Ve Tanrı, Niçe'yi öldürdü

Abdurreşid Şahin

Kendinizi sabırla iyiliklere zorlayınız ve
Haysiyetinizi günaha bulaşmaktan koruyunuz
O zaman imanın tadına varırsınız.
Hz. Ali (ra)

O DA BÜTÜN İNSANLAR GİBİ sıradan biri olarak doğdu. Milyarlarca insandan biriydi o da. Korkuları, elemleri, hayata dair soruları vardı onun da. Bu sınırsız kâinat içinde fark edilmeyecek kadar küçüktü. Varlığıyla yokluğu arasında pek bir fark yoktu. Herkes gibi o da yok olmayı istemiyordu, sınırlı bir dünyada sınırsız bir güç arıyordu. Silik kalmak ve silinip gitmek istemiyordu.

O da çok sık düşündü kâinatı ve onu yaratanı. O da biliyordu seçim yapması gerektiğini. Ya ben ya O. Ya ene, ya hüve. O “BEN” dedi. Ben hiçbir güce boyun eğmem, dedi. BEN, O’nun rakibiydi. Ben diyebilmesi için O’nu yok etmeliydi. Aksi takdirde ben bu âlemle ebediyen yok olacaktı. Başka bir alternatif göremedi. Her varlık gibi Allah’ın baki bir aynası olabilirdi. Onun bekasıyla beka bulabilir, O’na dayanarak sonsuz bir güce dayanabilirdi. Fakat o kul olmayı ben’ine yediremedi. Diğerleri gibi kaypak ve ikincil yollara girmeyi de süper egosuna yediremedi ve doğrudan doğruya tanrıyı öldürmeye yeltendi. Zira benin karşısında sadece o vardı. Ya onu kabul etmeli ya da kendi tanrılığını ilan etmeliydi. Başka alternatif görünmüyordu. İnsanın ilahlığının önünde tek engel tanrıydı ve o da ölmeliydi. Bunu da süper insan yapabilirdi ancak. Hiçbir “hurafeye” boyun eğmeyecek olan “üstün insan”...

Oysa kendisi aciz mi aciz bir mahlûktu. İktidarının dairesi elinin uzandığı kadardı. Hayırda eli oldukça kısaydı. Fakat o içindeki DEV’i keşfetti, sınır tanımayan arzuları ve emelleri o devi uyandırdı. Şerrin sınırsız gücünü keşfetti. BEN’in zülüm ve ihtirasla BENlere eklenerek dünyayı yutabilecek bir SÜPER ENE haline gelebileceğini keşfetti. Yâda şeytan ona fısıldadı. Orasını Allah bilir.

Ben, biz olmalı ve o biz de dünyayı yutmalıydı. Beninin varlığı için bütün karşı benleri yok etmeli ya da kendi “Ben” ine katmalıydı. Var olmak için yok etmeliydi. Başka da alternatif göremiyordu. Böylece benleri yutmaya başladı. Büyüdü büyüdü. Ve tanrısını öldürdü.

Fakat vakıa onun düşündüğü gibi olmadı. Ben bir yandan diğer benlerle eklenerek büyürken, “öteki” benler doğurdu. O semirdikçe öteki de semirdi ve dünya kana bulandı. Miyonlarca insan benin iktidarı uğruna hiç oldu. Dünya iki kez başına yıkıldı ben sultanı batı medeniyetinin.

Yine de akıllanmadı. Süper güçler üremeye devam etti. İnsan var oldukça da üreyeceğe benziyor. Bu günlerde sanal âlemi de sultası altına alan süper güçler kendi beni uğruna nice benleri yok etmeye devam ediyor. Sadece bedenleri değil ruhları da sömürüyor artık. Benler biz’im ve izimler içinde kayboldu. Biz de sanal bir gerçeklik oldu. Ne kadar “gerçek” denirse....

Ve sokaklar kendini arayıp da bulamayan insanlarla doldu, ne istediğini bilmeyen.. Neyi istemesi gerektiği kendisine bildirilen insanlar.. Ya da insanlığını yitirmiş benler.

Ve Şimdi o da sıradan insanlara karıştı. Herkes gibi doğdu, fakat herkes gibi olmayı reddetti, belki bunda haklıydı. Ama gerçeğini de kabul etmeye yanaşmadı. Herkes gibi o da yaşlandı. Fakat aklı başına bela oldu. Kul olmayı reddedince, acısı da sıradan insanlarınki gibi olmadı. Güvendiği aklı ona en büyük azap aleti oldu. Neticede aklından da oldu. Herkes gibi o da ölüm döşeğine düştü ve tanrı onu da öldürdü. Herkes gibi o da ölümü tattı. Şimdi hayatının meyvesini görmek için bekliyor.

Ve mezarının başında bir kul, tanrıyı öldürmeyi kalbine kabul ettiremeyen bir kul. Tanrıyla var olan ve onun varlığında ebediyen var olmayı arzu eden bir kul. Nice NİÇElerin HİÇe dönüştüğünü gören bir kul. Nicelerin "keşke hiç olsaydık" deyişlerini manevi kulağıyla işitmiş biri. Ölümün karanlığını andıran gecenin kapkaranlık bir anında niçeleşmek isteyen ben’ini vahyin şefkatli tokadıyla edeplendirmek diliyor. Dua bekliyor.

Sura üfürüldüğü gün.
Ne zorlu bir gündür o gün...
Hakkı örtüp gizleyenler için pek de kolay olmayan ızdırapla doludur o gün.
Rabbine bırak yanlız başına yarattığı o kişiyi. Uğraşma.
O kişi ki Rabbim kendisine verdikçe verdi.
Verdiğini evlatlarla meyvelendirdi.
Ve daha nicelerini verdiği halde, ihtirasla "Yetmez!" deyip fazlasını istedi.
İlah olmaya yeltendi.
İstedi, istedi. Daha yok mu, dedi.

Yok. Dahası sana “YOK”.
Çünkü apaçık deliller karşısında inatla durdun, inkâr ettin.
Ayetlerin karşısında direndin. Sen zorlu bir azaba sürükleneceksin.
...
Düşündün, taşındın, ölçtün, biçtin.
Kahrolası nasıl da ölçüp biçtin.
Evet evet kahroldun, böyle hesaplar yaparak.
Sonra baktın.
Kaşını çattın, suratını astın.
Sonra böbürlenip kibirlendin.
.........
Üstelik yalanladın, yüz çevirdin.
Sonra çalım satarak külli benliğine döndün.
Layıktır sana layık.
Evet evet layıktır sana layık.
ZANNEDER MİSİN Kİ BAŞIBOŞ BIRAKILACAKSIN.
DİLEDİĞİNİ YAPMAKTA HÜR KALACAKSIN.
...
HAYIR!. Kara toprağa düşen daneleri açıp yeşerten Allah’a yemin olsun ki hayır!!!
Öyleyse,
Ey uykuya bürünmüş olan.
Kalk ve nefsini uyar.
Büyüklük ve yüceliğin kimde olduğunu itiraf et.
Kalbini şirk pisliklerinden arındırarak temizle.
Kaldıramayacağın günahları yükleme ona.
Rabbin ihsanı olan iyiliklere de sahip çıkıp böbürlenme.
O’nu razı edecek şeylerde sabret.

Sura üfürüldüğü gün...........
Ne zorlu bir gündür o gün.

Allahım kabrimin ve kalbimin karanlıklarını nurdan ayetlerinle aydınlat. Berzahta, haşirde ve sıratta mücessem rahmetin ve yaşayan Kur’an olan Habibini, Şefiimiz kıl. Ben’imizin hiçliğindeki azabı yaşatma bize. Sen’in varlığında ebediyen var et bizi. Amiin.

  21.02.2006

© 2021 karakalem.net, Abdurreşid Şahin



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut