Zaman, imtihan ve yarış

Nuriye Çakmak

OKURKEN YAZARI hakkında en çok hüsnüzanda bulunduğum ve daha da bir dikkatle okumama vesile olan şey, yazarın diğer kitap veya yazarlardan alıntılar yapması veya bir şekilde onlara değinmesidir.

Romanlardan bahsedilir böyle kitaplarda, roman kahramanlarından ve onların konuyla örtüşen repliklerinden.

Büyük bir hayranlık kaplar içimi, çünkü yazar okumayı başarmıştır. Benim de okuduğumu sandığım kitapları ve tabiî daha fazlasını...

İyi bir okuma yaptığı ortadadır. Çünkü sebep, gelişme ve sonuç denklemi arasında, Türk filmi kültürüne uygun yaşam biçimimizle sürekli tetiklenen şey, gelişme ve sonuçtur.

Televizyon koltuğundan izlediğimi sanırım böyle romanları, sonradan hatırlayamayınca.

Öyledir ya, kişiler ve olaylar öyle doldurmuştur ki algıyı, genel mesaj harici hiçbir etki kalmamıştır elinizde. Sona ulaşma hırsı ve olayın gidişatı öyle çeker ki sizi kendisine, kitap bitince tekrar okumak istersiniz, kaçırdıklarınızı yakalamak için.

Ama bu yazarlar öyle değildir işte, sonuca koşmamıştır gözleri. En küçük bir replikten tam da güne ve yazarın değindiği konuya denk düşen bir bölüm alıverirler.

Çünkü ‘oku’muşlardır.

şimdi ise bir ‘yaşar’ olarak bakıyorum bu tabloya, yazar olarak değil: Biz nasıl yaşıyoruz, yaşam romanını nasıl okuyoruz?

Giriş; çokça atlanabilir bir bölümdür. Gelişme-; bir an önce bitse iyi olur bir bölümdür. Ve sonuç; en heyacanlı kısmı.

Bu sonuç bölümü hiç kısa değildir ya, nedense öyle bir yargı vardır bizde. Filmin en önemli kısmının evlendikten sonrası olması gerekirken, hep mutlu sonla biten filmler evlilikle biter. Düğün, çözümdür. çünkü sonra başka hikâyelere geçmek isteriz.

Bu hırsla okuyoruz yaşamı ve yaşamla yaşıt imtihanları/mızı. Bir televizyon koltuğundan, elimizde hayalî bir kumanda eşliğinde elbette. Okunmak üzere varedilen kâinatta, bir okuma eylemi olan yaşamın içindeki okumalarda. okunsun diye gelmişlerdir ve biz elimizdeki kumandanın tuşlarına basarız hırsla, ileri, ileri.

Gitmez.

Bu sefer takılırız orada, tuşta basılı kalır parmağımız, neden neden soruları eşliğinde, geri geri.

Yine okunmamıştır.

İleri ve geri, ama an yok, mesaj yok. Zamanla imtihan arası bir yarış...

Bu denklemi sadece kendi okumalarımız için değil, tüm muhatap olduğumuz yaşam ve imtihan çeşitlerine karşı uygulayabiliyoruz.

Başlangıca odaklı okumalar (böyle yapma diye kaç defa söyledim, olacağı buydu); veya başlangıcın atlandığı okumalar (hep de bunları buluyor, vah tüh gencecik vs.); sonra, son derece heyecanlı ve uzun gelişme bölümleri ve çokça okuma dışı söz, sözler... ve tabiî sonuç sanılan ‘an’lar...

Okunmadan kapatılan kitaplar, imtihanlar, elimizden düşen kumanda...

Allah ile bağlantılandırılmamış herhangi bir okuma ne sebeptir, ne sonuç. Gelişme ne kelime, ancak gerilemedir...

Önce ‘O’nu okumak... Herşeyin sahibinin izlerini herşeyde görebilmek.

Sonra tanıyabilmek O’nu ve eşyanın içyüzü isimlerini.

Sonra tecellilerini bu en güzel isimlerin.

Geriye ne kalır ki, kaderi okumak, rahmeti okumak, hikmeti...

Ne keyifli bir okumadır bu. Hırs yoktur, kumanda yükü yoktur. Sadece huzur vardır, yakîn vardır. Ne geçmişle boğuşulur, ne geleceğin bilinmezlerine ordular yollanır. Günü okur mü’min, O’nu okur. olayların aslını okur. Ve görür ki, olaylar okumak içindir aslında. Hayat okumak içindir. O yüzden ilk emir, oku emridir.

Emre itaat edenler olabilme duasıyla...

  08.06.2007

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut