Gürültücü çocuk

KARIM AĞIR hasta olduğundan, o küçük kızın feryatları ve çığlıkları bizi son derece rahatsız ediyordu. Çocuğun sustuğu hemen hemen yok gibiydi. Yalnız arada sırada evde yemek yediği veya uykuda olduğu zamanlar rahat bir nefes alıyorduk.

Bir çocuğun bağırması kadar beni rahatsız eden şey yoktur. Komşuların kızı herhalde hayli şımartılmış bir çocuktu. Çünkü, sustuğu zaman, ailesi tarafından bağırması için teşvik ediliyordu.

Başımızın belası çocuk durmadan bağırıyordu ama, bağırdığı sözler de üç taneydi:

“Baba, bak!”

“Anne, bak!”

“Amca, bak!”

İhtimal ki, bu sözleri aralıksız tekrarlamaktan büyük bir zevk duyuyordu. Gösteriş yaptığı muhakkaktı. Babasının, annesinin veya amcasının bütün gün eşikte oturup kendini seyrettiklerine ihtimal veremiyordum. Mahallemizde bağıran çocuklar az değildi, ama bu küçük kızın çığlıkları herkesin sesini bastırıyordu.

“Baba, bak! Anne, bak! Amca, bak!”

Apartmanımızın pencerelerinden küçük kızın oynadığı sokak görülmüyordu. Bizim apartmandan daha alçak olan binaların damları sokağı görmemizi önlüyordu. Sokağı göremiyorduk, ama gürültüleri işitiyorduk.

“Baba, bak!” sesleri karımın sabah uykusuna engel oluyordu. “Anne, bak!” çığlıkları karımın öğle yemeğinden sonra uyumasını imkânsız kılıyordu. Akşamları da “Amca, bak!” hepimizin rahatını kaçırıyordu.

Sonunda, bir akşam, karımın ricalarına aldırmıyarak sokağa çıktım.

Köşeyi dönünce onları gördüm. Orta yaşlı bir adam, bir evin basamaklarının üzerinde oturuyordu. Çocuk ise:

“Amca, bak!” diye bağırarak bir ayağı kaldırımın üzerinde, diğeri sokakta, yürümeye çalışıyordu. Nihayet, amcasına yaklaşarak:

“İyi, değil mi?” diye seslendi.

O da:

“Evet, evet! Tekrar dene!” dedi.

Çocuk aynı hareketleri tekrarladı. Amcası ellerini çırparak:

“Harika!” diye bağırdı.

Neden sonra, kızcağız:

“Bugünlük bu kadar” diyerek topallaya topallaya uzaklaştı.

Adama yaklaştım.

“Bu kızın amcası sizsiniz, değil mi?” diye sordum.

“Size ne?” dedi.

“Kızcağız çocuk felci geçirdi, değil mi?”

Adam sorumdan memnun olmamıştı. Eliyle gitmemi işaret etti. Sonra:

“O artık iyileşti. Hastalığını da yenecek!” dedi.

Eve gelip durumu karıma anlattım. İkimiz de çok duygulanmıştık. Ama böyle bir manzarayı görmeyi asla tahmin edemeyeceğimizi de biliyorduk.

Tuhaftır, o günden sonra kızın “Baba bak! Anne, bak! Amca, bak!” feryatları bizi sıkacak yerde, hoşumuza gitmeye başladı. Karım arada sırada:

“Kızcağız günden güne daha da kuvvetleniyor” diyordu.

Gerçekten kızın çığlıkları kuvvetlendikçe kuvvetleniyordu. Karım da günden güne iyileşiyordu. Kızın iyileşmesiyle karımın sağlığı arasında bir ilgi var mıdır, bilmiyorum. Belki var, belki yok. Ama şunu kesinlikle biliyorum ki, bugün, haftalardan beri ilk kez, karımın ağrıları dindi. Şu an aşağıda, kapının önünde duran dakızın annesi olsa gerek. Çünkü kızın:

“Anne, bak! Anne, bak! Anne bak!” diye bağırdığını duyuyoruz.




(yazarı bilinmiyor)

  07.01.2007

© 2021 karakalem.net, İsmail Örgen



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut