Aralık(t)a veda

NİSAN AYINDA, gözlere bir resmigeçit heyecanı katan diri mevsime dair ne çok şiir ve deneme okudum. Eliot’tan ödünç aldıkları tanımlamayla nisana, ‘ayların en zalimi’ diyorlarsa da, iyimserlik yayıyorlardı.

Ve eylül...

Nisan’dan sonra deneme ve şiire en çok konu olan ay... Bütün düşlerin sarıdan kızıla kaçtığı bu ayda şairleri hüzün basar. Puslu şehirlere düşen yapraklarla birlikte gönüllerde hazan yaşanır.

Nisan ve eylül, yazılı metinlere renklerini taşıdıkları için şanslılar. Bir ay var ki, en azından bu iki ay kadar niye şanslı olmadığına hayıflanırım. Eskiyen yılın üzerine kapanan bir kapı olurken, aynı zamanda insanı yeni bir yılın da kapısına bırakan Aralık ayı için, niçin çok az şey yazıldığını hâlâ anlamış değilim.

Aralık, yeni satın aldıkları evin heyecanıyla sarhoş sahipleri tarafından alelacele terk edilen eski bir evin muamelesini görüyor. İnsan Aralık’ta yeni yılın kapısını aralamanın heyecanıyla o kadar meşgul ki, hangi ayda olduğunu bile hatırlamaz. Eprimiş bir paltoyu üzerinden sıyırır gibi Aralık'tan kurtulmak ister insan; yeni bir libasa hazırlanan bedenin heyecanı içinde onu bir köşeye bırakır.

Cenazesinde şenlikli bir kutlamayı vasiyet eden ölümcül bir hasta gibidir Aralık. Güle oynaya ve tatlı bir telaş içinde uğurlanıyor. Eskiyen yılın, kaç sayfa olacağını bilmediğimiz biyografimizden yırtılan bir sayfa olduğunu düşünmeden... Kopan sayfada yaşanan onca hatırayı unutarak ve takvimde görünüveren yeni yılın çizilmemiş beyaz sayfalarının karşımıza neyi çıkaracağını bilmeden...

‘Eski’den kopuş ile ‘yeni’yle buluşma arası bir yerde gibiyiz yılbaşında, ‘aralık’ta ara bir yerde... ‘Buharla sarmalanmış mahzun bir tren garı gibi yılbaşı...’ der Can Dündar. ‘Her Aralık sonunda o gara gidip bekliyorsunuz... Kimi zaman dönüşü olmayan bir yolcuyu uğurlamanın hüznü, kimi zaman hasretle beklenen bir dostu karşılamanın sevinciyle...’

Çocukluğumun Aralık sonlarını, şamatayla geçen yılbaşlarını düşünüyorum. Yeni bir yıla girmiş olmanın neşesi, biraz daha büyümüş olmanın gururu ve eskiyen yılın içine bırakılan çocuk yüzlü hatıralar geliyor aklıma...

Tabi geride kaldı o yılbaşılar!

Şimdilerde gözlerim, istasyona girmek üzere olan trende olmakla birlikte, istasyondan çıkış yapan trenin vagonlarına bıraktığım izleri düşünüyorum.

Sesimi, kokumu, gençliğimi, hatıralarımı...

Muzaffer Kale’nin şiirinde olduğu gibi:

Gürültüyle bir tren geçer insanın
Kırk yıllık uçurumlarının kenarından,
Boynumuzu raylara uzatır bakarız
Uzaklaşmakta olan gençliğimize..

Hüzün basıyor beni.

Yeni trenin de, bir süre sonra istasyondan çıkış yapacağını bilerek yaşıyorum Aralık sonlarını...

Ve şimdi bir kez daha Aralık ayının sonlarındayız...

Yine o puslu istasyon...

Uğurlamak üzere olduğumuz yılın son vagonunda, yorgun giysilerden sıyırdığımız bedenimizi, istasyona girmek üzere olan yeni yılın getireceği giysilere hazırlıyoruz.

Ömrümüzden bir yıl düşmek üzere...

Şair, ‘Vedalar, yitirdi anlamını / araya doldu, beyaz boşluklar’ diyor.

Vedalarımız şairinkine benzemesin!...

  31.12.2005

© 2021 karakalem.net, Nihat Dağlı



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut