Ne Zaman Anlaşı(lı)rız

Mehmed Boyacıoğlu

BİLİRİZ; BU ülkenin evlatları arasında süre gelen körler-sağırlar diyalogundan bahsedilir. Batılı ve batırıcı etkilerin bu ülkenin insanların hayat anlayışlarını, dünyaya ve birbirlerine bakış tarzlarını değiştirdiği, dönüştürdüğünden söz edilir.

Bu anlaşamamakta, tek gayesi değilse bile en önemli hedefi insanları İslâmî ve Kur’ânî terminolojiden uzaklaştırmak olan devrimlerin payı vardır. Anlam nüanslarını katleden sadeleştirme ve indirgemelerin payı vardır. Artık bütün dertler, problemler, sıkıntılar, dertler… bir “sorun”a indirgenmiş durumda. Artık “tasvip etmiyor, tasdik etmiyor, teyit etmiyor”, sadece “onay”lıyoruz. Artık “mücadeleyi, muharebeyi, mukateleyi, mücahede ve cihadı” terk ettik sadece savaşıp duruyoruz.

Bütün bunlar doğru olmakla birlikte anlaşılmazlığa sebep olanın asıl bunlar olmadığına inanıyorum. Biz kavramları kendi yanlış eylemlerimizle kirletiyoruz da o yüzden anlaşamıyor, anlaşılmıyoruz. Birkaç örnek vereyim.

Eğer birilerinin kafasında cüzî küllî hiçbir işe karışmayan bir “Allah” inancı varsa, bunun oluşmasında bazı müminlerde gözlemlenen, Metin Karabaşoğlu’nun deyişiyle, “bölünmüş hayatlar”ın, “namaz boynumun borcu, hırsızlık evimin harcı” anlayışının etkisi vardır.

Eğer birilerinin aklına, İslâm deyince ortaçağlar geliyorsa, bunda, orta sayfada evliya menkıbeleri yayınlayıp diğer sayfalarında dünyadan meşru, gayrimeşru ayırımı yapmaksızın dünyadan menfaat devşirmenin yollarını dillendiren gazetelerin payı yok mudur?

Eğer, randevularda kullanılan “inşâallah” kudsî kelâmı, noterinkinden çok daha güçlü olan bir senet olarak değil de, bir gevşeklik ifadesi; gelse de olur gelmese de, buluşsak da olur görüşmesek de laubaliliğini çağrıştırıyorsa, bunda “inşâallah” dedikten sonra randevularına zamanında gitmeyen dindarların hissesi yok mudur?

“Allâhü Ekber” gibi mübarek bir kelâmın yanlış anlaşılmasında, bazılarının, ya zilletli bir yenilişi, ya da –sivilleri hedefliyorsa- müthiş bir zulmü beraberinde getiren yanlış vuruşlar esnasında söylenmesinin payı yok mudur?

Fıkıh köşelerinde, milliyetçiliğin kabul edilemez olduğunu ilan eden gazeteler, spor sayfalarında “Türk’ün gücünü dünyaya gösterdik” türü başlıklar atarlarsa, güzel kavramlarımızın kirlenmesine yol açmıyorlar mı?

Saydığım yanlışları sözle düzeltmek, insanlara uzun uzun Allah’ın isim ve sıfatlarından bahsetmek, cüzi küllî her şeye ilminin kudretinin, sem’inin basarının olduğundan söz etmek faydalı ise de, yeterli değildir. Karşımızdakiler ve mütehayyirler gözlemledikleri dindarlarda, hayatlarının her veçhesine nüfuz etmiş bir haşyet ve şuur bekliyorlar.

İslâm’ın bir ortaçağ dini olmadığını, onun bütün çağlarda yaşanabileceğine dair nutuklar atık, konferanslar vermek yararlı ise de, derde tam çare olmuyor. İslâm’ın aile, iş ve toplum hayatına getirdiği bütün prensipleri fiilleriyle gösterecek er ve hatun kişilere şiddetle ihtiyaç var.

“İnşâallah”ın Allah dilerse demek olduğunu, dille değil de, randevularımıza, basit bir nezleden dolayı değil de, ancak otobüsleri, trenleri ve vapurları çalıştırmayacak kadar güçlü bir musibet vukuunda gidemeyerek anlatabiliriz.

Kısacası, bizce kutsiyet arz eden hemen her kavram ve değerimizi, her alanda sergileyeceğimiz güzel eylemlerimiz ile kurtarabilir ve yanlış anlamalardan kendimizi kurtarabiliriz. Yeryüzünde, Allah’ın şahitleri olmamız; mütehayyirlere vesile olmamız ve düşmanlara karşı ciddi duruşumuz buna bağlıdır.

  22.03.2006

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut