Televizyon “Saç(mal)ar”

Mehmed Boyacıoğlu

KIR KESİMİNDE yaşamış olanlar bilir: Mibzerler (tohum ekme makineleri) icat edilmeden önceydi: Köylüler ellerinde buğday dolu heybeler ile tarlanın bir başından öbürüne onları saçarak gider ondan sonra da tarlayı sürerlerdi. Bu saçmada ölçü ve endaze pek işlemez; işlem göz kararıyla yapılırdı. Tecrübeli çiftçiler taşlık-kayalık veya tuzlu (Ege deyişiyle geren) toprakları ayırt eder, oralara fazlaca tohum saçmayarak israftan kaçınırlardı.

Dünyanın en zengin dillerinden birine sahip Araplar, televizyon yayıncılığına, yukarıda sözünü ettiğim işlemden esinlenerek bir karşılık bulmuşlar: Tohum saçma işine bess diyorlar. Televizyon yayıncılığına da bundan mülhem el-bess üt-televizyûnî demişler. Güzel bir benzetme. Televizyon “saçar”. Öncelikle her şeyi saçar. Kutsal-profan, gizli-açık, önemli-önemsiz, özel-genel hemen her şeyi. Televizyon her yerdeki, her yaştaki, her kesimdeki, her meslekteki insana seslenir. Hem de her seviyedeki bilgi ile.

Neil Postman’a göre, bu özelliği ile televizyon, bulunması her devirde gerekli olan bilgi monopolünü ve hiyerarşisini yıkar. Malumdur ki, her meslek ve branşta ön şart niteliğindeki terim, kavram veya beceriler vardır. Bunları bilmeden mesleğin veya alanın derinliklerine inilemez. Onun için, ilaç prospektüsleri, hele bunlar özel titizlik gerektiren ilaçlarsa, eczacılar okusun diye yazılır. İlaç kullanıcısı endikasyon ve kontrandikasyonlardan habersizidir. Çoğunca ona söylenen, ilacı kaç kez içeceği veya tok mu ya da aç mı içeceğidir. Yine biçki-dikiş kursunda başarılı olmuş bir kız çocuğuna, sırf iyi makas kullanıyor diye operatör neşteri verilmez. Okumayı sökmemiş birine divan edebiyatının inceliklerini anlatamazsınız. Bizde, - coğrafyada, dünya-nın şekil ve boyutlarına ait matematik coğrafya dersini başarıyla bitirememiş bir öğrenciye harita projeksiyonlarının inceliklerini gösteren dersi vermezlerdi.

Oysa televizyon herkesi her konuda allâme(!) yapmak niyetindedir. Bunun misalleri çoktur: jeolojiden, jeodeziden, zemin mekaniğinden habersiz milyonların önünde “uzmanlar” fay kırılmasını, fayın kırılmasıyla boşalan enerjiyi, olası bir depremin İstanbul’un kaç kilometre uzağından geçeceğini tartışıyorlar. Bir sürü ön şart bilgi gerektiren bu konuları millet önünde tartışmak kimseyi jeolog yapmadığı gibi hiçbir pratik değer de taşımaz. “Güneş tutulduğunda deprem olur mu olmaz mı?” meselesini tartışmak, çağımızda insanların hayatında büyük önemi bulunan işbölümü gerçeğinden habersizliktir.

Yine, narkotik şubenin görevi olması gereken, uyuşturucu ile ilgili detaylar konusunda halkı bilinçlendirmenin (!) ne faydası ola ki? Herkesi narkotik şube elemanı yapmaya çalışınca uyuşturucudan uzak mı durulur ki? Herkesin polis kadar bu işi bilmesine gerek var mı?

Daha da gülüncü; izleyicinin din konusundaki cahilliğini daha katmerleştiren yayınlardır. Katmerleştiren diyorum, zira önceleri bilemediğini itiraf etme erdemini gösteren nice insan tele-vizyondan gördüğü “bilimsel” tartışmalar sayesinde (!) ilim-irfan sahibi (!) olmaktadır. Mesela takıyye terimi bu zavallılığa kurban gitmiştir. Adamın Asr-ı saadette Mekke devrinin şartlarından haberi yoktur. Sahabenin (ra) çekiği sıkıntıları bilmez. Ammar’ın (ra) o küfür kelimelerini hangi şartlarda söylemek zorunda kaldığından bihaber olacak kadar Siyer bilgisinden uzaktır. Bunun Şii ıstılahında bulunup Ehl-i Sünnet tarafından pek sıcak bakılan bir kavram olmadığını bilmez. Böyle biri, 28 Şubatın rüzgârı ile üfleyen televizyon yayınlarını izledikten sonra, şüphelendiği hemen her ehl-i dine takıyyeci nazarıyla bakar.

Sonuç olarak televizyon yayınları sığdır, metodolojiden uzaktır, derli-toplu değildir, bilimsel metotla aktarmayı değil, heyecanı esas alır. Yayıncının niyeti iyi olsa bile, rasgele saçar, kötüyse saçmalar.

O, Kitap ile ve onun anlaşılmasına yardım eden kitaplarla arası iyi olanlara bazı “görsel” malzeme tedarik edebilir. Ama, kitapla arası iyi olmayanların yalnızca cehaletini artırır. Öyleyse televizyona bir enformasyon ve eğlendirme aracı olmanın ötesinde bir işlev yüklenmemeli.

  30.03.2006

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut