Kuruntulu Kârun

KÂRUN ÖLDÜ de Kârunluk öldü mü? Krallık ölmedikten sonra, kralların ölmesi neyi değiştirir?

Kârun kafalar kafa karıştırmayı, haz kışkırtıcılığını sürdürdüğü müddetçe sürüler peşisıra yürüyecektir.

Kârunlar kıtaları kaplamış, sefahet ve siyasetle sarhoş ettiklerini haz zirvelerine çağırıyor. Çıkışı olmayan yolda yürüyor gönlü kapalı, gözü ve ağzı açıklar… Açılan dehlizlerde boğulanları görseler de dönemiyorlar geriye.

Kârun kurtlar kalp vadilerini tarumar ediyor… İman sağlığı sağlam olanlar sağ kalıyor kurt sağanağında… İlim şerbetini içenler içtikçe içleri açılıyor, kurtçuk karartıları kapanıyor kalplerinde...

Büyük hazların büyük acılar demek olduğunu biliyor ilim ehli… Kur’ân’da Kârun kıssasını okurken günün Kârunlarını görüyor, içindeki Kârun kıpırtılarını da farkediyor.

Zevk zirvesindeki Kârun’un batışını Kur’ânî dürbünle gördüğü gibi, küresel Kârun kurumların kayboluşuna da şahit oluyor.

Kârun kapitalizmin kıtaları ve kaynakları tükettiği gibi harîm-i imana sinsi saldırılarını da hissediyor ehil ilim ehli. Elinden geleni, dilinin döndüğünü kalbiyle delillendirerek direniyor…

Doğunun kalbine basan en büyük Kârun bozması bozgun alametleri gösteriyor, tıpkı komünizmin yurtluğunu yapan Rusya’nın bir sabah uyanıldığında batması gibi…

Kârunlar kahrolacaktır buna şüphe yok, kendimizden şüphe etmemiz gereken gerçekten ilim ehli safında mıyız, haz hayranlığımız hala sürüyor mu? Ayık ve uyanık mıyız?

Kahrolası Kârun düşmanlarımız belli de, diğerleri kimlerdir diye diklenerek soruyor. Aklımız, kalbimiz, duygularımızla hayat tarzımız hangi tarafta sahiden?

Hangi vadilerde, kimlerle geziyoruz? ‘Başkaları yapsın’lı yatmalarda uyuklarken zalim kılıçla uyandırılmayı mı bekliyoruz?

İçimizi kemiren Kârun kurtçuklardan kurtulmak için Nur şerbetinden günde kaç defa içiyoruz? Kırmızı hakikatler kanımıza karışıncaya dek içilmedikçe Kârun kuruntulardan kurtulamayız. Kırmızı kitaplar raflardan kalplere inmeli, hayata yansımalı. Kur’ân kıraatini kalbimizin vadilerine hayat ağacı olarak dikemezsek zalimler başımıza dikilir, hangi saftansın diye böyle sorar.

Kudurmuş kahrolası Kârunlar karikatürle Efendimize (a.s.m.) hakaret eder de biz ne yaparız? Hayatımız sünnet çizgisinin neresinde? Dilimizde salâvat, bakışlarımızda nebevi izler var mı?

Slogan atmaktan anlamaz onlar; iktisat ve kanaat sünnetine uyarak zaruret olmadıkça mallarından almasak ayaklarımıza kapanıp yalvarırlar. Karikatür iktisat kılıcıyla yırtılır, kanaat ateşiyle yakılır.

Hayranlıktan ayıkabilsek çabuk dize gelirler. Bir gün uyandığımızda onları batmış görürüz. Bizlerin uyanışı onların batışı olacak çünkü.

Bir benden ne olur demeyelim. Elimize, dilimize, kalbimize geleni ardına koymayalım. Nemelazım kolaycılığından kaçınalım artık, yırtınmadan önce sünnetle dikelim hayat elbisemizi…

İsrafla ayakta duran zalim Kârun, iktisat sünnetiyle yıkılacaktır. İman sağlımız sağlamsa bunu hep birlikte göreceğiz inşallah. Kur’ânî gözlerle bakanlar çölde Kârun’un batışını görecektir.

Kalbimiz safiyetini kazanıp safını belli ettiğinde, içimizdeki Kârun’lar battığı gibi, kıtaları kaplayan kahrolası kapitalizm Kârun’u da batıp toprağın derinliklerinde kaybolacaktır.

İktisat çapasıyla çaba gösterelim yeter ki. Her iktisat çabası Kârun’un kökünü kazımak, sünnet ağacını sulamaktır.

Toprağın bol olsun ey kuruntulu Kârun! Biz sünnet ağacının altında birleşerek yeşerecek ve yeryüzüne yayılacağız.

  06.02.2006

© 2021 karakalem.net, Hüseyin Eren



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut