Postmodern Dünyada Müslüman Olmak

KÜRESELLEŞME, YANDAŞLARI tarafından insanoğlunun tarihi yürüşünde ileri bir aşama, pek çok çelişkinin çözümlenmesine imkan veren yeni bir süreç, hatta tarihin sonu olarak selamlanırken, karşıtları onu ürettiği keskin çelişkiler, eşitsizlikler ve değer erozyonu dolayısıyla kıyasıya eleştiriyor. İster inanmış bir küreselleşmeci olalım ister muhalif, içinde yaşadığımız dönemin bütün tartışmalarına damgasını vuran bir olgu olarak küreselleşmenin büyük bir değişim ve dönüşüme işaret ettiği bir gerçek. Özellikle bilişim teknolojilerinin baş döndürücü gelişmesinin tetiklediği bu değişim, sermayenin akışkanlığının artması, devasa şirketlerin ulus devlet sınırlarını zorlayarak, dünya ölçeğinde tek bir ekonomik pazar oluşturmaya doğru büyümesi, kültürel tekbiçimlilik artarken çok kültürlülüğün, farklı kimliklerin kabul görmesi ve mikromilliyetçiliklerin gelişmesi gibi pek çok dinamik etrafında şekilleniyor. Eski kimlik ve aidiyetleri oluşturan tanım ve tasavvurları alt üst eden bu değişim içinde Müslümanlar da kendilerini konumlandırma ve yerlerini tespit etme çabası içindeler. Nazife Şişman'ın "Küreselleşmenin Pençesi İslam'ın Peçesi" adlı kitabı içinden geçmekte olduğumuz süreci bu mülahaza ile sorguluyan bir çalışma. Kitap "Çoklu ve değişken bir kimlikler dünyası ortaya çıkaran küreselleşme rüzgarında "Müslüman kalabilmek" için küresel dünyanın değişen niteliğini, sadece ekonomik ve siyasal hegemonya çerçevesinde değil, tüketim kültürü, kimlik politikaları ve cinsiyet dinamikleri çerçevesinde de anlamak gerektiğini" ifade eden yazarın bu çerçevedeki yazılarından oluşuyor.

Söz konusu sürecin üzerinde varlık bulduğu zemini İslam ve Müslümanlar açısından sorunlu kılan pek çok nokta var. İslam'ın mevcut sürecin temel referansları ve yayılma dinamikleriyle olan bu uzlaşmazlığı ve itirazları onu hegemonya hesapları yapanlar açısından sorun haline getirmekte. Postmodern durum her ne kadar mutlak doğruların olmadığı, kısmi doğruların, farklı kültürlerin ve farklı kimliklerin aynı anda varolabilmesini mümkün kılan bir dünya öngörse de gerçekte mutlak kabul edilip merkeze konulan, evrensel ve tartışılamaz kabul edilen doğrular var. Ekonomik olanın hayatın diğer bütün alanlarını hakimiyeti altına alması ile ayan olan bu durum, tüm değerlere süpermarket raflarında birbirleriyle rekabet eden ürünlermiş gibi bir kayıtsızlıkla yaklaşılması sonucunu da beraberinde getirmekte. İslam diğer pek çok kimlik, kültür gibi merkezdeki çekirdeğin işleyişine uyumlu bir alt kimlik, bir yaşam biçimi olarak kaldığı sürece sorun teşkil etmiyor. Oysa İslam, Mutlak bir Hakikat ve bu Hakikat'ten sudur etmiş herşeyin onunla ilişkisine dair prensipler vaz' eden bir din olarak böyle bir izafileştirme ameliyesine hiç müsait değil. Nazife Şişman küresel yayılmacılık için engel teşkil eden İslam'ın anlam kodlarının çözülüp ehilleştirme çabalarının sömürgecilik döneminden başlayıp bugüne uzanan tarihine "sorunsallaştırılan" alanlar üzerinden bir bakış yöneltmiş."Pençe" ve "Peçe" metaforları, kısaca, hegemonik tasallutu ve İslam'ın ona direnen yüzünü temsil etmek üzere kullanılıyor.

Müslüman kadın ve örtü İslam'ın Batı ile karşılaşma serüveninde üzerinde en çok tartışmanın yapıldığı konuların başında geliyor. Örtü''nün, teslim alınamazlığı, nüfuz edilemezliği ve dolayısıyla üzerinde hakimiyet kurulamazlığı işaret ediyor oluşu örtüyü ve onu kullanan kadını çatışmanın merkezine yerleştirdi. Bu durum Batının evrensellik iddiasının beslediği totalitarizme açık bir itiraz olarak örtünün siyasi bir simge şeklinde algılanmasındaki ısrarı da açıklamakta. Batının, kendi tarihsel tecrübesiyle oluşturduğu tüm değer ve kurumları evrensel kabul edip, kendini tüm diğer toplumların ilerisinde addetmesi ,sömürgecilik döneminden bugüne yürütülen bütün hegemonik politikalara yön verdi. Bugüne değin başta kadın ve tesettür olmak üzere pek çok konuda "medenileştirme" misyonuyla abluka altına alınan müslüman toplumlar, dini bir takım hükümlerin gözden geçirilmesi ve yeniden yorumlanması konusunda ciddi bir baskı altında kaldı. Dinin yeniden yorumlanması talepleri hegemonya siyasetiyle daima içli dışlı oldu. Asıl sorgulanması ve gözden geçirilmesi gereken şey öncelikle bu hegemonik ve totaliter dil iken müslümanların dinleri ile ilişkisi sorun haline getirildi. Bu baskının yarattığı tedirginlik içerisinde müslümanlar kendilerini batının seküler dilinin sunduğu çerçeve içinde ifade etmeye ve savunmaya çalıştılar. Bugün gelinen nokta itibariyle, Nazife Şişman'ın da altını çizdiği gibi , AB ye giriş sürecinde zina tartışmalarında görüldüğü üzere günaha "günah" dememenin terbiyesini edinmemiz bekleniyor. Şişman kitabının önemli bölümünde müslüman kadın ve örtü üzerinden yürütülen hegemonya siyasetinin izini sürerken, savunma dilimizin zaaflarına da işaret ediyor.

Sermayenin hareketini hızlandıran gelişmeler ulus-devletin sınırlarını zorlarken genetikten, plastik cerrahiye uzanan bir dizi gelişme ise insanın sınırlarını tartışılır hale getirdi. İnsan hakları, siyasi tanımının dışında" insan nedir?", "sınırları nedir?" sorularına verilen cevaplar hesaba katılarak tartışılmakta. "Ben kimim?" ve "neyim?" sorularının cevabı, artan bir biçimde bedenler, cinsiyet ,tüketim kalıplarının oluşturduğu yaşam biçimleri aracılığıyla verilmeye başlandı. Bioteknolojideki gelişmeler insan neslinin devamı için değişik alternatiflerin ortaya çıkmasına , ailenin, kadın ve erkek kimliklerinin yeniden tanımlanmasına imkan vermekte. Toplumsal cinsiyet, "gender" kavramı etrafında şekillenen tartışmalar "kadın" ve "erkek" kimliklerinin yeniden kurgulanabileceğini ima ederken cinselliğin keşfi aracılığıyla benliğin keşfi ve ifadesi, bedenin bir proje halinde yeniden üretilmesi, çağdaş kimlik tartışmalarını belirleyen ana dinamikleri oluşturuyor. Yazar kitabının son bölümünde içinde yaşadığımız dönemi kimlik, kültür ve cinsiyet tartışmaları çerçevesinde analiz ediyor.

İçinden geçmekte olduğumuz süreç Müslümanlar açısından olduğu kadar Batı dışı toplumlar açısından da çok önemli sorunları beraberinde getiriyor.Küreselleşme mesafeleri azaltıp, farklı toplumlar arasındaki duvarları inceltirken farklılıkları bir arada tutmanın ortak dilinin ne olacağı konusunda bir çözüm öneremiyor. Nazife Şişman'ın da belirttiği üzere, hayata dair farklı temel kabullere sahip olan ve hayatın anlamının ne olduğu sorusuna farklı cevaplar veren insanların ortak bil dil oluşturup oluşturamayacakları insanlığın önündeki en önemli sorun olarak durmakta. Ve hiç şüphesiz bu sorunun cevabını, her ne surette olursa olsun mutlak güç ve iktidara ulaşmak isteyenler değil, gerçek anlamda beşeriyetin selametinin peşinde olanlar verebilecektir.

Nazife Şişman ile son kitabı üzerine yaptığımız söyleşiyi Karakalem dergisinin yeni sayısında okuyabilirsiniz.

  11.06.2006

© 2021 karakalem.net, Pınar Demir



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut