Niyetin, bir cihette fıtri ameli öldürmesi!

Halil Köprücüoğlu

HAKAN YALMAN kardeşim, Yeni Asya’daki köşesinde 5 Haziranda yazdığı “Hissettikleriniz de önemlidir” başlıklı makalesinin 5. paragrafında:

İnsan yaratılışında bazı haller, sadece içteki fıtrî bir niyeti ancak bunun kendi tarafından şekillendirilen fiil görüntüsünden uzaklığı gerekli kılar. Meselâ, mütevâzı olmak fıtrî bir haldir. Kişinin iç âleminde bu hali güzel görmesi bu hali yaşamak için bir duâdır. Ancak mütevazi olmak niyeti ile bir fiil ortaya koymaya çalışması tevazu halini yapmacık bir şekle büründürür. Yine niyet ederek kibir hali sergilemek kibirin gerçekte olmadığına işaret eder. Küçük çocuklarda bu hal sıklıkla gözlemlenmektedir. Bazı haller niyet edilerek yaşanmaya çalışıldığına tamamen farklı noktalara götürürler. Meselâ rahatlamak, huzur bulmak için özel bir gayret tamamen aksi sonuç doğurur. Aynen uykuya dalmak için niyet edildiğinde uykunun iyice kaçması gibi. Üzüntü, gam ve keder gibi duygular da insanın her arzu ettiğinde yaşanan haller değildir, niyet edilerek yaşandığında tam aksi sonuçlar doğurabilirler.

Varlıkla olan ilişkilerimizden ve kâinat kitabını okurken yaşadığımız duygulardan anlaşılmaktadır ki, bazı haller fıtrîdir ve vicdanda hissedilir. Bu alan ise kulun anlık olarak şekillendirebildiği üzerinde oynayabildiği ve net olarak kavrayabildiği bir alan değildir. Şuuraltında cereyan eden ve şuurla kavranan ve his boyutunda yaşanan hallerdir. Beyinde retiküler sistem içinde yer alması muhtemel bu alanlarda niyet ve arzular ile şekillendirmek yerine güneşin sıcaklığını ve nurunu yansıtmasını talep etmek ve bu yönde bir duâ anlamına gelen mukabil durmak yeterlidir. Niyetlerle şekil vermeye çalışmak, objenin netliğini bozacak ya da görüntünün kaybolmasına sebep olacaktır. Belki de kabul etmemiz gereken en önemli nokta, her şeyin elimizde olmadığı niyet ve iradenin her sonucu doğuramayacağı ve elimizdeki en büyük gücün samîmî ve içten, hatta pek çok zaman kelimelere bile dökülmemiş duâlarımız olduğudur.

diyerek;

A- NİYETİN:

a- Bazı halleri YAPMACIK ŞEKLE GETİRDİĞİNİ,

b- Bazen de AKSİ SONUÇLAR doğuracağını anlatmakta;

B- Hatta BAZI SAHALARIN, insanın

a- ANLIK OLARAK ŞEKİLLENDİREBİLDİĞİ,

b- ÜZERİNDE OYNAYABİLDİĞİ,

c- NET OLARAK KAVRAYABİLDİĞİ alanlar olmadığını da söylemektedir.

C-Ayrıca bununla ilgili olarak:

a- İnsan yaratılışında BAZI HALLER, sadece İçteki fıtrî bir niyeti ancak bunun kendi tarafından şekillendirilen fiil görüntüsünden uzaklığı gerekli kılar;

b- Onlar fıtri hallerdir;

c- İç âlemde bu hallerin güzel görülmesi bu hali yaşamak için bir duâdır.;

d- Şuuraltında cereyan eden ve şuurla kavranan ve his boyutunda yaşanan hallerdir diyerek konuya derinlik kazandırmaktadır.

D- Ve yine ayni konuyu daha da açabilmek gayesiyle;

a- Bu hali yaşamak içen dua etmek;

b- Şuurla kavramak ;

c- Güneşin sıcaklık ve nurunu yansıtmasını talep için (dua anlamında) mukabil durmak,

gibi detaylar vermektedir.

Önceki yazımda da söylediğim gibi: Hakan Beyi, radyo programlarında ve köşe yazılarından iyi tanıdığımdan genel kültürüne ve R.Nur birikimine vakıfım; bir diyeceğim de olamaz. Ancak anlattıklarına bir iki hususu eklemek; yeni açılımlar getirebilmek düşüncesiyle yazma ihtiyacı hissettim. Daha önce 4.paragrafla ilgili kanaatlerimi yazmıştım. Bu gün de diğer paragrafla ilgili düşünceleri söylemeye çalışacağım.

ENE ve ZERRE Risalelerinin açılımları anlamındaki izahlar; yani insanın bir şeyin meydana getirilmesinde acz içinde olduğu, hayırları ve her şeyi Allah’ın yarattığı anlamının mütemmimi olan bütün ifadelere tamam diyorum. Amma bu konunun bir tarafı. Bence madalyonun diğer yüzünden de bir şeyler söylenmelidir. Bu yön, belki de diğerinden çok önemlidir. O anlatılanlar bir TESPİT ise, bu yazılanlar, YAPMAMIZ gerekenlerle ilgili olduğundan daha ehemmiyetlidir.

Niyetin, KİBİR ve TEVAZU gibi bazı halleri yapmacık şekle getirdiğini; HUZUR BULMAK gibi bazı hallerde de aksi sonuçlar doğurduğu bir realitedir. Bu fikre söylenecek, eklenecek fazlaca bir şey yoktur.

Ve yine ayni konuyu daha da açabilmek gayesiyle; bu hali yaşamak içen dua etmek; şuurla kavramak ; güneşin sıcaklık ve nurunu yansıtmasını talep için (dua anlamında) mukabil durmak ifadeleri yeterli gelmemektedir. Burada anlatılmak istenenlerin bazı sözlerle güçlendirilmesi gerekmektedir.

Hatta BAZI SAHALARIN, insanın ANLIK OLARAK ŞEKİLLENDİREBİLDİĞİ, ÜZERİNDE OYNAYABİLDİĞİ, NET OLARAK KAVRAYABİLDİĞİ alanlar olmadığı ifadeleri ise bir bakıma konuyu daha girift ve anlaşılmaz yapmakta; daha da ötesi ulaşılamaz bir duruma dönüştürmektedir.

Ayrıca insan yaratılışında BAZI HALLER, sadece İçteki fıtrî bir niyeti ancak bunun kendi tarafından şekillendirilen fiil görüntüsünden uzaklığı gerekli kılar; tabiri müphemi ephem yapan bir cümle gibi görünmededir.

Onlar fıtri hallerdir; İç âlemde bu hallerin güzel görülmesi bu hali yaşamak için bir duâdır; Şuuraltında cereyan eden ve şuurla kavranan ve his boyutunda yaşanan hallerdir diyerek konuya derinlik kazandırılmaya çalışılırken, adeta bu entel cümlelerle mesele, ulaşılmaz, ulaşılamaz mânâlar haline dönüştürülmektedir.

Halbuki, Zühre, Katre, Reşha meslekleri ile ortaya konulan 24. Sözün 2.Dalındaki harika izahlarla, insanların feyz almada, berzahlarla nasıl kendisini zayıflattığı, zayıflatabileceği gösterilmiştir. Ancak Reşha mesleğinde bulunan usullere, kaidelere uyulduğunda kemale erilmekte; hakikate, realiteye yaklaşılmakta; en üst seviyede feyz alınmakta, alınabilmektedir. Dolayısıyla, öncelikle bir niyete ihtiyaç olmadan, refleks halinde, fıtri davranışlar gibi bir yaşayış sergilenebilmektedir. Artık, niyetle, fıtri amellerin öldürülmesi de söz konusu değildir

Başlangıçta elbette niyetler söz konusudur. Ancak bilgiler, tatbikler, fiili haller bizde Şartlı Refleksler oluşturmakta, hayatımızı şekillendirecek fıtri hallere dönüşmektedir. Bediüzzaman Hazretlerinin, İ.İcazda, ibadetin dünya hayatına ait faydalarını anlatırken söylediği “Akaidi ve imanî hükümleri kavî ve sabit kılmakla meleke haline getiren ibadettir.”(R.N.Küll.2.C.1215) meselesi bunun çok daha sarih açılımıdır.

Pavlov’un köpeği zil ve yemek manalarını uzun süre beraber algıladıktan sonra onda öyle bir hal oluşmuştur ki artık yemek verilmeden, sadece zil sesine ağzından salyalar akıtmaktadır. Hisleriyle birlikte, biyolojisi bile devreye girmiş, refleks halinde davranışlar oluşturmuştur. Bütün kabalığına rağmen bunun kadar garip bir durum da sokaklarda tefle oynatılan Ayılarda görülmektedir. Etrafı duvarla kapalı, zemini elektrik geçiren sacla kaplı bir yerde tutulan ayının ayaklarına, çalınan tefle, her darbede elektrik gelmesi sağlanınca; zaman içinde Ayıcık, ayni Pavlov’un köpeği gibi etkilenmiş ve tamamen elektriksiz bir zeminde tef sesine, oynama davranışıyla karşılık vermiştir. İlim, bunun şartlı refleks olduğunu söylemektedir.

İnsanlar da ayni özellikleri sergilemekte, düzgün yaşarlarsa bu onlarda düzgün fikirlerin oluşmasına sebep olmaktadır. İbadet edenler, ibadet eden diğerlerinin farkına varmaktadırlar. Bu onlarda fikirlerin kavileşmesine, itikat haline gelmesine vesiledir. Bunun bir basamak sonrası da davranış haline gelen, niyetsiz bile tezahür eden hallerdir.

Ayrıca, Bediüzzaman Hazretleri Lemaat’ te yazdığı birbiriyle mültebis ZİHİN MERTEBELERİ ile bilginin, nasıl yaptırım gücüne ulaşabileceğini anlatmakta; niyetsiz ulaşılan hallere kavuşmanın fıtri basamaklarını sıralamaktadır. Yani insan Tahayyül, Tasavvur, Taakkul, Tasdik, İz’an, İltizam ve İtikat mertebelerinde, dolu dolu yaşadığı bir seyr takip derse; ondaki bilgi, davranış haline, reflekse, karaktere dönüşür demektedir. Bu çok daha basit ve anlaşılır bir açılım getirmektedir. Bilgiyle ilgili davranış kalitesinin artması da hep Bediüzzaman’ın “Dimağdaki Birbiriyle Mültebis Mertebelerle” anlattığı basamakların sıhhatli olarak aşılması, yaşanması ile alakalı ve doğru orantılıdır. Zihin önemli bir hazinedir. Ancak onun yapısında bu basamaklara riayetle ilgili zarurî bir usul vardır.

Dimağdaki bilginin en üst mertebesi olan İtikat, bilgi mertebelerinin en sonunda gelir. Bu mertebede insan zirveye, kemâle ulaşır. İnsan, tek başına bile İtikat ile, salabet’i {bilgiye uymada ciddiyet, sağlamlık} elde eder. Veysel Karani’nin, o harika duasında söyledikleri, bu mertebeye gelişin farklı ifadeleri olsa gerektir. ( R.N .Küll.-1.C,298)

Bediüzzaman’ın “Niyet, bir cihetle fıtrî amelin ölümüdür.” fikrine işte burada yer vermek zaruridir. İnsanda İtikat haline gelmeyen, refleks şekline dönüşemeyen düşünceler; ancak niyetle davranışa dönüşebiliyor ise “Niyet, bir cihetle fıtrî amelin ölümüdür. “ sözü bir başka anlamda gerçek oluyor demektir.

Hâlâ İtikada dönüşememiş, derinleşememiş, ilgili basamakları massederek aşamamış bilgiler yaptırım gücü bakımından çok zayıftırlar. Bu sebeple İtikat seviyesindeki bir bilgi, en güçlü halde, yaptırım gücü en üst seviyede bulunmaktadır. Onun tezahürleri, reflekslerimiz gibi fıtrî haldedir. Tezahürü için ayrı bir düşünceye, niyete ihtiyaç yoktur.

Bu merhaledeki insan, Necip Fazıl’ın ifadesiyle: “Vazife, denince arkasına hiç bakmadan öne çıkıp vazifeye talip olur.” Düşünmeden, başkalarının vazifeye talip olup olmayacaklarına bakmadan, nefsinde bir çok mazeretler üretmeden hemen vazifeye talip olur.

Hz. Ebubekir’in, Miraç konusunda ASM.’ın söyledikleriyle ilgili olarak hiç düşünmeden, tetkik etmeden, adeta refleks olarak: ” O söylemişse öyledir, ben O’nunla ilgili olarak daha ötelerine de inanıyorum” mânâsında ifadeler kullanması, bu mânânın en güzel tezahürüdür denebilir. Fakat, bizler, çok delillere rağmen hâlâ tereddütler içindeysek, galiba biraz korkmamız lazım geldiğinin de farkında olmalıyız.

Ve yine ayni konuyu daha da açabilmek gayesiyle; Bu hali yaşamak içen dua etmek; Şuurla kavramak ; Güneşin sıcaklık ve nurunu yansıtmasını talep için (dua anlamında) mukabil durmak gibi detaylar vermek de takdir edersiniz ki yukarıda anlatılmaya çalışıldığı gibi bir açılım kazandıramamakta, ayrıca insanı bir tespitten öteye götürmemektedir.

Niyetin fıtri amellerimizi öldürmemesi ve niyet etmeden, kolayca, başarıyla iyi davranışlara ulaşmak, iyi haller sergilemek için yukarıda anlatılmaya çalışılanlardan başka aşağıda maddeler halinde ifade edilenlere de riayet etmek çok faydalı olacaktır :

• Feraizi yapmak ve Kebâirden mutlaka kaçmak,

• Her halükârda Sünnet-i Seniyyeye uymak,

• Bilhassa, namazı zamanında ve hatta vaktin evvelinde, tadili erkânla kılıp, arkasından, Sünnet olan tesbihatı yapmak,

• Özellikle, 9.Söz/5.Nükteyi hatırlayarak namaz kılmak. “Akaidi ve imani hükümleri kavi ve sabit kılmakla meleke haline getiren ibadettir.” fikrini hiç unutmamak,

• Bediüzzaman’ın Sünnetten çıkardığı, Tesbihatının arkasında bulunan altı DUAYI (Mümkünse Akşam-Yatsı arası) okumak,

• Tahiyyatı okurken R.Nurda küllî hale getirilen SELAMI hatırlamak,

• Yatarken, Bediüzzaman’ın Hizb’ül Hakaikindeki TÖVBEYİ Bediüzzaman gibi, Sünnet niyetiyle yapmak,

• Hayatımızın en büyük gayesini, R.Nur ile İman ve Kur’ana hizmet bilmek,

• Önceliklerimize dikkat ederek mesai tanzimi yapmak,

• Küllî akıl ve dehâ gibi olan, Ayetle emredilen, Sünnette önemli yeri bulunan MEŞVERETİ, hayatımızın her safhasına hakim kılmak,

• Muhakkak cemaatle hareket etmek, cemaate dahil olmak,

• Marifetullahta terakki verecek Nurlu Eserleri okuyup, sohbetlerine katılmak; şahsen ve grupla RN. dersleri yapmak, yapılan derslere dahil olmak,

• Rükuda, secdelerde ve tesbihattaki sözleri iyi tahattur ederek söylemek,

Allah’ı kusurlardan takdis edip kusurumuzu görebilmek,

Her şartta bunu kalpten söyleyebilmek, nefsimizi asla tezkiye etmemek,

• Acz , fakr, şefkat ve tefekkürü ana prensip edinip, şükür ehli olmak,

• İhlas Risalelerini sık sık okumak, düsturlarına sıkı sıkıya bağlanıp yaşamak,

• Haftanın belli günleri oruç tutmak, teheccüte kalkmak gibi hususlar ...vb

her halükârda düşünülmeli, yapılmalıdır.

Cenabı Hak, İmanın, İslam’ın, Sünnet’in gereği olan davranışları kolayca, refleksler gibi fıtri bir şekilde sergileyen, karaktere dönüştürebilen kullarından eylesin. Amin

  12.07.2006

© 2021 karakalem.net, Halil Köprücüoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut