Barış bahar

FERAGAT VE adaletini iki elle öpüp alnıma ve gönlüme sürüyorum sürurla… Yüreğinde feragati yerleştirmiş, kimse girememiş onun yanına; en yakın talebesinden küçük bir şey dahi olsa karşılıksız almamış; Hakkı söyleme noktasında kimsenin önünde de eğilmemiş…

Bükülmez kolu, yenilmez yüreği sarsılmaz imanına dayanıyor… Adalet davası, şefkat şiarı olmuş; sevdiğini harfi sever, sevmediğini harfi sevmez… Şahıslar, şahsi maneviler, milletler, hadiseler hakkında hüküm verirken de adaletten feragat etmez; bir mü’minin yirmi masum vasfı varken bir iki kusurundan dolayı manen katli hükmünde olan adavetle davranmak adalete uygun değil. Kur’an kalbi okunmamış, kâinatta sergilenen Cenab- ı Hakkın Adl ismi setredilmiş olunurdu.

Hak üzere Hak’tan inen Kur’an’ı hak ederek okuyan hakikat eri haksızlık etmez, haksızlığa da karşı durur, kılıcını adaletle savurur; “Hakkın hatır âlidir, hiçbir şeye feda edilmez.”

Kendisine zulmedene zulümle, nefret edene nefretle cevap vermez; bu şahıs da olabilir millet de…

Her şeyi ile hayırlı, her şeyi ile hayırsız, her şeyi ile zalim her şeyi ile mazlum bir millet olamaz… Bir coğrafyada bir millete ait doğmak Hüda’nın takdiri; yüceltmek veya küçültmek kimsenin haddi değil. Haddini bilmeyense Hüda’nın Rahmetinden mahrum olur; ateşten yaratılmayı topraktan yaratılmayı üstün sayan şeytan gibi…

Gönlünde Nebevi miras, kalbinde Kur’an taşıyan zamanın bediisi cahiliyet âdetine düşmandır, düşmanlığa da düşmandır, muhabbeti muhabbetedir…

“Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır, bunlara karşı sanat, marifet, ittifak silahıyla cihad edeceğiz” düşüncesi doğuda açılacak Üniversite ile Anadolu, Kafkaslar, Ortadoğu’dan gelecek öğrencilere o yıllarda öğretilseydi bugün bu bölgede Kürtler, Türkler, Araplar kardeşçe, Ermenilerle dostça yaşanırdı ve bundan da hangi millet zarar görürdü?

Afganlı, Irak’lı, Filistinli çocuklar susuz, sütsüz, ilaçsız kalmaz, gençler kandırılmaz, babalar çaresiz kalmaz, anneler ağlamazdı. Irak fitne ateşiyle alev alev yanmazdı…

Doğuda kan akmaz, anarşi ile ülkemizin kaynakları kurutulmazdı… Borçlu olup da boyun duruluğa sokulmağa zorlanmazdık…

Silah tüccarların fitne ile sızamadığı, mutlu milletlerin barış içinde yaşadığı diyar olurdu Orta Doğu…

Ogün’ler kandırılır, Hirant’lar katledilir miydi?

Bediüzzaman’ın ufukları kuşatan, kıtaları kaplayan Nursi düşünceleri billurlaşarak kalplere yağdığında; yarınlar yanmayacak, bugünden daha mutlu ve müreffeh olacaktır.

Onun feragat ve adaleti anlaşılıp yaşatıldığında yeryüzü daha yaşanılır olacağı her yirmi üç martta yeniden diriliyor, barış baharları müjdeliyor.

Eser külliyatı Risale-i Nur’un hikmet tohumları hürriyet rüzgârlarıyla kıtalara taşınıyor olması, muhabbet yağmurlarla gelecek baharın barışla geleceğini işaret ediyor.

Çürük cahiliye tohumları hakikat ateşinde yandığında, güllere, leylaklara, karanfillere yar açılacak, açık ufuklarda kelebek kanatların rüzgârı sükûn barış estirecek…

O günlerde Hirant’lar katledilmeyecek.

Gelecek bahar barışla gelecek; cahiliye ateşinin alevlendirdiği fitneyle değil.

  12.03.2007

© 2021 karakalem.net, Hüseyin Eren



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut