YİNE BİR akşam dönüşü ve elbette yeni bir akşam dönüşü bu yolculuk. Yolculuk diyorum, çünkü bir kıtadan bir kıtaya geçiş benimkisi. Aşkın her halinin yaşandığı şehir. Diyar-ı İstanbul’da, bir renkten bir renge geçiş gibi, Avrupa yakasından Anadolu’ya ulaşmaktayım.
Akşamın ruhunu yavaş yavaş geceye devretmeye başladığı saatler... Şükür ki trafik yok. Huzur yudumladığım bir program sonrası dilim depreşmeden de olsa kalbimi bile titretmek istemiyorum insanlara kızmak için. Şoförün hemen arkasına oturmuşum ve parmaklarım kalemime her seferindeki gibi heyecanla kavuştuğunda İstanbul’u hissetmek istiyorum ansızın. Soğuktan buğulanmış camımı hafifçe silince karşımda simsiyah bir denizin üstünde oyuna dalmış minik ışık yansımalarını görüyorum, gülümsüyorum. Biraz da hüzün yaşıyorum ardısıra, sevdiklerimle soluklayamamış olmaktan dolayı İstanbul’u. Beşiktaş’tayız, Yahya Efendi Hazretleri’ne selam ve dua ettikten sonra nazarımı tekrar kağıdımla buluşturuyorum. Ve hâlâ dönmekteyim evime. Yolum uzun ve varma zamanını tahmin etsem de garantim yok.
Eve dönüyorum ve âlem dönüyor. Etrafımdaki ağaçlar, çiçekler, onlara âşık böcekler, yere düşen yapraklar, güneş, ay ve yıldızlar, kaldırım taşları, sokaktaki işaretler.. onlar da dönüyor. Ve biz insanlar, yanıbaşımdaki dostlar ve tanımadığım âdemoğulları; her birimiz dönüyoruz. Aslımıza olan hasretle, neslimize uzanan gayretle dönüyoruz durmadan. Kâinat dönüyor. Dönüş ki, istikameti belli ve başladığı noktaya müştak olan.
Eve dönüyorum, beynimde deveran eden binbir düşünce ve yüreğimdeki huzur ile. Bu duygu yoğunluğumun nedeni az önce ayrıldığım program elbette. Şeb-i Arus anma gecelerinden birinden ayrıldım, daha yüreğimde soğumadı duyduklarım ve izlediklerim. İşte tam da orada idrak etmeye başladım bu dönüşleri yavaş yavaş. Dönmenin zevkine varıp vecd ile Allah’a yönelen, Cenab-ı Hakk’a aşkıyla alevlenmiş ruhunun yangınını emaneti olan bedeni ile kaynaştırıp zikrin tadına varan Koca Pir’in, Hak aşığı Mevlânâ’nın semasıydı gözlerimden ruhuma akıveren.
“Sema safa, cana şifa, ruha gıdadır.”
Onun enfes dizeleriyle bezeli kelimeler, dili depreştirmeden kalp kelamı ile ruha seslenişler bir an bile olsa heva ve hevesten ayrı durmanın tadını yaşattı benliğime. Dünya hayatının çeldirici siyahlarını temsil eden cübbeler atılıp bembeyaz libaslarla özlerine dönmeye niyetlenmiş müritlerdi Koca Sultan’ın etrafında onun yoluna râm olmuş canlar. Hakk’tan aldığını halka akıtan bir zikrin yansımasıydı sema.
Ve zikir ve zikir.
Semanın başında ve sonunda ney elbet. Aşk ile inleyen; kamışa, ‘özüne,’ aslına olan hasret ile inim inim inleyen ney. Gözyaşını eşsiz tınılarla tüm zerrelere hissettiren, zerreleri depreştiren, ruhu incelten ney. Ve ‘Dönüş’ ve ‘Dönüş.’ Hayy’dan Hû’ya ebedî bir dönüş. Vuslat hasreti ile dünya üzerinde bir dönüş...
Eve döndüm. Allah’a dönmek ve Allah’a varmak da nasibimiz ola...
© 2021 karakalem.net, E. Sümeyra Kabze