Yapan Bilirse

Mehmed Boyacıoğlu

BİR SÜRE önce, sanal olmayan refiklerimizin birinde yazan bir arkadaşımız Bazen Basit Düşünmeli başlıklı bir yazısını bu fıkra ile başlatmıştı. Yazarın, dokunmaya kıyamadığım güzel üslubu ile aktarıyorum:

‘Fizikçi, matematikçi, kimyacı, jeolog ve antropologdan oluşan bir heyet, bir araştırma için arazide bulunmaktadır.

Birden yağmur bastırır. Hemen yakındaki bir arazi evine sığınırlar. Ev sahibi bunlara bir şeyler ikram etmek için biraz ayrılır.

Hepsinin dikkati soba üzerinde toplanır. Soba yerden bir metre kadar yukarda, altındaki dizili taşların üzerindedir.

Sobanın niçin böyle kurulmuş olabileceğine dair bir tartışma başlar.

Kimyacı;

"Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış" der.

Fizikçi;

"Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiş" der.

Jeolog;

"Burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış" der.

Matematikçi;

"Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece de odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış" der.

Antropolog;

"Adam ilkel topluluklarda görülen ateşe tapmanın daha hafif biçimi olan ateşe saygı nedeniyle sobayı yukarıya kurmuş" der.

Bu sırada ev sahibi içeri girer ve ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar.

Adam cevap verir;

"Boru yetmedi."’ (Hüseyin Öztürk, Anadolu’da Vakit)

Araştırmacılar insaflı adamlarmış. Akıl yürütmeye, arazi evini ev sahibinin yapmış olduğu argümanından yola çıkarak başlamışlar. ‘Böyle yapısal bir kurgunun açıklaması da yine yapısal olmalıdır. Bu bağ evi içindekiler, yakından geçen derenin bir sel anında kenara fırlattığı taşların bir hizada dizilmesiyle oluşmuştur. Soba ve borular da iki farklı yönden esen rüzgârın sürüklemesi ile bulundukları konuma gelmişlerdir.’ hezeyanını akıllarına getirmemişler.

Selim aklın yolu birdir. Doğru yerden yola çıkmış, farklı açıklamalara ulaşmışlardır. Ancak asıl gerçek karşısında insafa gelip susmuşlardır. Ev sahibinin sıradan biri olduğuna aldırmayıp, onun yaptığı basit açıklamayı yeterli görmüşlerdir.

Bütün uzman açıklamaları, işi yapanın açıklaması yanında ne kadar değersiz kalmaktadır!

***

Ya bu ev gibi çok sade değil de son derece girift bir yapı olan bu kâinat sarayı;

Garip sanatlarda mahareti olan Birinin ise…

Her cemal ve kemâl sahibinin bunları görmek ve göstermek istemesi sırrınca, sonsuz güzellik ve mükemmelliğini sergilediği bir ev ise…

Dairelere menzillere ayırdığı bu evi sanatının eşsiz güzellikleri ile süsleyen birinin ise…

Yeryüzünü her bir yiyecek ve nimetiyle süslü bir sofra haline getirenin ise…

Bu evi insanın her bir duygu, kuvve ve latifesini tatmin edecek hadsiz rızklarla doldurmuş ve dolduruyor olan Birinin ise

Kâinat denilen bu misafirhane insan aklını, kalbini ve ruhunu hayrette bırakacak binlerle sırlarla dolu ise…

Ya bu misafirhane insan dilinin her birinden farklı tat alabileceği binlerle yiyecekle dolduran Birinin ise…

Her bir mevsimi bir vagon olarak görünmeyen bir âlemden kerem ve lütfu ile getiren Birinin ise…

O bu kâinatı insanın duyabileceği ve zevk alabileceği binler güzel ses ile doldurulmuşsa…

Bu kâinatı insan gözünün görüp zevk alabileceği binler sanatlı ve renkli sanat eserleri ile süslenmişse…

İnsanı da, aklını, çeşitli iştihalarını ve öfkesini ileri-geri kullanabilecek bir istidat ile yaratmışsa… Yani, ona kâinatın işleyişine bazen karışan ve karıştıran bir özellik vermiş ise…

O zaman insanın bu sorumsuzca davranışlarını kayıt altına alacak kanunlar, nizamlar gerekli değil midir, o kanun ve nizamları insanlara tarif edecek Muhbir-i Sadıklar lüzumlu değil midir?

Yani, yapan bilir, bilen konuşur, konuşur ise konuşmayı en iyi bilenlerle konuşur. O konuşmayı en iyi bilenler de bu kâinat sarayının Sahibi adına konuştuklarından hep doğru sözlüdürler. İnsanlık, eşya ve hadiselere dair boş spekülasyonlar çevresinde dönüp durmak istemiyor, yanlışlardan yanlış beğenmek arzu etmiyorsa, kâinatın Sahibi adına konuşan o nurani halkanın sonuncusuna (sav) tabi olmalıdır.

  05.04.2006

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut