*Bu sayfa, sitemize gelen, sitemizdeki ana sayfaların formatına denk düşmediği için bu sayfalarda değerlendirmediğimiz, ancak paylaşmaya değer bulduğumuz yazıların sunulduğu bir havuz olarak tasarlanmıştır.

 Testideki Okyanus

GELİNEN NOKTADA Risale kaynaklı tefekkür ve tahassüs ikliminin İslamlığa ve insanlığa mal edilmesi, onun cemaat odaklı dar geçitlerden kurtarılarak evrensel bir mana iklimine taşınmasıyla mümkündür. Risale-i Nur umumun malıdır; inhisar kabul etmez.

Kur’an nasıl tüm insanlığa hitap eden ilahi bir mesajsa, Risale-i Nur da bu mesajdan süzülmüş evrensel ölçekli bir hikmet ve rahmet sofrasıdır. Risale-i Nur “medrese”den çıkıp ilim içinde hakikate bir yol açarken, tasavvufu da feyiz suretinde elfazına lüb yapmıştır. Bilginin bu şekilde hem teorik/nazarî hem de estetik/halî boyutunun bir arada sunulduğu başka bir modern örneğin bulunmaması, Risale-i Nur’un İslam tefekkür ve tahasüssünün geleneğin birikimine dayalı yeni ve kamil bir inşa çabası olduğunu gösterir. Selefi/püriten bir tavırla geleneği yok saymadan ama ona teslim de olmadan, modern dünyanın sözel değil metinsel dilinin seküler-bilimsel örgüsünün meydana getirdiği itikadî ve amelî buhran karşısında, İslamî geleneği yenileyerek üreten bir düşünce, duygu ve aksiyon hamulesi olarak Risale-i Nur, sadece Müslümanların değil tüm insanlığın kalp ve aklına hitap eden evrensel bir cehdi temsil eder.

Risale-i Nur’a dayalı bir tefekkür ve tahassüs ikliminin vücuda getirilmesi onun İslam fikir mirasının sütunlarından biri haline getirilmesi ve bu vechesiyle insanlığın kemale yürüyüşüne ışık tutmasının sağlanmasıyla mümkündür. Mevlana’yı tüm insanlığa mal eden Mevlevilerden bağımsız olarak Onun Mesnevi’sidir. Aydınlanma düşüncesinin liberal rasyonalist kanadının en önemli ismi olan Immanuel Kant doğduğu şehirde ölmüş, bulunduğu yeri hiç terk etmemişti. Ama bugün Kant, son derece sınırlı sayıdaki entelektüel kulüp üyesi “Kantçılar” dışında hiçbir izleyicisi olmadan, sadece Batı değil tüm insanlığın ortak düşünce mirasına önemli katkılar yapmış bir düşünür olarak görülmektedir. Bunu Karl Marks için bile söylemek mümkündür. Ortaya koyduğu öğretinin yanlışlanmış normatif çerçevesinden bağımsız olarak Marks’ın makro düzeyde kapitalist üretim biçimine yönelttiği eleştiriler, sınıf ilişkilerinin daha insani bir görünüm kazanmasında oldukça fonksiyonel olmuş, onu politik ekonominin ölümsüz isimleri arasına sokmuştur. Yine antik Yunan düşüncesinin en önemli isimleri olan Eflatun ve Aristo’yu bugün bile önemli kılan, eski Yunanların kutsal saydığı polisin buhranlarının çözümüne ilişkin olarak ortaya koydukları görüşler değil, bu bağlamla sınırlanamayacak evrensellikteki tefekkürleridir. Öyle ki, Orta çağ Hıristiyanlığı önce Eflatun, sonra da Aristo’nun görüşleriyle yorumlanmıştır. Öyleyse şu soru, Risale-i Nur müellifinin vefatının 43’üncü yılında sorulması zorunlu bir sorudur: Bugün karşımızda bulunan Bediüzzaman ve Risale-i Nur profili nasıl bir profildir? Risale düşüncesi cemaatî çerçevelere dayalı “parokiyal” bir düşünce olmaktan kurtulabilmiş midir? Cemaatlerin taşıyıcılığını yaptığı bir düşünce ne kadar evrenselleşebilir/ mi?

Doğaları gereği, cemaatî yapılanmalar hürriyetin değil disiplinin, eşitliğin değil hiyerarşinin, farklılığın değil ayniyetin, çeşitliliğin değil tecanüsün hakim olduğu yapılardır. Orada serbest düşünce üretilemez; çünkü düşünce hürriyeti cemaat disiplininin kuşatması altındadır ve hiyerarşik bir onaylama sürecine tabidir. Cemaatî yapılar aklı değil iradeyi, muhakemeyi değil iltizam ve kabulü talep ederler. Bu bakımdan “cemaat insanı”nın ufku, bağlı bulunduğu cemaatin nasslaştırılmış kabulleriyle kaçınılmaz olarak sınırlıdır. Bu kabullere bağlı kalanlar ise ancak iyi bir “izleyici” olabilirler; düşüncenin kanatlarını hürriyet ufkuna doğru açanlar ise akletme ameliyesinde derinlik kazanmalarını, çoğu defa bu cemaati yapılardan bağımsızlaşma derecelerine, yani “eleştirel bir duruş” edinmelerine borçludurlar.

Gelinen noktada Risale kaynaklı tefekkür ve tahassüs ikliminin İslamlığa ve insanlığa mal edilmesi, onun cemaat odaklı dar geçitlerden kurtarılarak evrensel bir mana iklimine taşınmasıyla mümkündür. Risale tefekkür ve tahassüsünden beslenmiş ilmî ve edebî ürünlerin Risale cemaatlerine mensup insanların ürünlerine inhisar ettirilmesi, olgularla bağdaşmadığı gibi, sevgisinden yavrusunu yiyen ayı misali Risale’ye ve müellifine büyük bir kadirnâşinaslıktır. Risale-i Nur umumun malıdır; inhisar kabul etmez. Cemaatî “görülmüştür” damgası taşımayan düşünce üretimlerinin birçok defa reddedilmesi, hatta dolaşımının engellenmeye çalışılması, Risalenin anlaşılma biçimi olarak, “irade etme” seviyesinden “akledilme” seviyesine taşınmasına ciddi biçimde zarar vermektedir. Türk milliyetçiliğinden Kürt milliyetçiliğine uzanan yelpazede, milliyetçi ve çoğu defa devletçi tavırların mahmuzladığı, siyasi cereyanların “şamar oğlanı” ve iflah olmaz stepnesi, fikri izzetten yoksun, derinlikten mahrum, siyasî ve meşrebî tarafgirlikle alude, “devlet-i ebed müddet mahkumu” edilgen bir tablonun ilişkilendiği bir kaynak olarak Risale-i Nur evrensel bir mesajın halis ve kamil taşıyıcılığını yapamaz. “Biçare hakikatlerin kıymetsiz ellerde kıymetsiz olması” hakikatine masadak kılınan Risale-i Nur’un hür tefekkür ve tahassüs ikliminde yeniden “fıkhedilmesi”, bu düşünceyle bir şekilde hemhal olanların Bediuzzaman’a sadakat borcudur. Bu sadakat borcunun ifasında cemaatî yapılar “ilahî rızayı tahsili hedeflemiş manevî ortaklıklar” ve “hizmet organizasyonları” olmanın dışında fonksiyonlara talip olmamalı,- siyasi baskı grubu olarak hareket etme, formel örgütlenmelere bir tür kudsiyet atfetme, Risalenin manevî şahsiyetini temsil etme iddiasında bulunma gibi- bilakis, hür bir düşünce ikliminin tesisi için ihtiyaç duyulan vesilelerin hazırlanmasına katkıda bulunmaya gayret etmelidirler. Bu toplulukların Risale adına düşünce üretimine talip olmaları komünist partilerin Marksist teoriyi yorumlamalarından farklı bir çabaya tekabül etmez. Ortaya çıkan “herkes için ömür boyu Risaleyi doğru okuma, anlama ve uygulama kılavuzları”ndan ibaret, “bilimsel/doğru-otantik Nurculuk” yorumlarından oluşan metin ve uygulama biçimleridir. Dinî cemaatler, Kemalist kamusallık anlayışında yer altına itilmiş olsa da, dini hayatiyetin yeşermesinde inkar edilmesi mümkün olmayan önemli hizmetlerde bulunmuşlardır. Ancak Risale-i Nur gibi insanlık çapında bir mesajın sekter bir düşünce ve aksiyon üretimi olmaktan çıkıp insanlık çapında bir ebediyet davasına dönüşebilmesi için, cemaatlerin zati olarak malul oldukları “dar” kalıpların dışında ele alınması ve hür tefekkür ve tasavvur ortamında yeniden okunup “şerhedilmesi” şarttır.

Cemaatlerin, taşıyıcısı olduklarını iddia ettikleri hakikatlere perde değil ayine olabilmeleri için, Bediüzzamanı ve ona bahşedilen tefekkürün meyvelerini kendi renklerine boyamaktan hassasiyetle kaçınmaları gerekmektedir. Risale-i Nur Kur’anın sadece “Nurculara” değil tüm “insanlığa” son dersidir. O ancak Allah’ın boyasıyla boyanabilir (sibğatullah). Risale-i Nur müellifi ise, “Nurcuların Bediüzzaman’ı” değil “insanlığın garibuzzamanı” olduğunda evrensel düşünce mirasının bir parçası olacaktır..

Evet, “bahr-i umman bir destiye nasıl sığışır?”

  11.04.2003

© 2021 karakalem.net, Ahmet Yıldız



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut