Sadakati ve Kıskançlığı Kaldırmak Ne Mümkün?

Mehmed Boyacıoğlu

AİLEDE KADIN erkek arasındaki sadakat ve kıskançlık nice zamandır (me)deniyet çarşısının çürük malıysa namahrem kadın-erkek beraberliği de o derece istendiğidir.

Birçok film eşler arasındaki kıskançlığa değer vermediği, hatta ona dudak büktüğü gibi eşlerin birbirini diğerlerinden kıskanmasını da kötüler. Televizyon dizileri çokluk kıskançlığı kötü gösterir. Senaryo çoklukla şöyledir; görünüşte kıskaçlık uyandıracak gayri meşru bir olay vardır. Bütün deliller eşini veya sevdiğini kıskananın lehinde iken, dizi kıskananın pişmanlık duyacağı bir sahne ile bitirilir. Hele kıskanan kişi kapıcı, odacı veya köylü nevinden birisi ise doğduğuna pişman edilir. Birçok dizdeki kıssadan çıkarılacak hisse şudur; kıskançlık iyi değildir, hep pişmanlığı netice verir. Diğer medya araçlarında aynı ana fikir işlenir; kıskançlık kötüdür.

Namahrem kadın-erkek beraberliği de hemen her ortamda teşvik görür. Balolar, danslı eğlenceler onun fikirde kalmayıp uygulamalı olarak gösterildiği mekânlardır. Resmî erkânın tertip ettiği “cumhuriyet” sıfatlı balolarda, ihtilatın ne kadar “normal”, kıskançlığın ne denli “zararlı” olduğu on yıllardır gösterilip durmuştur.

Bu yakınlarda, bir partinin kongresine katılıp da içlerinden geldiği şekilde ayrı oturan kadın ve erkek zevat, liderlerinin birilerinden fırça yemesine sebep olmuştur.

Okullarda, çağdaş(!) uygarlık lokomotifinin başka yön tanımaz vagonları olan bazı öğretmenler de beraberliği teşvik eder, kıskançlığı kötü göstermeye çalışırlar. Minnacık kız ve erkek çocuklar aynı sıralara oturtulur.

Kıskançlık karşıtı ve kadın-erkek ihtilatı lehindeki bu kampanya son seksen yılda ivme kazanarak günümüz kadar sürüp gelmiştir.

Bütün bunlara rağmen, seçkin; en zekilerin, en başarılıların zorlu sınavlardan geçerek alındığı bir lisede, çağdaş uygarlığın imalat hatalarının sıfıra inmesi umulan (!) bir eğitim kurumunda bir delikanlının arkadaşını kıskançlık yüzünden öldürmesi engellenemez. Sebebi bellidir; cinayeti işleyen öğrenci “Cihan’ı ‘benim artığımla çıkıyor’ sözü için öldürdüm” der.

Bu olay üzerine, bir gazetenin, birer psikoloji allamesi (!) olan bazı okurları yorumlar döşenmişler. Kimi bu cinayeti hükümetin yeterli “önlem” almamasına bağlamış. Kimi de, ‘tam da Avrupa Birliğine girmeye hazırlanırken bu çağdışı cinayet de işlenir mi kardeşim, Avrupa’da olsa bu tür ilkellikler yaşanmaz!’ türünden yorumlar yapmışlar.

Oysa işin aslı sandıkları gibi değil. Mesela, Avrupa Birliğini biraz geriden takip eden, ama serbestlik ve demokraside tartışılmaz birinci olan bir ülkede, toplu taşım araçlarına binenleri gözlemliyorum: taşıtta yeterli boş koltuk varsa, hemen hiçbir kadının, yabancı bir erkeğin yanında oturmadığını görüyorum. Bir hanımın, yabancı erkeğin yanına, ancak başka boş yer yoksa oturduğunu görüyorum.

Aynı şekilde, insanların kıskançlık duygularının bütünüyle köreldiği sanılan bu ülkede, Samsun’da işlenen cinayetin akabinde gazetelere baktım: burada da o tür sebeplerden dolayı cinayetler işlenmiş olduğunu gördüm. Bir gazete haberinin başlığı şöyleydi: Love rivalry (Aşk rekabeti).

Bu minvalde, Risaledeki şah bir cümleyi – her cümlesi kendi alanında şahtır- hatırlıyorum. Fazileti inkâr eden, eşitlikçi sözde cumhuriyetçilere cevap sadedinde yazılmış bir cümle bu:

“Hayat-ı içtimâiye-i beşeriyede [insanların sosyal hayatında] bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata muvâfık [uygun] hareket etmezse; hayırlı işlerde ve terakkide muvaffak olamaz. Bütün hareketi şer ve tahrip hesabına geçer.”

Bunun bir manası şuydu bence:

Bir meclis çoğunluğu cebren veya hileyle elde edilip, insanların yaratılış gerçeğine uymayan kanunlar geçirilebilir. Fıtrata uygun olan tesettür yasaklanabilir, onunla kavgalı olan her türlü cinsî sapıklığı serbest bırakan düzenlemeler, çığırtkan bir takım komitelerin yaygarasına uyularak yürürlüğe konulabilir.

Ama bunlar, bu düzenlemeleri yürürlüğe koyanlara hayır ve güzellik olarak değil; huzursuzluk, tatminsizlik sonucu öldürtenlerle mezarlıkların; canilerle hapishanelerin; uyuşturucu ve içki illetiyle hastanelerin; gayri meşru çocuklarla yetim yuvalarının dolması olarak dönecektir.

Yukarıdaki genel fıtrat kuralı bahsini ettiğimiz konu için de geçerlidir. İnsan fıtratını yok sayarak namahrem kadın-erkek beraberliğini teşvik edip kıskançlığı da görmezden gelirseniz hayırlı neticelere ulaşılması mümkün olmaz. Hangi tür ikna metodunu, ne tür cebir yolunu uygularsak uygulayalım, insandaki birine ait olma duygusunu, malikiyet hissini ve bunun lazımı olan kıskançlığı kaldıramayız. Kaldırmaya çalışsak da hayırlı sonuçlara ulaşamayız.

Tekrar okullar açılıyor. Samsun’da yaşanan, ama yaz tatili dolayısıyla gündemden düşüren tatsız olayların yeniden yaşanması elbette istenilmez. İstenilmez, ancak, istenilmediğini fiilen göstermek için hiç olmazsa özel okullarda olsun karma eğitim tabusundan vazgeçilmesi düşünülmesi gerekmez mi? Yoksa, bir gönül dostumun dediği gibi, ‘yanlış hesap fıtrattan döner’.

  30.08.2006

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut