Düşünmekten Taşınmaya: Hacc

ÜSTAD BİRİNCİ Söz’de nimetlerle muhatabiyetimizin ölçüsünü belirtmiş. Zikir, fikir, şükür. Kainatı bir nimet olarak kabul edersek, bunu müminin kainatla olan münasebeti için uygulayabiliriz. Bu bakış açısıyla mümin için hayat zikir, fikir ve şükürden ibarettir. Mümin bu üç unsuru çeşitli denklem ve eşitliklerle tanımlar ve tamamlar. İlim-amel denklemi ile bu hayat anlayışını desteklerken, eğer kalem ve kelam ehli ise amalen, kalemen, lisanen bu kul olma ameliyesini tamamlar. Her halükarda ef’al (fiil), ahval (hal) ve akvali (kavil, söz) ile kainata güzel bir misal ve takvim olur.

Yukarıda belirttiğimiz hususların mümine yakışan haller olduğunu bilmemize rağmen çoğu kere o denklemlerde dengeyi tutturamadığımız, o eşitliklere kendimizi bir türlü eşitleyemediğimiz bir gerçektir. Bunların nedenlerinden birisinin ve belki de en önemlisinin bu unsurlar arasındaki öncelik sonralık ilişkisini hakkıyla anlayamadığımızdan kaynaklandığını fark edebiliriz. Kendi adıma Birinci Söz’ü defalarca okumama rağmen, yakın zamana kadar bu sıralama kafamda hep, fikir, zikir, şükür yönünde oldu. Yani herhangi bir konuda önce düşünüyor, sonra bunun güzelliğini zikrediyor, sonra da eğer nasip olursa şükrediyordum. Oysa Birinci Söz bana yıllardır başka türlü bir “düşünme”yi öneriyordu. Yedeğime Risale-i Nur’u alarak hayatıma dönüp baktığımda, böyle bir yanlış dizilişin ve yorumlayışın sadece fikir, zikir, şükür üçgeninde olmadığını gördüm. Benzer sıkıntıları ilim-amel denkliğinde, kalem ve kelam eşitliğinde de yaşadığımı fark ettim. Bütün bunların vahye dayanan bir tefekkür yerine, nispeten insaniyet adı altında nefsaniyete dayanan bir düşünceyle kainata nazar etmekten kaynaklandığını anladım.Gördüm ki ben ya düşünmeden taşınmaya kalkıyorum yada düşünüyorum ama taşınamıyorum. İşin üzücü tarafı, bu sorunun sadece benim sorunum olmadığını, içinde bazı Nur Talebeleri’nin de bulunduğu bir çok ehl-i imanın aynı dertten muzdarip olduğunu müşahede ettim.

İşte o günlerden bana miras bu deyim kaldı: Düşünmeden taşınmaya kalkmak veya düşünüp taşınamamak. İçinde kendimin de bulunduğu bir çok ehl-i iman olarak bizler hayatta önceliklerimizi seçerken pek de isabetli tercihlerde bulunamıyoruz. Mesela hemen çoğumuz düşünmeden önce zikretmeyi yani Rabbimizin adını anıp, onun gösterdiği nur ile eşyaya ve hadiselere bakarak düşünce ve tefekküre dalmayı beceremiyoruz. “Oku! Rabbin adıyla oku!” mealindeki ayette de olduğu gibi okurken de, düşünürken de O’nun adıyla okuyup düşünemiyoruz. Hal böyle olunca, biz ne kadar çok düşünürsek düşünelim, yine de bu düşünce bizi bir yere taşımıyor. Tıpkı ilmimizle amel etmediğimiz gibi, düşündüklerimizi de hayatımıza taşıyamıyoruz veya o düşüncenin taşıması gereken yere biz taşınamıyoruz. Oysa “mümin bu dünyada garip bir yolcu gibi” değil midir? Şüphesiz çoğu kere içimizde bu düşünmeden bir iman hasıl oluyor. Fakat bazen bu düşünme, bize taşınmayı tavsiye edecek bir yolculuğa davet edemiyor. Zira bu düşünceden hasıl olan iman, i’zan ve ilzam seviyesine yükselemediğinden, düşünmekten hasıl olmasını beklediğimiz yere, takvaya ve amel-i salihe bizi taşıyamıyor

O halde düşünmenin/tefekkürün ne demek olduğunu, ne tür bir amel olduğunu veya bir amele götürüp götürmediğini, nedenini, amacını ve sonuçlarını bilmek gerekiyor. Bilelim ki takva ve amel-i salihe taşınabilelim. İşte özelde sahabelerin hayatı, genelde de İslam tarihi böyle bir takva ve amel-i salihe taşıyan, yani düşünüp taşınılan bir takvimde seyreder.

Sahabe Hakim ismine dayanan tefekkürün, aşk gibi, belki daha zengin, daha parlak ve geniş bir yol olduğunun farkındadır. Rabbimizin, Hakim olan Kur’an’ın muhtelif yerlerindeki “Düşünmüyor musunuz?” şeklindeki uyarısını dikkate alıp, taşınma davetini kabul etmişlerdir. Düşünce/tefekkür onların gafletini izale etmiş, evham zulümatlarını dağıtmıştır. Nefislerinde ve hususi ahvallerinde derinden derine tafsilat ve tetkik yaptırmış, vahdet düşüncesine yaklaştırıp, amele merci olacak bir ilmin oluşmasına imkan vermiştir. Onlar iç alemlerini mercek altına aldıklarında, derinlemesine ve tafsilatlı düşünmüşler, dış aleme merceği tuttuklarında genel ve yüzeysel kalmayı tercih etmişlerdir. Kesrette boğulmamışlar, fikirlerinin dağılmasına müsaade etmemişlerdir. Enaniyeti kalınlaştıran, gafletin kuvvet bulmasına neden olan bir düşünmeye kendilerini mahkum etmemişlerdir. Onlar düşünmüşler, düşünmekle kalmamışlar, taşınmışlardır da. Onlarda ilim ameli, düşünmek aksiyonu / taşınmayı netice vermiştir. Onlar için Mekke bir “düşünmek”, Medine’ye hicret ise bir “taşınmak”dır.

Hicret özel de sahabe hayatında, genelde de İslam tarihinde bir milat olduğu gibi, mümin hayatında da düşünmek/tefekkür bir hicret, bir milattır. Müminin hayatında sahabe misalinde olduğu gibi düşünüp taşınmaya dair o kadar çok örnek var ki. Mesela hac. Hac da mümin hayatında düşünmekten taşınmaya doğru bir rücu. “Hacca niyet” bir düşünme, hac için yola çıkmak da bir taşınma.

Malum hac günlerindeyiz. İnsan hac için yola çıkarken tefekkür, tahayyül ve tahassüs aleminde başka bir yolculuğa çıkar. Hac için yola çıkmanın bir taşınma olduğunun farkında olan bir mümin, düşünüp taşınan o sahabelerin katıldığı veda haccını tefekkür ve tahayyül eder. Bunun gibi hac arzusunun insanın içinde yeşermeye başladığı andan başlayarak, hac bitip de geri dönene kadar yaşanılan her safhanın derin manaları ve mesajları olur. Bunlar içinde benim en çok dikkatimi çeken Mina’daki şeytan taşlama olayı. Malumunuz üzre şeytan taşlamanın mana ve maznunu ifade etmek için anlatılan bir hadise var. Evvel zaman içinde bir gün İmam Şibli hacdan dönen bir dostuna “Şeytanı taşladın mı?” diye sormuş. Adam “Taşladım” demiş. Şibli “Sendeki şeyleri de, düşünceleri de taşladın mı? Cehaletini attın mı, bu suretle sende ilim göründü mü?” demiş. Adam “ Hayır” deyince, Şibli “Sen şeytanı taşlamamışsın” demiş. Bizde darb-ı mesel olmuş bir söz var: “Şeytan taşlamaktan Kabe’yi tavafa fırsat bulamamak.” Burada genelde verilmeye çalışılan mesaj, eleştirmekten güzel iş yapamaya fırsat bulamamak olarak ifade edilmiştir. Şüphesiz bunun bir manası da budur. Ama bu meyanda bizler için asıl bağlayıcı olan şey Şibli’nin yukarıda arz ettiğimiz görüşleri olmalı.

Hacca anlam katan asıl unsur bir ev, Allah’ın evi: Kabe. Bu güne kadar 60 kez yıkılıp, yeniden yapılmış. -Bizim düşünce ve tefekkür evimiz ise hakkıyla hiç inşa edilememiş bile.-En önemli mimarı da İbrahim peygamber. İbrahim’in (a.s) hususi meşrebi tefekkür. Onun tevhide giden yolda çıktığı manevi yolculuğun safahatı hemen hepimizce malum. Kendi içinde imandan bir ev kurmak istiyor, içindeki putları tefekkürle kırıp, Kabe’yi inşa ediyor. Kabe’de şeytan taşlama amelinin onunla başlayıp başlamadığını bilemiyoruz. Ama, o “hal”de ucu amele çıkan bir terk edişi anlatan tefekkürün yaşandığı çok açık. Bu anlamda Hz. İbrahim’in (as) tevhidi tefekkürü bir düşünme, Kabe’yi inşaatı bir taşınmadır.

Mesleği ve meşrebi Haliliye (Hz. İbrahim (a.s)) olan Üstad Said Nursi Hazretleri hiç hacca gitmemiş. – Suriye’de ikamet eden kız kardeşi bildiğimiz kadarıyla hacda vefat etmiş.- Fakat İbrahim’den (a.s) alınan feyz ile, onun telif ettiği Risale-i Nur’un mayası ve meşrebi tefekkür olmuş. (Risale’den anladığımız kadarıyla Üstad tefekkürü ev ve Kabe gibi görmüş. Bu anlamda Üstadın ilk olarak Halilülrahman dergahına defnedilmesi manidardır.) İnsanın bir vazifesinin de tefekkür olduğunun altını çizen Üstad, “Bir saat tefekkürün bir senelik ibadet hükmünü geçtiği” mealindeki hadis-i şerifi serlevha yapmış. Sikkke-i Tasdik-i Gaybi’de geçtiğine göre Üstad “dakik bir tefekkür ve daimi bir huzur halindedir”. Tefekkürle görüp, şehadetle göstermektedir.Üstadın tefekkürün ehemmiyetine vurgu yaptığı yerleri Risale-i Nur’a havale edip, Üstadın Risale ile düşünüp, amel ve aksiyonu ile taşınan bir halil olduğunun altını çizelim.

...

Zeyl. Düşünülüp taşınılan hac günlerindeyiz. Mümin için hayat zikir, fikir, şükür ile devam ediyor. Öyleyse fikrimiz, tefekkürümüz, düşüncemiz bize, bu günlerde bir şükr-ü manevi olan takva ve amel-i salihe doğru taşınmayı netice versin. Bu gün hac niyetiyle Kabe’de bulunan müminler önce düşündüler, sonra taşındılar. Bizim de bu günlerdeki düşüncemiz, tefekkürümüz bizi gelecek sene hacca taşınmaya vesile olsun. Amin.

  03.01.2006

© 2021 karakalem.net, Mustafa Oral



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut