Şuuraltı ve Karakter

Halil Köprücüoğlu

BİR ARKADAŞIMIZ apandisti patlayınca önemli bir ameliyat geçirdi. Ameliyat öncesi uygulanan narkozun tesirinden kurtulurken insanlar çok garip şeyler anlatırlarmış. Daha doğrusu zihinlerindeki, şuur altlarındaki birikimleri dökerlermiş. Muzip doktorlar bizim kardeşimizin neler söyleyeceğini çok merak etmişler. Çünkü besmele ve tekbirlerle ameliyata girdiği halde, narkoz sonrası çok utandırıcı şeyler söyleyenlere bile rastlamışlar. Ancak Nur Talebesi olan öğretmen kardeşimiz ayılırken ilahiler söylemiş, Kur’an okumuş. Çok şaşırmışlar. Hatta ilk defa böyle bir şeyle karşılaşıyoruz, demişler.

Diyarbakır’da da böyle bir hadise yaşamıştık. Hacettepe Tıp’ta okuyan bir kardeşimiz anarşistler tarafından ciddi darba muhatap olunca uzun süre komaya girmiş ve akli muvazenesi bozulmuştu. Ancak o tip akıl hastalarında görülen belirtileri göstermeyip ezberden dini metinler okuyunca (R.Nur metinleri), hocaları çok şaşırmışlar. O tip hastalar hafızalarını kaybedip temizliğe dikkat edemeyip çok pis olurken, tuvalet adetlerini tamamen terk ederken o kardeşimiz asla pis olmamış ve bazı bilgiler zihninden silinmemişti. Elhamdülillah daha sonra tamamen sıhhatine kavuştu. Bazı bilgilerin, bilhassa şuur altına işleyen, itikat haline,seviyesine gelen bilgilerin asla silinmediğini o zaman da görmüştüm..

Yıllar önce Ahmet Şahin hocanın bir kitabında Kabir Azabı başlıklı bir yazı okumuştum. Çok sefih hayat yaşayan bir adamcağız, berzahta, vazifeli meleklerin sorularına bir türlü cevap veremiyormuş. Daha doğrusu konuya bile giremiyor, ağzından istemediği kelimeler dökülüyormuş. Her şeye aklı yetiyormuş amma, dili bir türlü arzuları doğrultusunda çalışmıyormuş. Bunun yerine hayattayken kullandığı kelimeler, yaşadığı ve önem verdiği manalar dilinden dökülüveriyormuş.

Çocukluğumda da bunu teyit eden bir olay anlatmışlardı. İbadetle hiç alakası olmayan bir duvarcı ustası, sekerâta girince komşularından dindar birisi ona şahadet kelimelerini söyletmek için telkinde bulunmaya çalışmış. Kendisi yüksek sesle şahadet getirirken ölüm döşeğindeki komşusunun da bu kelimeleri tekrarlamasını, vefatı esnasında olsun imana ait bir şeyler söyleyerek vefat etmesini arzu etmiş. Ancak sekerattaki usta bütün telkinlere rağmen sadece “TAŞ VER, HARÇ VER” diyebiliyormuş. Bir türlü ona şahadet getirttirememişler.

Adeta şarkı dolu bir kasetten ilahi dinlemeye çalışmak gibi imkansızı gerçekleştirmek elbette mümkün olamıyor !

Bediüzzaman Hazretleri, ”Niyet, bir cihetle fıtri ahvalin ölümüdür.” diyerek; niyetle ilgili çok farklı bir boyutu nazarlarımıza arz eder. İman ve İslam’a ait ahlakî değerler biz insanların şuur altına işlemeli, karakterimiz haline gelmelidir. Refleks gibi tezahür etmeli; adeta hiç düşünmeden davranış olarak ortaya çıkabilmelidir. Elbette bir zihni faaliyet sonunda ortaya çıkan güzel davranış da önemlidir ama, fıtri olarak ; Necip Fazıl’ın söylediği gibi “Vazife dendiğinde arkaya bakmadan, ileriye atılan…” kişiler daha kıymetlidir. Çünkü vazife aşkı, insanlara yardım etme duygusu, iman ve İslam için gayret gibi güzel şeyler, eğer insanda karaktere dönüşmüşse, şuur altına yerleşmişse bu hal muhakkak büyük üstünlüktür.

Ayrıca Lemaat’te “Dimağdaki mültebis mertebeler…”meselesiyle de alakalı bir yönü vardır bu meselenin. Tahayyül, Tasavvur, Taakkul, Tasdik, İz’an….diye devam eden dimağ mertebeleri Bediüzzaman Hazretlerine göre yedidir. (Sitemizdeki, bu konuda yazılan dört yazıma bakılabilir.) En sonuncusu olan İTİKAT seviyesinde bir bilgi için altı mertebe kat etmek gerekmektedir. Ancak bu seviyedeki bir bilgi yaptırım gücüne ulaşmıştır. Bunun bir öncesi de İLTİZAMDIR ki o bilinen şeyin yaşanması, tatbiki anlamına gelir. İtikat seviyesine gelmeden bilginin tezahürleri çok farklı ve zararlı olmakta iken. Sıhhatli bir şekilde bu mertebeleri kat ederek gelişen ve İtikat seviyesine ulaşan bir bilgi adeta karaktere dönüşmekte, refleks haline gelmektedir. Akıl ve Kalbin tasdikinden geçerek, hatta yeterli bir süre yaşanması bile gerekmektedir ki İTİKAT teşekkül edebilsin.

M.Emin BirİNCİ Ağabey, başka bir çok imanî ve İslamî konuda da hassas olmakla birlikte; bilhassa namazı, tadil-i erkanla vaktin evvelinde kılma meselesinde daha da titiz Bir İnci’ydi. Bu hassasiyetinin ifadesi olarak “Bu saatler belki de (muhakkak anlamında) sadece namaz vakti için vardır” derken; bazı arkadaşlarımızın biraz hafife alarak gülümsemesine ve itirazına sebep olmuş, maalesef anlaşılamamıştı. “Nurlu Mü’minin Bir Günlüğü “ yazımın yazılmasına sebep olan zahiren “Tarikatçi gibi ..” olma ithamına da maruz kalmıştı. Halbuki yaptıklarının tamamını R.Nurlardan daima – defalarca- ispat etmişti.

Yaşayışında ve bilhassa namazı, tadil-i erkanla vaktin evvelinde kılma meselesinde çok samimi, çok ihlaslı olduğu; bu konudaki fikirlerinin, İtikat seviyesinde bilgiler olduğu ve O’nda refleks haline geldiği; niyete bile hiç ihtiyaç olmadan tezahür eden fıtrî haller haline geldiği vefatı esnasında çok açık olarak anlaşıldı.

Doktoru Said Çeleyen Bey öyle şeyler anlattı ki insanı heyecanlandırıp, titretiyor; öyle bir iman ve izan nasip etmesi için Rabb-i Rahime göz yaşları ile dualara sevk ediyor.

Son on beş gündür zorla sadece sünnetlerin oturarak kıldırılabildiği; farzları düşme tehlikeleriyle de olsa ayakta kılan Birİnci Ağabeyin; son gün şuur karışıklığına, hatta şuurunun gitmesine rağmen yattığı yerden teyemmümle namaz kılmaya çalışması orada bulunanları şaşırtmış. Ekranda bir iki defa kalbinin durmasına şahit olan Said Bey ve yanındakiler, Birinci Ağabeyin ölüme direnmesi üzerine namazı beklediğini düşünmüşler. Haklı oldukları biraz sonra anlaşılmış. Öğle Ezanı sesleriyle biraz olsun hareket etmeye çalışan Ağabey, eliyle zorla da olsa pencerelerin açılmasını ister gibi yapınca hemen pencereleri açmışlar. Ezan sesleri daha net şekilde içerilere kadar gelmiş. Ellerini kollarına teyemmüm yapar gibi sürtmüş; zayıf bir sesle “Allahü Ekber” diyerek tekbir almış ve önünde bağlamış; biraz sonra emanetini teslim etmiş. Allah rahmet eylesin. Büyük ihtimalle namaz halinde melekût alemine geçmiş.

Hastalık, şuur karışıklığı, hatta şuur gitmesi bile ona tesir edememiş. Namazı, vaktin evvelinde kılmak istemiş. Rabb-i Rahim de ona lütfetmiş, ruhunun namazda kabzedilmesini istemiş.

Allah gani gani rahmet eylesin. Resululah’a, Üstadımıza arkadaş eylesin.

Bizlere de ayni şekilde iman ve iz’anımızın karektere dönüşmesini nasip etsin.

  11.04.2007

© 2021 karakalem.net, Halil Köprücüoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut