Anamız ağlamasın istiyorsak

Mehmed Boyacıoğlu

“SIRADAN”LIĞI BİR kalem geçip de “sıra dışı”lığı görmek yanlışlığı su götürmese de, gazetecilik mantığı ve pratiğinde bu doğru bir anlayış olarak kabul edilebilir. Bu mantığa göre:

Ayın her gün tedricen büyüyerek dolunay haline gelişi değil, tutuluşu haber olur.

Köpeğin adamı ısırması değil, adamın köpeği ısırması haber olur.

Binlerce gencin normal yollarla dünya evine girişi haber olmaz, bir kızın bir erkekle kaçarak evlenişi haber olabilir.

Missourili John Irak’ta ölüp cenazesi evine geldiğinde, annesi ve diğer akrabalarının İngilizce ağıt yakmaları haber olmaz. Onların başka bir dilde mesela Türkçe ya da Farsça ağıt yakmaları haber olur. Aynı şekilde, Cezayir işgali sırasında ölen bir Fransız askerinin cenazesinde de ağıtların Fransızca yakılmış olması da haber değeri taşımamıştır. Eğer bu ağıt mesela Arapça veya bir başka dilde yakıldıysa haber olmuştur.

Oysa sıra dışılığın normal hale geldiği bu tuhaflıklar diyarındaki basın organlarında, yukarıda bazı sonuçlarını sıraladığım anlayışın bazen zıddını görürsünüz. Bu milletin çocuklarının analarının bunca yüzyıldır niçin ağladığı hakkında hiçbir ciddi araştırmaları ve seri yazıları bulunmayan; ciddiyetleri ve büyüklükleri kendilerinden menkul bu gazetelerde şu tür “haber”lere rastlayabilirsiniz: ‘Bingöllü şehit erin cenazesinde akrabaları Kürtçe ağıt yaktı’. Eğer bu, ‘bu sene kurban bayramı yine hac mevsimine denk geldi’ “haber”inde olduğu gibi, bir cehaletten kaynaklanmıyor ise, kolektif bir saldırganlığın duşa vurumu mudur? Normali de – dövünmenin meşruluğunu tartışma hakkımız saklı- insanın kendi dilinde ağıt yakması değil mi? Şehit erin akrabaları başka hangi dilde ağıt yakacaklardı ki? Japonya’dan, Fransa’dan, Amerika’dan ya da Anadolu’nun batısındaki herhangi bir yerden mesela İzmir’den ağıtçı mı ithal etsinlerdi?

Her türlü Batı dilinin, özellikle de İngilizcenin öğrenilmesinin teşvik edildiği bu ülkede, nüfusun mühim bir kısmını oluşturan bu vatandaşların kendi diliyle konuşmaları niye haber oluyor ki?

Hakîm ve Rahîm bir Rab insanları farklı dil ve lehçeler vermiş ve bunu da Kendi varlığının ayetlerinden saymış iken… Bir Kadîr-i Rahîm bizi irade ettiği coğrafyada, irade ettiği bir lisanı konuşan akrabalar içinde yaratmışken, buna karşı gelmek akıntıya kürek çekmek değilse nedir? Bu ezelî iradeye karşı çıkılarak olumlu bir netice alınmaz. Bu fıtrata karşı koyarak kardeşlik sağlanmaz. Buna karşı durmakla ancak fitne çukurlarına düşülür.

Nasıl ki, Irkçı Parti’nin, bunca mektep-medrese görmesine rağmen hâlâ ismin “de” halindeki “de” ve “da” eklerini bir elif miktarı çekerek konuşmayı bırakamayan lideri, faraza oğlu olup da şehit olsa, Kürtçe ağıt yakmayacak ise, bırakın Doğulu, Güneydoğulu kardeşimiz de kendi dilinde konuşsun, ağıt yaksın.

Hem de, Baltık Denizi kıyılarından Adriyatik’e kadar, insanların hiçbir sınır bekçisine takılmadan beş saatte gittikleri bir kıtaya dâhil olmanın hayali kurulurken, önemsiz farklar yüzünden insanları dışlamak, ikinci Avrupa’nın bazı sevdalıları dışında kimin yararına olacaktır?

Bölge halkında ‘Kürtlüğümüzden dolayı kötü muamelelere maruz kalıyoruz; bize Kürtlüğümüzden dolayı zulmediliyor, ayrımcılık yapılıyor’ anlayışını güçlendiren bu tür haberler hangi yaraya derman olacaktır? Kangren haline gelmiş bu milliyetçilik belası, demokratik bazı açılımlarla soğulmaya başlamışken, bu tür yayınların nasıl bir faydası olacaktır.

Bu milletin analarını daha fazla ağıt yakması istenmiyorsa, bu türlü dışlayıcı anlayışlardan uzak durulmalıdır.

  30.11.2005

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut