Neden mağlubuz

Halil Köprücüoğlu

PERIŞAN Halimiz ve Kurtuluş Çaresi

Müslümanların çektikleri elîm dertlerden çok fazla ızdırap duyan bir arkadaşımın, “Allah neden bu feci oluşumlara müsaade ediyor acaba. Şu Filistinlilerin perişan halleri, şu Iraklı esirlere reva görülenler, Iraklıların çektikleri, Afganistan’da hala devam edenler, Çeçenistan’ın dayanılamaz hali...Neden Allah bunları sona erdirmiyor, neden müminlere yardım etmiyor...” sorularına muhatap olunca; Bediüzzaman’ın, İstiklal Savaşının sebeplerini yorumlarken yaptığı şekilde, tarihçiler gibi mülk tarafından değil de melekût tarafından bakmaya çalışalım.

Elbette bizde melekût tarafından bakabilecek göz olamaz. Ancak İslam’ın ölçüleriyle, İslam’ı bu asrın fehmine göre şerh eden Nurlu eserlerimizin şablonuyla bakacak olursak bu soruyu sormaya bile hakkımızın olmadığını fark edebiliriz.

Artık bizlerin evleri oldukça lüks, eşyalarımız teknolojinin son ürünleri. Gelirimizin bütün bunları karşılayabilmesi için biraz fazla çalışmamız gerekiyor. Bu çalışma o kadar fazla ki “mesai tanzimi “ bile, bizi, önceliklerine dikkat eden bir mü’min haline getirmeye yetmiyor. Ya vaktin evvelinde kılmamız gereken namazımızı “aradan çıkarıyor”, önemine inandığımız tesbihatımızı “sonraya” aktarıp, yapamıyoruz. İsterseniz etrafınızdaki arkadaşlarınızdan on kişiye, Tesbihatın en arka sayfalarında yazılı olan ve akşam-yatsı arasında yapılması tavsiye edilen, altı duayı yapıp yapmadığını sorun. Bakın aldığınız cevaplara ne kadar üzüleceksiniz. Bu dualardan haberi olmayanların sayısı sizi daha da üzecek.

İnandığımız hizmetlere ne kadar vakit ayırıyor, ne kadar yardım ediyoruz. Hayatımızın en önemli unsurlarından olan eserlerimizden günde, haftada, yılda ne kadar okuyoruz. Her tarafına vâkıfmıyız. Mesai tanzimimizle, bir-iki gece, onun tahkikli okunması için teşekkül ettirdiğimiz gurupla çalışmamız var mı.

Başkalarının imanlı olması veya imanlarının takviyesi için planlar yapıyor muyuz. Yoksa yıllarca ciddi ilgilenmediğimiz kızımızın tesettür meselesiyle artık ilgilenemez halde miyiz. Namaza başlatamadığımız veya sabah namazına bir türlü kaldıramadığımız oğlumuzla uğraşmaktan artık bıkmış, çaresizlik içinde mi bulunuyoruz. Bir durum tespiti yapın. Bakın nefsiniz ne büyük savunmalar yapacak. Onun avukatlığı karşısında siz bile şaşırırsınız.

Medeniyetin imkanlarından faydalanmak, kolaylıktan istifade etmek için aldığımız banka kartımızın ödeme günü geçtiği, halde gerek işlerimizin çokluğu, gerek önem vermememiz, gerekse hassasiyetlerimizin azalmasından ödemek mecburiyetinde olduğumuz faizin bizi hiç tedirgin etmediğinin farkında mısınız. Hatta zekâmızla; “Bizim Eserlerimizle” geliştirdiğimiz ancak bir türlü hizmetlerde kullanamadığımız üstün zekamızla, cerbeze yapıp, enflasyon altındaki faizin, faiz olmadığını anlatamıyorsak daha bu asra ayak uyduramıyoruz demektir !

Ulaştığımız hayat seviyesinden geriye dönemeyiz. Zaman zaman “Kaprislerimizde ! ,” dinlenemiyorsak bütün yıl yorgun kalabiliriz. Arabamızın modeli son yılınki değilse zihnimiz bunun ızdırabına nasıl katlanabilir.

Belgesel CD ‘leriyle öyle klasik mü’minler gibi uğraşmak bize ters gelir değil mi? ”Tefekkür bir yıllık nafile ibadetten fazla sevap kazandırsa da”, okuduğumuz eserlerde, ”Kevnî ayetler “olarak görülen kainat kitabı okunup, asrın iman zaafı hastalığına oradan cevaplar bulunsa da ...TV ve gazetelerdeki siyasi, aktüel haberler terk edilebilinir mi. İnternette gezinme zevki bırakılabilinir mi. O, çiçekçi, böcekçi olanlar gibi klasik olamayız değil mi.

Üniversitede okuyorsak, inandığımız insanlık hizmetlerinde, vakıf gibi ömrümüzü geçirmek düşüncesini hayalimize olsun getirebiliyor muyuz. Hatta hiç olmazsa iki-üç yılımızı inancımız ve insanlık için hizmete ayırmak bile bize lüks geliyor, bu fikri ütopik buluyor muyuz. Evlerimizde, hafta sonlarında bile insanî hizmetlere vakit ayırmak imkansız. Çünkü ehliyetimizi almayı ihmal etmemeliyiz, kursumuz var. Araba kullanmak, sünnet olan (!) at binmenin bu asırdaki karşılığı değil mi. Bilgisayar ve yabancı dil kursları da asla ihmal edilmemeli. Çünkü terakkimiz, ”maddeten terakkiye bağlı” diyen bizim okuduğumuz eserlerin ölçüsü değil mi ! Hele son sınıfa gelmişsek; çalışan, hemşire veya Kur’an kursu öğretmeni, dindar bir eş bulmayı asla ihmal etmemeliyiz. Her ne kadar bizim için maaşlı olması önemli ise de Peygamberimizin “...siz dindar olanı tercih edin” hadisine uyup dindar bir hanım tercih ettik ya..Her ne kadar tesettürü şimdilik yapamıyorsa da, başka çaremiz yok ki...Hem biz orada vazife yapmasaydık, kim bilir kimler nasıl kötü şeyler yapacaktı. Zaten “ Def’i şer, celb-i hayra tercih edilmeli” kaidemiz var ya! Hem asrın zaruretlerini görmemek büyük hata olur ! Hem o zaman yaşayamayız !

Bir türlü, ülkesinin, insanının gerçeklerini anlayamayan bir çok grup canhıraşane AB girmeye mâni olmaya çalışırken; hanımların en önemli hakkı olan başörtüsüne direnirken; çok hafifletilmiş YÖK kanununa bile karşı çıkarken; hangi hikmetle rahatımızdan vazgeçip doğruların arkasında durmuyoruz bir düşünün. Bir avuç nurlu mü’min insanımız ve ülkemiz için zararlı olan “Anayasayı Koruma Kanunu” nun çıkmasını ihlaslı gayretleriyle geçmişte durdurabilmişken; dergileri, gazeteleri, müessseseleri olan bu kadar çokları olan bizler neden bugün bir şeyler yapamıyor, belki yapmıyoruz, kendimize soralım. Gerçi zekavet-i betramız kulağımıza “Neticeyi düşünme, Allah’ın vazifesine karışma” demeye başlamıştır bile..

Bir yazar arkadaşımız tevekkülün yanlış tatbiki yüzünden “mü’minlerin dünyada, inançsızların ahirette perişan olacağını” yazmıştı. Müminler, sebepler aleminde yaşadıkları halde fiilî dualarını yapmadıklarından, duayı, ihtiyac-ı fitrî haline, lisan-ı ızdırarî seviyesine getiremediklerinden; istekleriyle ilgili sebepleri bir araya getirip, sonucu öylece Müsebbi’bül Esbap’tan istemediklerinden; sadece lisanen, lütfen talep ettiklerinden, dünyada sonuca ulaşamıyor, perişan yaşamaya mahkum oluyorlar.

Ehl-i dünya da esbaba, hakiki güç sahibi gibi müracaat ettiklerinden, sebepler dünyasında, adeta Sünnetullaha riayet ederek talep ettiklerinden sonuca ulaşıyorlar, dünyada muvaffak oluyorlar. Ancak Allah’a ait olan neticeyi, esbaba verdiklerinden Ahirette işleri zor olsa gerek. Halbuki tevekkül, sebeplere riayet edip, sonucu Allah’tan beklemek ve verilene razı olmaktır. Yani bizler muvaffak olmak için ilmen gerekli şeyleri yapmadan sonuç bekleyemeyiz. Beş yıldızlı otellerde veya televizyon karşısında kolamızı içerken, dilimizin ucuyla, lütfen talep ederek sonuca asla ulaşamayız.

İsterseniz beraber bir yazarımız gibi, “Peygamberimiz bize gelse...” mânâsını kendimiz için bir değerlendirelim. İsterseniz ayni yazarın, “İçimde bir Yahudi var”ına girip içimizde Yahudi var mı bakalım. Veya Peygamberimizin söylediği gibi “Biz nasılsak, idarecilerimiz de öyle olacaktır” manasına masadak mıyız, iyice değerlendirelim.

İsterseniz Bediüzzaman’ın dua için anlattıklarına kulak verip sadece kavli duayı değil de fiilî duayı, iztırarî duayı; hatta istidat lisanıyla, ihtiyac-ı fıtrî diliyle yapılan duaları yapmayı da bir deneyelim.

İsterseniz “Varlıklardan Allah’a” adlı eserin sonlarında, “Biz neyle ilgilenelim, hangi ilim önemlidir” diyenlere cevap olarak verilen “Yarın öleceğiniz söylense, neyle ilgilenirseniz, onunla ilgilenin” tavsiyesine uyalım. İsterseniz Lem’alar’ın Notalar’ında gezinip “..kefeninizi giyip, tabutumuza binelim” veya ehl-i tasavvuf gibi değil , ilmen rabıta-i mevti düşünelim.

İsterseniz ”Hazırlanınız, başka, daimi bir memlekete gideceksiniz. Öyle bir memleket ki, bu memleket ona nispeten bir zindan hükmündedir.”

”Programımız budur ki; Dünya bir misafirhanedir, insan ise onda az duracaktır. Ve vazifesi çok bir misafirdir.”diyen büyük zatı dinleyelim.”Helal daire keyfe kafidir” diyelim. Ve O’nun gibi :

”Seni hakkıyla tanıyamadık.
Seni hakkıyla ve layık olduğun şekilde zikredemedik.
Sana layık olduğun şükrü yapamadık.
Sana hakkıyla kulluk ve ibadet edemedik.
Seni hakkıyla tespih edemedik.”

diyerek, dua edelim.

Her şeyi hakkıyla yapmaya çalışalım.

O zaman yukarıdaki sorunun cevabını biz kendimiz kolayca verebilir, niçin mağlup olduğumuzu anlayabiliriz. Önce kendimizi düzeltmemiz gerektiğini, Allah’ı ancak öyle razı edebileceğimizi idrak edebiliriz. Elbette sebepler aleminde yaşayanlar olarak, ilmî verilere uygun çalışmalar yapmayı ihmal etmemeyi de bilmemiz gerekir. Fakat yazımızın konusu o olmadığı için bu konuyu açmıyoruz.

  07.06.2006

© 2021 karakalem.net, Halil Köprücüoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut