Bir yerlere gitmek üzerine

Mehmed Boyacıoğlu

BAŞÖRTÜLÜ KIZLARA gidecekleri yer gösterilmiş: Arabistan. Onun bir gerilik olduğu da teyit (!) edilmiş.

Önceliği dinini yaşamaya verenler yeryüzünü Allah’ın mülkü bildiklerinden nerede olsa yaşayabilirler. Zira bilirler ki, O yâr ise her yer yârdır, her yer yarar. Gerekirse, hicret emrine karşı boyunları kıldan incedir. Bin yıldır dâr ül-İslâm bildikleri bu toprakları gerekirse terk edebilirler. Etmesine ederler de, kalanlar – özellikle birileri rahat bir nefes mi alırlar, iyi ki kovduk bu gericileri mi derler acaba, yoksa?

Öncelikle, gidilecek yer Arabistan olmasa… Müminlerin hiç ses ve soluklarının duyulamayacağı kadar uzak bir yer; meselâ Fiji adaları filan olsa… Onlar orada yaşayan “ilkel” kabilelere komşu edilseler… Böylelikle modern dünya ile bağları bütünüyle koparılmış olsa…

Ülkeden kovulacaklar yalnızca başörtülülerle sınırlı kalmasa… Sakallılar, namaz kılanlar, oruç tutanlar, zekât verip hacca gidenler de aynı sürgünler kervanına katılsa…

‘Türkler sanatta ne şahikalara ulaşmış, vay be!’ be- deme imkânı veren veya vermeyen bütün camiler bir yolu bulunup taşınsa… Böylece geride kalan ilerici unsurlar camilerden turizm adı altında para kazanmayarak “din sömürüsü” yapmamış olsalar…

Tarihî mirastan kalan eserlerdeki gericiliği çağrıştıran unsurların üzeri, birilerinin “altın” sıfatını ekleyerek andığı devirlerde olduğu gibi, kapatılarak, bu yapıtlar bütünüyle seküler bir kimliğe büründürülse…

Yine, birilerinin devr-i sadaretlerinde, masonların etkisiyle girişimi yapılan ve milletin ağzında dolaşan ve İslâm’ı çağrıştıran bütün ifadeleri yasaklamayı hedefleyen, ancak hamiyetli insanlar tarafından Anadolu ayağa kaldırılarak engellenen Anayasa Nizamını Koruma Kanunu türünden bir girişim tekrar diriltilse… Buna göre, mesela cenazelerde, taziye sadedinde söylenen ‘Allah rahmet eylesin, mekânı cennet olsun’ gibi ifadeler de yasaklansa…

Din kişinin sadece kendi manevî yaşamını ilgilendirdiğinden, onun adına zekât – sadaka verme, komşuya ikram etme, bayramlarda çocuklara hediyeler dağıtma gibi gerici dışa vurumlar da yasaklansa…

Cemaatle namaz, Kur’ân hatmi mevlid, cenaze merasimi gibi dışavurumlar kaldırılsa…

Hüve’lBaki ve benzeri ibareleri göstermemek için mezarlıklar bütünüyle kaldırılıp; park ve sosyal tesislere dönüştürülse… Şehit kelimesi de sözlüklerden çıkartılsa… “Yaşamlarını” vatan için feda etmiş kimselerin cenazeleri başında ağlayacak olanların bile başlarının açık olma zorunluluğu bulunsa…

Eskide olduğu gibi, kütüphanelerde İslâmî mirası barındıran kitaplar ya imha edilse veya bazı komşu devletlere satılsa…

Çoğumuzun “derya içinde deryadan haberi olmayanlar” gibi, ülfet yüzünden değerini hakkıyla anlayamadığımız bu değerler gerçekten yaşamasa, topluluğun içine düşeceği kaosu tahayyül edebiliyor muyuz? Hiçbir aşkın eğeri bulunmayan bir kitlenin ne derecede tahripçi olabileceğini düşünüyor muyuz?

Şu anda, - yanlış veya doğru anladığı tartışılır- “ülü l’emre itaat” duygusundan dolayı, üzerine vurulan her yükü – yabancı uzmanların itirafıyla- sabırlı bir tebessümle karşılayan bu kitle, aynı teslimiyeti sinesinde hiçbir aşkın değeri barındırmadığı zaman gösterebilecek midir?

Gösteremeyecekse ve “on serkeşin idaresi binler mütedeyyinden daha kolay” ise, bu vatan evladının inancı ile ve inancının gereği olarak yaptıkları ile uğraşılmamalı değil midir?

Yoksa bir elli senemiz daha lakaytlık ile çalınmış olmayacak mıdır?

  18.05.2006

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut