Çok misal vermenin hikmetleri

Halil Köprücüoğlu

ÇOK HAREKETLİ bir hayatta biraz da iddialı bir mizaçla yaşarken elbette çok tatlı ve faydalı münazaralar da biraz fazlaca oluyor. Mademki “Fıtratı müteheyyiç bir insanın rahatı say ve cidaldedir” Böyle fıtratla, cedelleşmeler içerisinde bir hayat geçireceğiz demektir. Tabi ki bu arada diyabet hastası olarak, şeker gibi birisi durumuna gelmek gayet normal bir neticedir ve buna razı olacağız.

Fakat her şeye rağmen okunan bir metnin, ilgili cümlesi veya paragrafıyla ilgili olmak şartıyla; elbette her zaman olmamak, umumi sohbetlerde ayarı kaçırmamak, öze uymak şartlarına da riayet ederek misallendirmek; iyi anlaşılmamış ise misalleri iki üçe çıkarmak R.Nurları okuma usulüne aykırı olamaz diye düşünüyorum. Düz okuyanlara, meal bile eklemeyenlere; Bediüzzaman Hazretlerinin 5.Desise-i Şeytaniye’deki “ŞERHLERİ, İZAHLARI, TANZİMLERİ” yapılabilir, iznine rağmen bu tarzı seçenlere bir sözümüz olamaz. Ancak konu dışına asla taşmayan, sadece Nurların özünü anlamaya ve anlatmaya gayret eden birisine de saygı göstermeyi istemek hakkımız olsa gerektir.

Ayrıca A.Kübrada, Pencerelerde, 32. Sözde, Münacatta, Hizb’ül Hakaikteki pek çok duada 2. ve 4. Şualarda ve daha pek çok yerde bu tefekkürî tarzın pek çok ince örneklerini görmemize rağmen örneklendirme meselesindeki belki haklı hassasiyetleri tam anladığımı söyleyemeyeceğim. Hatta afakî tefekkürle, uzaklardaki varlıklarla yapılanı; enfüsî tefekkürle yakınlarımızdaki varlıklarda yapılan tefekkürü anlamadığımı; enfüsi tefekkürle daha ziyade okuduklarımızın, öğrendiklerimizin nefsimizde bizzat kendimizin tatbikiyle ilgili ceht ve gayret olduğunu da burada ifade etmek istiyorum. Namazı vaktin evvelinde ta’dil-i erkânla kılmak, imamlık şerefini arkadaşlarımıza vermek, nefsimizi kusurlu görmek ve tezkiye etmemek, hizmet zamanında ortaya çıkıp ücret zamanında kenara çekilmek, kardeşlerimizin gücenmemesi için bin haysiyetimiz olsa feda etmek, onların tükürüklerini misk’ü amber görebilmek gibi ve buna benzer Kuranî ahlakla ilgili pek çok halleri bizzat halisane tatbik etmek için yapılan gayretleri, daha ziyade enfüsi tefekküre ait gayretlerdendir diye düşünüyorum.

R.Nur okurken, R.Nur metinleri haricinde mana-i harfi bakışa uygun tarzda da olsa dışarıdan verilen misallerin; R.Nurun yerine geçtiği, fazla misalin malumatfuruşluk anlamına geldiği, nazarları eserden uzaklaştırdığı iddiasıyla biraz kırıcı olan arkadaşlarımın tükürüklerini Zübeyir ağabey gibi misk’ü amber telakki ederek onlara Nurlardan aşağıda bulunan satırları okumalarını rica ediyorum :

1. MAKAMIN 1. MEYVESİ
Tevhid ve vahdette cemâl-i İlâhî ve kemâl-i Rabbânî tezahür eder.
Eğer vahdet olmazsa, o hazine-i ezeliye gizli kalır.
Evet,
• hadsiz cemal ve kemâlât-ı İlâhiye ve
• NİHAYETSİZ mehasin ve hüsn-ü Rabbânî ve
• HESAPSIZ ihsanat ve bahâ-i Rahmânî ve
• GAYETSİZ kemâl-i cemâl-i Samedânî,
ancak vahdet aynasında ve
vahdet vasıtasıyla,
şecere-i HİLKATİN NİHÂYÂTINDAKİ CÜZ'İYÂTIN SİMALARINDA temerküz eden
cilve-i esmâda görünür.
1- Meselâ, iktidarsız ve ihtiyarsız bir yavrunun imdadına umulmadık bir yerden,
yani kan ve fışkı ortasından
beyaz, safi, temiz bir süt göndermek olan cüz'î fiil ise,
tevhid nazarıyla bakıldığı vakit,
birden, BÜTÜN YAVRULARIN
pek çok harikulâde ve
pek çok şefkatkârâne olan
KÜLLÎ VE UMUMÎ İAŞELERİ VE
VALİDELERİNİ ONLARA MUSAHHAR ETMELERİYLE
rahmet-i Rahmân'ın cemâl-i lâyezâlîsi kemâl-i şâşaa ile görünür.
Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa,
o cemal gizlenir ve o
cüz'î iaşe dahi esbaba ve tesadüfe ve tabiata havale edilir,
bütün bütün kıymetini, belki mahiyetini kaybeder.
2- Hem meselâ, müthiş bir hastalıktan şifa bulmak,...
3- Hem meselâ, dalâletin gayet müthiş mânevî elemini hisseden bir adama iman ile hidayet ihsan etmek..........
İşte bu üç misale kıyasen,
• DAİRE-İ KESRETİN MÜNTEHÂSINDAKİ CÜZ'İYÂTIN,
• CÜZ'İYÂT-I AHVÂLİNDE,
• tevhid noktasında
• cemâl-i İlâhînin ve
• kemâl-i Rabbânînin
• BİNLER ENVÂI VE
• YÜZ BİN ÇEŞİTLERİ
• ONLARDA TEMERKÜZ CİHETİNDE
GÖRÜNÜR, ANLAŞILIR, BİLİNİR,
TAHAKKUKU SABİT OLUR.
İşte, tevhidde cemal ve kemâl-i İlâhînin
kalben görünmesi ve ruhen hissedilmesi içindir ki,
bütün evliya ve asfiya, en tatlı zevklerini ve en şirin mânevî rızıklarını,
kelime-i tevhid olan Lâ ilâhe illâllah zikrinde ve tekrarında buluyorlar.(2.Şua-849)
…………..
Evet, KÜLLİYET intizama delildir.
Zira bir şeyde intizam olmazsa,
hüküm KÜLLİYETİYLE cereyan edemez.
Çok istisnaâtıyla perişan oluyor.
Bu şahitleri tezkiye eden nazar-ı hikmetle istikrâ-i tâmmdır.
Fakat bazen intizam görülmüyor.
Çünkü dairesi ufk-u nazardan daha geniş;
tamamen tasavvur ve ihata olunmadığı için,
nizamın tasvir-i bîmisali kendini gösteremiyor.
Binaenaleyh, umum fünunun şehadetleriyle ve
nazar-ı hikmetten neş'et eden istikrâ-i tâmmın tasdikiyle sabittir
……
Acaba nev-i beşer şekavetiyle
o fünunların şehadetini cerh ve
istikra-i tâmmı nakz ve iptal ve
meşiet-i İlâhiyesinin karşısında temerrüd, taannüde muktedir olacak mıdır?
Kellâ, muktedir olmaz ve olamaz.
(2 Ciltlik R.Nur Külliyatı :1995)
İ'lem eyyühe'l-aziz! Görüyoruz ki, Sâni-i Hakîmin,
EFRAD VE CÜZ'İYATIN TASVİRİNDE
BÜYÜK BÜYÜK TEFENNÜNLERİ VARDIR.
Evet, hayvanların pek büyük ve pek küçükleri olduğu gibi,
kuşlarda, balıklarda, meleklerde ve sair ecramda, âlemlerde dahi
küçük ve pek büyük fertleri vardır.
Cenab-ı Hakkın şu tefennünde takip ettiği hikmet:
1. TEFEKKÜR VE İRŞAD İÇİN BİR LÜTUF, BİR TESHİLATTIR.
2. KUDRET MEKTUPLARI OKUNUP FEHMETMEKTE BİR KOLAYLIKTIR.
3. KUDRETİN KEMALİNİ İZHAR ETMEKTİR.
4. CELÂLÎ VE CEMALÎ HER İKİ NEVİ SAN'ATI İBRAZ ETMEKTİR.
Maahaza, PEK İNCE YAZILARI HERKES OKUYAMAZ ve
pek büyük şeyler de nazar-ı ihataya alınamaz.
İşte irşadı teshil ve tâmim için
bir kısmını küçük harflerle, bir kısmını da büyük harflerle yazmakla
irşadın iktizâsı yerine getirilmiştir.
Amma şeytanın talebesi olan nefs-i emmâre,
cismin küçüklüğünü san'atın küçüklüğüne atfetmekle,
esbabdan sudûrunu tecviz ediyor. (2 Ciltlik R.Nur Külliyatı-10.Risale-1355)

* İhlas Risaesi’nden:
“İkinci Sebep:
İman-ı tahkikînin kuvvetiyle ve
MARİFET-İ SÂNİİ netice veren
masnuattaki TEFEKKÜR-Ü İMANÎDEN GELEN LEMAAT ile
bir nevi huzur kazanıp,
Hâlık-ı Rahîm'in hazır nâzır olduğunu düşünüp,
ondan başkasının teveccühünü aramayarak;
huzurunda başkalarına bakmak,
meded aramak
o huzurun edebine muhalif olduğunu düşünmek ile
o riyadan kurtulup ihlası kazanır. (2 Ciltlik R.Nur Külliyatı :670)

  20.09.2006

© 2021 karakalem.net, Halil Köprücüoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut