Hakikati öpmek

DAR VE dönemeçli yol sarp kayalıklarla çevrilmiş. Kartal ürkütücülüğü hissediliyor yükseklere çıkılırken… Hizmet komutanına beşiklik etmiş beldeye, Ermenek’e varıyor üç arkadaş…

Bekir ağabey gönderiyor onları, Zübeyir ağabeyin annesini ziyaret etsinler diye... Kendisi bir gün sonraki mahkemeye ait dosyaya çalışmak için Konya’da kalıyor…

Zübeyir ağabeyin kardeşi Haydar ağabeyi av dönüşü bulup meramlarını anlatıyorlar. Biraz bekledikten sonra anne kabul ediyor onları… Ne el görünüyor, ne ayak, ne de yüz… Tam bir tesettür hali… Bir dava adamına annelik edecek bir asalet ve kararlılıkla konuşuyor: “O bana Cenab-ı Hakk'ın bir hediyesiydi. Ben onu yine Cenab-ı Hakk'ın yoluna hediye ettim. Yalnız yılda bir defa bana mektup yazarsa iyi olur. Sağ olduğunu bileyim, kâfi.”

Hizmette kitaplaşmış bir ömrü bir cümle ile ifade eden anne, bu gün bizlere de ders veriyor; nimeti, nimeti verenin yolunda feda etmek… Emaneti bakileştirmek için sahibine teslim etmek… Bu fedakârlıkta telef olmak yok, sonsuzlaşmak var. Bu sırrı yakalayan özü bulmuştur. Anne samimiyeti kadar saf bir hakikat bu…

Anne elini öptürmez, fakat bu hakikatin eli hepimizce öpülür.

Yine o yıllarda Yaşar Damgacı isminde bir ağabeyin Bitlis’te mahkemesi vardır, ağabeyler toplanmış, Bekir beyi beklemektedirler. Gelen telgraf ise gelemeyeceğini bildirmektedir. Üzülürler… Mübaşir üç defa seslenir yine de… Mahkeme başlamış, savcı telgrafı okumayı sürdürürken, kapı açılır, Bekir beyin kapıda görünmesiyle mazlumlar sevinir. Ve mahkemeden beraatla çıkar Yaşar ağabey…

Bekir Bey Bitlis’e berk gibi nasıl gelmiştir? Hakkın verdiğini hak yolunda kullanan Hakkı Bey fedakârlığı ile… Minibüsünü hizmetbüsü yapan Hakkı Bey hizmetle ilgili davaları görmek için İstanbul’dan Çanakkale’ye getirir Bekir beyi. “Bitlis’teki davaya da götürebilir misin?” teklifine berk hızı ile cevap verir Hakkı ağabey. “Dava davadır, gidelim dersen gideriz.” Soru yok, sorgu yok, olur mu olmaz mı yok… O günün yol şartlarında 22–24 saatte Çanakkale’den Bitlis’e varırlar.

Hak ona minibüsü nimetini vermiş, O da onu Hak yolunda feda etmiştir. Bugün arabası olmayan kaç kişi var ve arabasını böyle kullanan kaç kişi? Geniş asfalt yollarda lüks arabalarla nereye gidiyoruz?

Evladını feda eden anne, arabasını feda eden ağabeyle bugünlere gelen bir hizmeti yarınlara nasıl devredeceğiz dersiniz? Koltuklardan kalkıp düşebilecek miyiz tozlu yollara? Meşakkat tozlarını yutmadan yürünmez yarınlara…

Hakkı ağabeyin hizmetbüsüyle Ermenek’in sarp kayalık yollarına tırmansam, öpsem annenin hatırlattığı hakikati, yüzüme gözüme sürsem… Kendime gelir miyim acaba?

Fedakâr bir ağabeyin hizmetbüsüyle geldik Hilmi Doğan ağabeyin Bursa’da kaldığı eve. Bu iki hatıra gibi nice hizmet hatıraları anlattı gün gruba giderken. Fedakârlıkta hiç durmayan Hiçdurmaz kaydetti kamerasıyla… Dün, bugünle yarınlara aksın diye... Hizmette ‘er’ Erol da şahitlik etti buna.

Hilmi ağabeyin imamlığında akşam namazını cemaatle kıldık. Aslında iki neslin cem olmasıydı bu… Fedakârlığı fedakârlığımızla yarınlara taşıyabilecek miyiz?

Annenin hatırlattığı hakikati anne samimiyetiyle sarılırsak, evet.

  05.12.2005

© 2021 karakalem.net, Hüseyin Eren



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut