KORKU DEVAM EDİYOR

Abdurreşid Şahin

ARTIK NE denize girebiliyor ne de sahilde dolaşabiliyordu. Hatta denize bakmak bile korkutuyordu onu. Oysa ki doyasıya yüzmek için yazı iple çekmişti. Denizi gördükçe aklına hep o geliyordu. Arkadaşı, akranı ve kuzeninin denizden çıkarılışı ve devamında yaşadıkları aklından hiç çıkmıyordu. Denize bakınca deniz bir an küçük bir göle dönüşüyordu, içinde ceset kaynayan bir göl. Sanki denize girse cesetler ayağına dolanacak ve onu da çekecekler denizin dibine ve o da hayalet cesetlerden biri olacaktı.

Olaylar yeniden canlandı hayalinde. Yine arkadaşının kaybolduğu güne gitti hayali. Herkes onu arıyordu. Deniz kıyısında elbisesini bulmuşlar ve köyün büyükleri onu aramak için denize dalmışlardı. Sonra biri onu bulmuş diğerlerimin yardımıyla kıyıya çıkarılmıştı. Henüz yaşıyordu. Babası ağzına hava veriyor, bir takım şeyler yapıyordu. Sonra baş aşağı çevirdiler, ağzından sadece köpük geliyordu. Köpük, sapsarı bir köpük.

Sonra bir otomobile bindirip şehirdeki hastaneye gidişi ve ölüm haberi.

Hepsinden korkuç olan ise ertesi gün yaşadıklarıydı. Annesi ona evde kalmasını söyleyip cenaze evine gitmişti. Evde kalmak imkansızdı, dışarısı ise cenazeden dolayı bomboştu. Yalnızlık… Yalnızlık demek hatırlamak demekti. Ölümü hatırlamak ise ürkütüyordu onu. Hayalindeki ölümü dağıtacak bir şeyler yapmayı denedi; ama başaramadı. Sonunda o da gitmeye karar verdi oraya. Biraz da merak ediyordu.

Ev bir hayli uzaktaydı, köy meydanından yürüyerek yarım saatlik bir mesafede dağın yamacındaydı. Yolun uzun olması iyice canını sıktı. Zira yol boyunca ölüm hep yakınındaydı. Onunla beraber yürüyordu. Kuytu bir yere geldiğinde yüreği daralıyordu. Adımlarını hızlandırıyordu. Kuzeninin evleri tenha bir yerdeydi. Yol boyunca kimseye raslamaması onu iyiden iyiye korkuttu. Sanki her an dönemeçlerin ardında ölüm gelip onu yakalayacaktı. Artık geri de dönemezdi; zira yolun yarısını geçmişti. Hem dönmekle peşini kovalayan hortlaktan kurtulamazdı ki. Son bir gayretle hızlandı. Az ilerden ağlama sesleri geliyordu. Anne ve ablalar sesli sesli ağıt yakıyorlardı. Kalbine derin bir hüzün çöktü. Her taraf karardı sanki. Yol, ağaçlar hep yabancı ve karanlık geldi ona. İyice yanaşınca garip bir duygu hissetti. sevindi biraz.. Çünkü insanları görmüştü. İçinde hem sevinçi hem hüznü bir arada yaşadı. Annenin yürekler yakan inleyişi her yerde yankılanıyordu sanki. Kalabalığa karışıp evin içine girmeyi denedi. Önce tereddüt etti. Tabut görmeye hazır mıydı? İçinde tabutun olduğu yere gitmem diye geçirdi, açık kapıdan içeri girdi.

Girer girmez dili tutulacak gibi oldu. Tabut hemen girişte, antrede duruyordu. Üstelik.. üstelik tabutun üstü açıktı ve cesedin yüzü doğrudan karşısına çıkmıştı. Gözleri kefenden dışarı çıkmış, sarı ve solgun yüze odaklandı. Arkadaşı bir hortlak misali karşısında duruyordu. Birkaç saniye şaşkınlıktan sonra hemen arkasını dönerek hızla evden çıktı. Var gücüyle koşmaya başladı, hiç arkasına bakmadan. Son nefesinin kadar koştu.. koştu.. koştu. Ölüm, ense kökünün üzerindeydi. Her an onu tutup boğabilirdi. Kalbi küt küt atmaya başladı. Yazın kavurucu sıcağında üşüyordu. Ölesiye üşüyordu. Ruhu öylesine üşüyordu ki hiç bir yorgan onu ısıtamazdı. Ölüler diyarında koşuyordu sanki. Kendini yakalayacak hortlaklarla doluydu her yer sanki. Ağaçlar, dağlar, yollar, her şey kararmıştı. Dünyayı ve kendini korkunç derecede yetim ve kimsesiz hissediyordu. Kan beynine fırlamış, yüreği normalin iki katı atıyordu. Ruhuysa isyan ediyordu. Neden diyordu, neden? Niçin yokluk var? Nasıl olabilir?

Ve geceler... O uykusuz geceler...

Rüyasında yatağında yatarken yüsek bir yokuştan tabutlar yağıyordu. Üzerine üzerine geliyorlar ve o, yatağından fırlayıp kaçıyor, kaçtıkça yol daralıyor, küçülüyordu. Havasız ve gittikçe küçülen bir mağaraya dönüşüyor, daralıyor, daralıyor... Bir an nefes alamadığını hissediyor ve bağırarak uyanıyor. Babası hemen yanına koşuyor, kucaklıyor onu.

Sarılıyor. Sımsıkı sarılıyor babasına.

Baba lütfen bırakma beni, lütfen, diyordu.

Ve babasının koynunda sabahlıyor. Onun kolları emniyet veriyor ona. Korkusu bir nebze olsun hafifliyor. Sabah yanında bulunca onu seviniyor. Tekrar sarılıyor ona. Çünkü sarılacak birine öylesine muhtaç ki. Onu kapkaranlık bir dünyanın yalnızlığından çıkarıp sonsuza dek kucaklayacak şefkatti kollara öylesine muhtaç ki yokluğun ve yetimliğin acısını tatmayan bilemezdi.




*Devam edecek inşallah.

  25.04.2006

© 2021 karakalem.net, Abdurreşid Şahin



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut