GEÇEN GÜN ömürdendir derler. Doğrudur muhakkak ama her geçen günü iyi değerlendirip kazanç elde etmekte bizim elimizdedir. Her eksiliş bizim hemen göremediğimiz bir kazancı peşinden müjdeliyor olabilir. Ömrümüzden geçen günler, aylar ve yıllar iyi geçirilmiş iseler hanemize yazılan kazançlı artılarımızdır zannımca..
Yine maldan verilen bir miktar zekat yada cebimizdeki paramızın bir kısmından feragat edip verdiğimiz sadaka kim bilir nice belanın önüne geçmektedir. Ağaçlar dahi yapraklarından feragat etmezlerse meyve veremezler. Hatta dahi bazen iyi meyve verebilmek için meyvelerinin bir kısmından da feragat etmeleri gerekebilir.. Şu sıralar şeftali bahçelerinde fazla şeftalileri seyrekleştirmeye çalışıyor insanlar. Koparıp yeşil şeftalileri yeteri kadarını bırakıyorlar ağacın üzerinde.. Zira böylece kalan meyvelerin daha kaliteli ve büyük olması sağlanıyor.
Aynen öylede insan olarak bizimde bazı feragatlerde bulunmamız gerek meyve verebilmek için. Bir ağaç gibi heyecanlı ve pür telaş olabilmeliyiz çiçeğe durabilmek için. Tomurcuk derdinde olmayan ağaç odundur yazıyordu okuduğum bir kitapta gerçekten öyle.. İnsan olarak bir ağaç kadar telaşlanabiliyor muyuz tomurcuklanmak için.. Tomurcuklanıp meyvelenebilmek için.. Hatta meyvenin en iyisini verebilmek için gerektiğinde çok sevdiğimiz bir çok diğer meyvemizden vazgeçebiliyor muyuz gerçekten?
Hem her ağaç ancak, potansiyeli kadar meyve taşıyabiliyor. Gereğinden fazla meyve yüklü ağacın dalları belli bir süre sonra bir çok yerinden kırılabiliyor. İşte beklide hem bu yüzden hem de en kaliteli olabilmek için feragat edebilmek lazım birçok değerden.. Gerçekten kalite için, iyi için, hizmet için seve seve fedakarlıkta bulunabiliyor muyuz?
Yada bilakis, tam karşısında durup meyve veren bir ağacın, ağacı yada o dallara meyveleri koyan Rezzak Rabbi düşünmeden, hunharca mı tüketiyoruz önümüze serilen bu leziz nimetleri? Yada baltaları kuşanıp mı dalıyoruz ağaçların gövdelerine? Kendimiz meyve veremiyorsak bile hasetliğimizden sebep taşlıyor muyuz gerçekten meyve veren ağaçları?
Karanlığa sövmek yerine, kalkıp bir mum yakabiliyor muyuz kendi imkanlarımızla? Her eksilmeyi kazanca dönüştürebiliyor muyuz sahi? Eksilen bir şeylerimizin yokluğuna ağıtlar yakmak yerine, yeniden daha hızlı ve daha ümitli, daha azim dolu yürüyebiliyor muyuz yollarda? Eksilmelerin ardındaki hayrı görebiliyor muyuz sahi?
Ağaçlar gibi budanmamız lazım şimdi. Fazlalıklardan arınarak temizlenmemiz ve durulanmamız lazım hemen.. Ağaçların ölüp ölüp yeniden dirilmelerine bakarak, ders çıkarabiliyor muyuz kendimiz için? İlkbahar tefekkür mevsimidir aslında. Eksilmeleriyle, kazançlarıyla daha nice baharlar yaşatsın Rabbi Rahim cümlemize..
Sonbaharda hüzne bürünen doğadan dersler çıkarıp baharlarla sevinmenin vaktidir vakit.. Bahar ki, müjdelenmenin vaktidir. Bahar ki, tefekkür mevsimidir. Baharın gelişiyle eksilmeye başlayan ve bu eksilmeden hiç gocunmayan ağaçlardan, çiçeklerden dersler çıkarmanın vaktidir şimdi..
Kaybolan bir eşya, çalınan bir posta adresi yada kopup giden bir takvim sayfası daha ne alabilir ki ömrümüzden? Biz yeter ki hayrı görmesini bilelim. Ve bazen tevafuklara gerek kalmadan, kazançlarımızdan, getirisi çok olacak nice eksilmeler gerçekleştirebilelim.
Mübarek ayları beklemeye gerek yok üstelik kazançlı eksiltmeler için. İnfak, nam-ı diğer, kazançlı eksilmelerin her yerde ve her mevsimde gerçekleşmesi dileğiyle mutlu baharlar hepinize..