Avrupalı mesut mu?

Halil Köprücüoğlu

BEŞ ALTI yıldır Avrupa’nın değişik ülke ve şehirlerinde değişik vesilelerle kalma imkânı buldum. Şimdilerde de oralarda bir şeyler yapmaya çırpınıyorum. Bu seyahatlerimde, lüks arabalarla gelip ülkemizde evler alan, işler kuran “Alamanyalılar” ın anlattıkları Avrupa’dan çok farklı bir Avrupa gördüm.

Kendi tabirimle, basitleştirerek şöyle ifade edebilirim. “Lüks son model arabalarda, tek başına, kısa saçlı, montlu, sarı benizli Avrupalı kadınlar; pencerelerde, balkonlarda ve hatta sokaklarda kimseler yok. İnsanlar ya çalışıyor ya yatıyorlar.” Sadece birahanelerde gece yarılarına kadar rahatlamaya çalışan perişan ve garip insanlar. Avrupa’da, tam anlamıyla, dünyaya çalışmak için gelen insanlarla karşı karşıyasınız. Ancak maddî yapı çok ama çok farklı.

Mesela Rotterdam mimarlarının, birçok meslektaşından faklı olarak, titretilemeyen, ruhun derinliklerindeki çok hassas ince telleri titrettiklerini bizzat müşahede ettim. Aman Allah’ım! Ne kadar farklı eserler yapmışlar. İnanılmaz güzellikte. Çok farklı, çok garip şekillerde binalar, hayalinizi zorlayacak yapılar. Bizim büyük şehirlerimiz de bile bu tarz eserler yok denecek kadar az. Çünkü ülkemizde zaruri ihtiyaçlar bile henüz çoğunluk tarafından halledilememiş ki diğer ince latife ve duygulara hayat hakkı verilsin.

Yolların güzelliğine inanamazsınız. Şehrin ortasından gemiler ilerliyor. Yanında bisiklet yolları. Onun yanında otomobiller tek yönlü yollarda rahat ilerliyorlar. Arada tramvaylar gelip gidiyorlar. Raylar o kadar sağlam ve düzgün yerleşmiş ki otomobiller veya bisikletler adeta hissetmeden bu rayların üzerlerinden gezebiliyor. Şehirler birçok otobanla birbirine bağlanmış. Ancak Hollanda otobanlarında 120 km. den fazla hız yok. Uydudan yollar kontrol altında tutuluyor. Kameralar sıkı bir denetim yapıyor. Çoğunlukla 80-100 km. arası bir hız yapılabiliyor. Bu arada ülkeniz aklınıza gelir. İzmir-İstanbul-Ankara gibi en önemli merkezlerimizin bile bırakın otobanı, duble yollarla bile birbirine bağlanamayışına çok üzüldüm. Asırlarca dünyanın adil hakimi olarak hükmeden bir milleti bu halde yaşatanları lanetle andım. Şehir içi yollarda arabamın altına sürten hız kesme yükseltilerine bir de burada baktım. Teknik kafadan ne kadar uzak olduğumuzu üzülerek anladım. Bu insanların nasıl olup ta bu kadar hikmetli hale gelişlerini düşündüm. İman ve İslam’ın hakiki güzellikleriyle de donanmaları için günler boyu dua ettim. Hala da ediyorum. Yollarda şehirlerarası otobüsleri hiç görmedim. Sadece okul ve turistler için tur gayeli birkaç otobüse rastladım. Görenleri belki hızlı ve dakik demiryolları lükslüğü ile daha fazla celp eder. Ülkenizde belki de sabotajlarla durdurulmaya çalışılan demiryolu çalışmalarını tekrar hatırladım. Hele biletimdeki, Wien:17.23 yazısını, Viyana’ya 8-10 saatlik yolculuktan sonra ancak anladım. Çünkü tam belirtilen dakikada girişimizi hayretle izledim. Ülkemizde at gibi giden, tak tak seslerinden uyuyamadığınız tren yolculuklarınızı, yarım gün tehirli kısa mesafeli seferlerimi hatırlayıp çok üzüldüm. Hodgam menfaat perestlerin bütün engellemelerine rağmen yakında devreye girecek olan hızlı tren seferleri için Allah’a şükrettim.

Bütün Avrupa’da ve bütün yollardaki şehir ve köy yakınlarından veya yerleşim yerlerinin tamamının yanlarından geçen bütün yolların kenarlarının duvarlarla, suni tepelerle örüldüğünü hayretle izlerken bu ses ve toz yalıtımını kendi ülkenizde hayal bile edemizsiniz.

Rotterdam limanını gezerek bitiremez, kuleden anlamaya çalışırsınız. Kilometrelerce süren, dünya ticaretinin büyük kısmını elinde tutan bu küçük ülkenin bu başarısını anlayamazsınız. Modern Rus ordusunu yenen bedevi Afganlıları anlamak için doktora öğrencisi gönderen İngilizler gibi neden buralara inceleme için öğrenci göndermeyen, asırlarca dünya ticaretini elinde tutan atalarına bir türlü benzeyemeyen bir milletin evlatları olarak onlarca hatta yüzlerce iktisat fakültemize verip veriştirirsiniz. Ancak dünyaya demokrasi dersi vermeye devam eden bu ülkelerde hala Sömürgeler Bakanlığı olduğunu öğrenince insanlık adına utanırsınız. Hemen hatırınıza Ayna programında seyrettiğiniz bir çok ülkenin hala bu sömürmeye nasıl tâbi oluşunu, BOB projesi ile perişan Irak’ı; işgal edilen Afganistan’ı ve bunlar arkasındaki menfaatperest, hodgam Batı zihniyetini ve bu rezillikler karşısında hala basit meseleleri bahane ederek bir türlü birlik ve beraberlik içine giremeyen dindaşlarınızı üzüntüyle hatırlarsınız.

Şehir içlerinin düzenlenmesine, yere gömülü çöp bidonlarına, bir türlü eskitilemeyen döşeme taşlarına, yağmurdan 3-4 dakika sonra yerde hiç su kalmayışına, o yumuşatılmış kenarlarıyla çok alçak ve nezih bir sanat eseri gibi yapılan kaldırım taşlarına, alt ve üst geçitlere, gidiş-gelişli dakik ve temiz yüzlerce tramvay ve metro istasyonlarına, yolculara doğru yatan otobüs basamaklarına, elektronik gişelerden alınan indirimli grup biletlerine, hemen her tarafta üç katı asla geçmeyen evlere – çok az yerde dört kata ve çok müsait yerlerde daha yüksek binalara izin verilmiş- muhakkak değerlendirilen asla akmayan, rutubet bile yapmayan çatı katlarına, sığınak gayeli ama her türlü fazlalıklarınızı rahatlıkla koyduğunuz bodrumlara, muhakkak dıştan ısı yalıtımı yapılmış duvarlarına, en küçük kusur bulamadığınız pencere, kapı, mobilya ve hatta beyaz eşyalarına, inanılmaz nezafetteki umumi yerlerde bulunan tuvaletlere, bir türlü bozulmayan musluk ve bataryalara, inanılmaz kalitede döşenmiş fayans ve seramiklere, müthiş bir hijyeniklik içerisinde hizmetinize arz edilen onlarca çeşit ekmeklerdeki kalite ve lezzete, eyalet parlamento binalarıyla adeta iç içe olan kafeler dolayısıyla halkla bütünleşmiş olduğunu daha iyi idrak ettiğiniz devlet idaresine, hemen hemen hiç görmediğiniz askerler ve dahi polislerle de tam demokrat ve hür olduğunu düşündüğünüz bir zemini ve daha çok, pek daha çok şeylere bakar da buraya gelen teknik heyetlerimiz, belediye başkanlarımız ve hatta devlet görevlilerimiz acaba dış seyahatlerde ne yapıyorlar, bunları göremiyorlar mı diye hayret ve şaşkınlıkla düşünürsünüz. Bize Tanzimat Edebiyatında tiyatronun, gazetenin, romanın kıyafetlerimize, eşyalarımıza, oturup kalkmamıza bile tesir ettiğini öğretmişlerdi. İman ve İslam’dan uzaklaşışımız sebebiyle galiba kapasitemiz doldu artık, algılama imkanımız hiç kalmadı. Veya aşırı hodgâmlık bizi perişan etti de, anlık zevk ve lezzetleri bir türlü aşamıyoruz.

Esasen bu refaha ait anlatmaya çalıştıklarım sayfalarca sürebilir. Belki de bunları herkes biliyordur. Ancak Avrupa’nın tam bilinmeyen başka yönleri de var. Mesela Avrupa’da boşanma oranının %70’lerde oluşu, yine ayni Avrupa’da otuz bin küsur ortaokul çağında kız öğrencinin anne olduğu ve okula girerken yavrusunu kreşe bıraktığını, karı-kocanın ayrı odalarda TV seyrettiğini, çift maaş alabilmek için evlenmeden müşterek hayat yaşadığını, sevgi duygularını belki de köpekleriyle tatmine çalışan insan sayısının milyonları bulduğunu, çocuk mesuliyetinden kurtulmuş bu insanların köpeklerinin aşıları, mamaları, gezileri, kaka yapmaları için çok zaman ve çok para harcamaları gerektiğini; anne ve babasına bakanların ise adeta yok denecek kadar az olduğunu ve bu işi Yaşlı Evleriyle yaptıklarını, aşırı sıcaklardan belki binleri Fransız yaşlının evlerinde yalnız başlarına öldüğünü ve çok zaman sonra bu hallerinin anlaşılıp devletin yoğun ilanlarla bu feci durumu önlemeye çalıştığını öğrenirseniz elbete çok şaşırır tek yanlı ve tek yönlü eksik bir medeniyetle karşı karşıya olduğunuzu iyice idrak edersiniz.

2004 yılı İstanbul İlim ve Kültür Vakfının 2004 yılı Uluslararası Sempozyumunda Prof. Dr. Hakan Yavuz beyin İskandinav ülkelerinin, kuzey Avrupa’nın inanç olmadan da saadeti buldukları iddiasını hayretle tekrar hatırladım. Orada Hakan beye anında itiraz etmiş, R.Nur’da bu mânânın tam tersinin anlatılıp ispat edildiğini, söz alarak anlatmıştım. Daha sonra bu anlattıklarımı yazılı olarak R.Nurdan hazırlayarak mail çekmiştim. Gerçi sayın Çevre Eski Bakanımız Rıza Akçalı bey, sempozyum sonrası yemekte, bir manayı ifade ederken maksadı aşan kelimeler kullanıldığını ifade ederek durumu tashih etmiş. Maddî refaha ulaşmak ile maddi ve manevi saadete ulaşmanın ayni şeyler olmadığını harika bir tarzda Hakan beye ifade etmiş. Ben bu konuşmalardan haberdar olmadığımdan daha sonra bu sözlü anlattıklarımı R.Nurdan yazılı olarak hazırlayıp Hakan beye mail çekmiştim.




(Devam edecek)

  02.05.2007

© 2021 karakalem.net, Halil Köprücüoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut