ZAMAN ÖĞÜTÜCÜ

Öznur Çolakoğlu Cam

- Emin ol şekerim, başımı kaşıyacak vaktim yok!!
- Ahh!! Sorma hiç sorma aynı dert bende de var..
- Günlerde öyle kısa ki, hiçbir şeye vakit kalmıyor!!
- Ağzım, burnum derken akşam oluyor. Akşam yemeği tv, derken..
- Kitap dahi okumaya vakit yok!!
- Kitabı bırak ne zamandır günlük gazetelere göz atamaz oldum..
- ………………….

Yukarıdaki diyalog ve daha nice benzerleri size de bir yerlerden tanıdık geliyorsa, rutinlerimizi mercek altına almanın vakti gelmiştir artık. İş bu yazı, son zamanlarda kendini bir zaman israf makinesi olarak gören bir acizin içdökümüdür.

Evvelden bereketli topraklardan şükür ve kanaat ile toplanan buğdaylar değirmenlere götürülerek öğütülürmüş ve yine ele kıymetli bir mahsul geçermiş. Oysa şimdi etrafta ne bereketli topraklar kaldı, ne işe yarar değirmenler, nede şükür eden ağızlar. Nede zamanın kıymetini bilenler ve ona gerekli ilgiyi gösterenler.

Buna mukabil zamanı israf edip, yakınmalarda günah çıkarıyoruz çoğu zaman. Şu zaman yönetimine dair anlatılan meşhur kavanoz ve çakıl taşları hikayesi vardır hani. Unutanlara kısaca hatırlatalım. Bir kavanozu su ile doldurursanız, içine başka bir şey koyamazsınız; taşar. Kavanozu ağzına kadar kum ile doldurursanız çakıl taşlarına yer kalmaz. Çakıl taşlarına öncelik tanırsanız, büyük kaya parçaları için kavanozda yer bulamazsınız.

Buna göre elinizde irili ufaklı taşlarınız ve akışkan bir sıvınız varsa sizden beklenen kavanozun içine en önce büyük kaya parçalarını yerleştirmeniz, kalan boşluklara çakıl taşlarını; çakıl taşları arasında kalan boşluklara kumları dökmenizdir. Hele birde kavanozun içinde hava boşluğuna dahi hiç yer kalmasın diyorsanız, kum tanecikleri arasında kalan boşlukları da su ile doldurmanız beklenir.

Yaşantımı bir kavanoz olarak düşündüğümde ve son zamanlarıma dönüp baktığımda su gibi akışkan ve izafi kavramlar kaplamış sanki tüm günlerimi. Şu yukarıdaki yakınmaların, miskinleştiren atmosferine sığınıvermişim.. Bu atmosferde, öyle miskin ve öyle rehavet dolu bir haleti ruhiye kaplıyor ki benliği, "Yapmalı" yada "bugün tamamlamalıyım" lar, yerini "nasıl olsa yarın yaparım" a terk etmeye başlıyor usulca. Okunmak üzere biriktirilen gazeteler, hemen elinizin altında sizden daha fazla ilgi bekleyen kitaplar, yapılacaklar listesinde uzayıp giden işler..

Oysa zihin durmaksızın çalışıyor ve üretiyor hamd olsun. Alelade bir yolculukta şehrin gayet eğimli bir bölgesine dikilmiş minik çam fidanlarının üstlendiği görevi ve onların nasılda başarılı olduklarını gösteriyor zihin gözlerim bana. Minik fidanlar dahi durdukları yerde kökleriyle kenetlenip o kocaman kayaları, toprakları tutmak ve aşağıya bırakmamakla yükümlüler ve bunda gayette başarılılar.. Bu ve buna benzer daha nice güzel fikir kırıntıları not edilmiş 2006 yılına ait ajandam sitemle bakıyor şimdi bana. Neden bu kırıntılar yer almadı yazılarında diye?!! Utanıyorum..

Oysa bilginin zekatı değil miydi paylaşmak?! Şimdi yeniden silkinmenin ve kavanozun içine önce büyük taşları koymanın vakti. Listeye o gün yapılması gereken ve gerçekten önemli olan işler yazılmalı ve tam gününde tamamlanmalı. Sonra daha küçük çakıl taşları, daha az öneme sahip yapılacaklar, kalan boşlukları da kumlar için tahsis edebiliriz. Hava boşluklarını da suyla dolduracak kadar insafsız olmadan iyi bir zaman yönetimi gerek şimdi bize.. İyi bir yönetim deyince iyi kelimesi hemen Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa Aleyhissalatü Vessellem'i ve O'nun günlerini planlamasını hatırlatıyor bana. İyi'ye minnet borçluyum..

İyiler iyisi Gül Nebi, günlerini üç eş parçaya bölermiş. Gün = 8X3 saat imiş Resul için. Bu bağlamda, Aile, Arkadaşlar ve İbadet üçgeninde bereketli günler. O halde bizde, günün sekiz saatlik birinci bölümünü aileye; yani eşe, çocuklara, ev işlerine, uykuya ve diğer günlük rutin işlere ayırabiliriz. 8 saatin aileye dair bölümdeki kaya parçaları, eş, çocuk, yemek, uyku, okumak. Küçük çakıl taşları, temizlik, detaylı ev işleri. Bu bölümün kum kısmını ise hayır diyemediğimiz ve kıramadığımız ekstra işler dolduruyor, yada işten eve taşıdıklarımız. Birçok ailenin vazgeçilmezi tv ise kumların arasındaki hava boşluklarını dahi kaplayıp, aile bölümünde nefese dahi yer bırakmıyor.

Sekiz saatlik ikinci bölüm arkadaşlara demiştik. İnsan sosyal bir canlı olduğuna göre, insanın arkadaşlarıyla en çok vakit geçirdiği ortam çalışma ortamı oluyor. Hatta çalışma ortamları arkadaşlıkların vesilesi oluyor. Buna göre, bu bölümün kaya parçaları, dürüst bir çalışma ahlakı. İyi insan ilişkileri, eş-dost, hasta yakınların ve akrabaların ziyaretleri. Çakıl taşları ise, alış-verişler, fatura ödemeleri.

Son sekiz saatlik üçüncü bölüm ise ibadete. İbadetler insanın kullanma kılavuzu hükmünde. İnsan-ı kamil'e erebilmek buradaki her amelimiz zaten başlı başına büyük öneme haiz. O halde bu bölüme, tefekkürü, namazı, orucu, illaki dürüst, samimi ve çalışkan olmayı, irşad ve tebliği, illaki okumayı ve düşünmeyi dahil edebiliriz..

Bu 8X3'lük sistemi uygularken bize yardımcı olacak hadisleri yazıp evimizin muhtelif yerlerine asabiliriz. Ve Rabbimiz Allah'a günlerimizi ve zamanımızı daha da bereketli kılması için dua edebiliriz. O'nun Basit ismine sığınabiliriz!

Ey Rabbimiz her türlü israftan ve aşırılıktan sana sığınırız! Sen Basit'sin hikmetle genişletensin vaktimizi, imkanlarımızı, hasletlerimizi, Senin yolundaki amellerimizi geniş eyle. Bizleri zamanı tüketenlerden değil, zaman sürekli devinip değişirken, zamanla birlikte müspet manada değişen ve iki günü birbirine eşit olmayanlardan eyle. İnsanlara faydalı olacak ameller işlemeyi nasip et! Muhakkak ki Senin her şeye gücün yeter! Amin Amin Amin..

  11.01.2007

© 2021 karakalem.net, Öznur Çolakoğlu Cam



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut