması gerekiyor. Fakat bütün bu gerekler bu dünyada görülemiyor. Ne cezalar, ne de mükafatlar tam olarak karşımıza gelmiyor. Çok kere zalimler izzetinde, mazlumlar ise zilletinde kalarak bu dünyadan geçip gidiyorlar.

Ama bütün duygularımız, hislerimiz ve çabalarımız ise hesabın görülmesini, mükâfat ve cezaların verilmesini istiyor. Demek ki, mutlaka bir büyük mahkeme var ve herşey oraya devrediliyor.

  28.05.2000

© 2021 karakalem.net, Ayşe Kazancı



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut