İmandaki gaybilik ve hassasiyetler

Halil Köprücüoğlu

DR. HAKAN YALMAN kardeşim, Yeni Asya’daki köşesinde 5 Haziranda yazdığı “Hissettikleriniz de önemlidir” başlıklı makalesinin 4. paragrafında:

Ancak insanın ve varlığın yaratılışında bazı haller sadece duâ etmek ve ardından sadece mukabil durmakla ortaya çıkar. Bu haller uçucu ve üzerine yoğunlaşıldığında belirginleşmeyen, flulaşan ve çoğu zaman kaybolan hallerdir. Belki bunlar insan aynasında onun istek ve iradesinden bağımsız olarak yansıyan fıtrî işleyişin uzantılarıdır. İstek ve irade netleştirmez ve kaybolmalarına yol açar. Niyet ve istek bir anlamda lâtif şeyleri katılaştıran ve maddileştiren bir boyut taşıdıkları için bazı lâtif kavramlarda yokedici etki taşırlar. Meselâ kar tanesi büyük bir letafetle dantela gibi dokunmuştur. Elinize alıp incelemek istediğinizde kaybolur. Bazı mânâları çok netleştiremediğiniz halde çok farklı duygular yaşatır. Netleştirmeye kalkıştığınızda mânâ yaşattığı duygularla birlikte kaybolur. Çöldeki serap gibidirler.

diyerek,

İSTEK VE İRÂDE’nin

• meseleyi netleştirmediğini,

• kaybolmaya yol açtığını; kar tanesi misâliyle ortaya koyup;

bazı hallerin

• sadece dua etmek

• Mukâbil durmak ile ortaya çıktığını

anlatmaya çalışmış.

Hakan Beyi, Cuma akşamları, geç vakitlerde, Moral FM’de defalarca zevkle dinlediğimden; gazetede Mânâ-i Harfî sayfasında ve köşe yazılarında heyecanla takip ettiğim için genel kültürüne ve R.Nur birikimine elbette meth-ü senâdan başka bir diyeceğim olamaz. Ancak 4 ve 5. paragraflarda anlattıklarına bir iki hususu eklemek; bu meselelere yeni açılımlar getirebilmek düşüncesiyle bu satırları yazma ihtiyacı hissettim.

Bediüzzaman Hazretleri, 17.Lem’a, 10. Nota’da bu mânâyı, çok daha incelikleriyle

açıyor. Oradan, metinden takip etmekte büyük fayda var :

“Cenâb-ı Hakkın nur-u marifetine yetişmek ve bakmak ve

• âyât ve şahitlerin aynalarında cilvelerini görmek ve

• berâhin ve deliller mesâmâtıyla temâşâ etmek

İKTİZA EDİYOR ki, senin

• üstünden geçen,

• kalbine gelen ve

• aklına görünen her bir nuru

• TENKİT PARMAKLARIYLA YOKLAMA ve

• TEREDDÜT ELİYLE TENKİT ETME.

• Sana ışıklanan bir nuru tutmak için elini uzatma. Belki

• GAFLE T ESBABINDAN TECERRÜT ET,

• ONLARA MÜTEVECCİH OL, DUR.”

derken; marifetullahın şahitlerine ısrarlı bir şekilde, tenkitsiz, tereddütsüz müteveccih olunmasını istiyor. Çünkü onlara karşı en küçük tereddüt, en ufak bir tenkit onların kaybolmasına, adeta kaçmasına sebep olan çok tehlikeli bir davranış oluyor. Bu mânâlar hakikaten çok önemli.

Çünkü S.Taftazânî Hazretlerine göre iman, ”Cüz’i ihtiyarinin sarfından sonra kalbe ilkâ edilen bir nurdur.” ASM. dışında imana ait bir şeyleri gözleriyle müşahede eden başka birisi yoktur. İman, hep gayba olur. İmanın har şeyi gaybîdir. Bilmek, görmek, iman olmaz; olsa olsa bilmek ve görmek olur. İman, bir sezgidir, bir kabulleniştir, bir teslimdir. (Prof. Dr. Alaaddin Başar Bey, bu konuyu Nurdan Kelimeler’inde iyice açar, irdeler. Geniş bilgi için bakılmasını tavsiye edilir.)

Bediüzzaman Hazretlerine göre; delillere önce, adeta peşin bir teslimiyetle teveccüh edersek, onlar da bize açılmakta; tereddütle bakarsak, bizden kaçmaktadırlar. Sanki onlar birer canlı varlıktır. Samimi olmayana sırlarını vermemektedirler. F.Gülen hocamın kendine has ve güzel ifadesiyle “Mahrem olana peçe açılmamaktadır.”

Namus da öyledir; bir temasla yok oluverir; bütün özelliği bitiverir. Fakat şer’i şartlar yerine getirilince nasıl ki her şey mubah, fıtri ve kolaydır; bu hakikatlerin de adeta öyle önemli şartları bulunmaktadır. Onlara ulaşmak için, illâ, çok samimi olarak, tenkitsiz, tam bir teslimiyetle müteveccih olmak zarureti vardır

Hatta, Hakan Beyin kar tanesi misâlinde olduğu gibi, bahsedilen hakikatler o kadar nâzik ve lâtiftirler ki, temas bile, onların fıtratları gereği, güzellikleriyle beraber yok olmalarına sebeptir.

Kocaman kanatlı, rengârenk gelinliklerle dolaşan kelebeklerin kanatlarına da elinizle dokunsanız o güzelliklerin bozulmasına, güzellik unsurlarının pul pul dökülmesine sebep olursunuz.

Sevgiliye ruhu-u cânımızla teveccüh etmek yerine; tereddütle yaklaşmak, onun güzel, üstün hasletleri var mı yok mu diye araştırmaya kalkmak, O’nun ve sevgisinin nezahatine karşı kabalık, samimiyetsizlik olduğundan O nasıl rencide olup çekiliyor, kaçıyor ise; bir çok hakikat de, böyle hassasiyetli özelliklere sahip oluyor sanki.

Bediüzzaman Hazretleri, 10.Nota’da, bu meseleyle ilgili hemen hiçbir yerde kolaylıkla bulamayacağımız incelikleri büyük bir Müceddid birikimi ve hassasiyetiyle anlatmaya, detaylar vermeye devam ediyor.

“Çünkü, ben müşahede ettim ki, marifetullahın şahitleri, burhanları üç çeşittir:

A-BİR KISMI su gibidir.

• GÖRÜNÜR,

• HİSSEDİLİR,

• lâkin PARMAKLARLA TUTULMAZ. Bu kısımda

• HAYALÂTTAN TECERRÜD ETMEK,

• KÜLLİYETLE ONA DALMAK gerektir.

• TENKİT PARMAKLARIYLA TECESSÜS EDİLMEZ;

• edilse AKAR, KAÇAR.

• âb-ı hayat, PARMAĞI MEKÂN İTTİHAZ ETMEZ.

(En güçlüsü SU gibi oluyor. Onu bile, görebiliyor, hissedebiliyorsunuz; ancak külliyetle ona dalmak dışında tenkit için tecessüs etmeye kalkmanız; anlaşılamayıp, kaçmasına sebep oluyor. Parmağınızı mekan ittihaz etmiyor, akıp gidiyor. Görmek ve hissetmek verileriyle, iktifa etmeniz zarureti, mecburiyeti var. Gaybiliği, bunu gerektiriyor. İmanın çok önemli bir hususiyeti, böyle oluşudur, denebilir. Onlarla, bu prospektüste söylenenler dışında muhatap olunması mümkün değildir.)

B-İKİNCİ KISIM, hava gibidir.

• HİSSEDİLİR, FAKAT

• NE GÖRÜNÜR,

• NE DE TUTULUR.

• Ona karşı sen, YÜZÜN, AĞZIN, RUHUNLA

• rahmet nesîmine karşı TEVECCÜH ET,

• KENDİNİ MUKABİL TUT.

• TENKİT ELİNİ UZATMA, tutamazsın.

• RUHUNLA TENEFFÜS ET.

• TEREDDÜT eliyle baksan, TENKİTLE el atsan,

• o yürür, gider.

• Senin ELİNİ MESKEN İTTİHAZ ETMEZ, ONA RAZI OLMAZ.”

(Hava gibi olan ikinci kısım, daha da hassas özelliklere sahip. Görmek ve tutmak mümkün değil, sadece varlığını hissedebiliyorsunuz. Hiç tenkit etmemek şartıyla; yüzümüz, ağzımız ve ruhumuzla teveccüh edersek, kendimizi ona mukabil tutarsak, ruhumuzla adeta teneffüs ederek muhatap olabiliriz. Başka türlü onlara asla yaklaşılamaz; kaçarlar, başka şartlara razı olmazlar. Peçelerini açmazlar, sırlarını vermezler, veremezler. Samimi teveccüh mecburiyeti vardır.)

C-ÜÇÜNCÜ KISIM ise, nur gibidir.

GÖRÜNÜR, FAKAT

• NE HİSSEDİLİR,

• NE de TUTULUR.

Öyleyse, sen

KALBİNİN GÖZÜYLE,

RUHUNUN NAZARIYLA

• kendini ona MUKABİL TUT ve

• GÖZÜNÜ ONA TEVCİH ET, bekle.

• Belki kendi kendine gelir.

Çünkü NUR,

• ELLE TUTULMAZ,

• PARMAKLARLA AVLANMAZ.

• BELKİ O NUR ANCAK BASİRET NURUYLA AVLANIR.

• EĞER HARİS VE MADDÎ ELİNİ UZATSAN VE

• MADDÎ MİZANLARLA TARTSAN,

SÖNMESE DE GİZLENİR.

Çünkü

• ÖYLE NUR, MADDÎDE HAPSE RAZI OLMADIĞI GİBİ

• KAYDA GİREMEZ,

• KESÎFİ KENDİNE MÂLİK VE SEYYİD KABUL ETMEZ.”(650)

(Nur gibi olan üçüncü kısımda, daha da hassasiyetler var. Bu grupla muhatap olmak, ancak ruhun nazarı, kalbin gözüyle mümkündür. Maddi mizanlarla tartılamazlar; çünkü maddi değildirler; nuranidirler. Gözümüzü onlara tevcih edersek, kendimizi onlara mukabil tutarsak görebiliriz, bize müteveccih olup, gelebilirler. Daha doğrusu, bu şartlara uyarsak, BELKİ gelebilirler. Yoksa sönerler; sönmeseler de gizlenirler. Fıtratları öyledir; harîs ve maddi ellerin uzanmasına tahammülleri olmadığı gibi, maddide tutulmayı, bulunmayı, iskân etmeyi, yerleşmeyi; maddi boyutlarla teması, maddi zeminlerdeki ilişkiyi asla kabul edemezler. Kar tanesi gibi, maddi, kesif bir muhatabı kabul edemiyorlar; böyle bir formattaki muhatap oluşu kaldıramıyorlar, yok oluyorlar. Bu satırlarla yine, samimi teveccüh mecburiyeti olduğu nazara veriliyor.)

Allah, bu hakikatler ile kendi formatlarına uygun muhâtabiyeti nasip etsin. Onlarla hem dem olmada muvaffak eylesin. Amin.

  05.07.2006

© 2021 karakalem.net, Halil Köprücüoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut