İçsel Gerçeklik

|8De ki : Ey kafirler !

Sizin taptıklarınıza ben tapmam

Siz de benim taptığıma tapıcılar değilsiniz

Ben asla sizin taptıklarınıza tapacak değilim

Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz

Sizin dininiz size, benim dinim banadır.

Kafirun suresi : 1-6|9


KISMİ GERÇEKLİKLER DÜNYASININ tam göbeğinde bulunduğumuza dair Mevlana hz. şöyle der : ‘‘biz faniler sadece Allah’ın planının başlangıcını görüyoruz. Ama O’nun amacını tam olarak anlayamayıp hemen itiraz ediyoruz..’’

Doğru ile yanlışın, hayır ile şerrin bulamaç gibi karıştığı bir dünyada yaşıyoruz.Yani, kısmi gerçeklikler dünyasında..

Çoğunlukla, gerçeğin sadece bir kısmının göründüğü sanal gerçekliklerin ortasında bulunuyoruz. Böyle bir ortam, kayar döner bir ortamdır. Kaygandır.

Bir tek istisna hariç insan kendisini bu cendereden kurtaramaz : Küfür’ ün mahiyetinin bilinmesi..

Küfrün neleri tahrip ettiğini, içsel gerçekliğimizden bizi çekip aldığını ve bizleri nasıl da sanal bir aleme savurduğunu kavradığımız an, kısmi gerçekliklerin kayganlığını da fark etmeye başlarız.

İnsanın mutlak hakikat iklimine yelken açışını sağlayan, içsel gerçekliği yakalamasıdır. Bu da, küfürden teberi edip kaçınmasıyla mümkündür. Günahları bilmek bile bu düsturdandır. Bir günahı idrak ediş olan ‘tövbe’, insanın en aşikar içsel gerçekliğidir. Ademoğlunun dünya cenderesinden kendisini kurtarabilmesi, küfrün mahiyetini kavramasına bağlıdır.Değilse her şey onun için kısmidir, fludur,kaygandır.

Fıtrat, vicdan, akıl, kalb, ene… gibi birer elmas kıymetinde olan manevi ve latif organlarımızı çalıştırmadan içsel gerçekliği yakalamamız mümkün değildir. İçsel gerçekliğin yegane destek noktasının, küfrün mahiyetinin bilinmesi ve ondan vebadan kaçar gibi kaçmak olmasından dolayı, sanal kurgular işte o zaman çatırdayarak dağılır.Nur’ a nar, ateşe su.. diyen bu kurgudan insan kendisini çekip çıkarabilir.

Küfrün mahiyeti, insanın elindeki en objektif destek noktasıdır. Diğer her şey sübjektiftir, kısmidir. Özellikle de, ahir zamanın tam göbeğinde yaşayan insanlar için..

Öyleyse, küfrün içeriğinin ne olduğunun, neleri tahrip ederek bozduğunun, kendimizi ve dolayısıyla evreni ve Sahibini tanıma serüvenimizde neleri örterek bizi sanal bir alemde kurgulanmış bir makineye dönüştürdüğünün, bütün canlıların hukukuna nasıl fütursuzca tecavüz edebildiğinin, her şeyi birbirine düşman ettiğinin, inkarın, reddin ve yokluğun kabulünün insana nelere mal olduğunun ve nihayet insanı nasıl bir canavara çevirdiğinin bilinmesi ölçüsünde, kısmi gerçeklikler metriksinden iç gerçeklik hakikatine dönüş de başlayacaktır..

* * *

Tanım :

Kelime karşılığı olarak ‘örtmek’ manasına gelen ‘küfür’ ; emn halinin (emin olmak ve iman etmek) tam zıddıdır. Birbirinden yer ile gök arası kadar uzak olması gereken kimi hükümlerin iç içe geçtiği ve ters yüz olarak hak ve hakikatin inkar ile gizlendiği kişisel bir hüküm halidir. Bu sıfatla nitelenen hüküm sahibine de kafir denmektedir.

* * *

Kafirin vasıfları :

Arkadaş! İman, bütün eşya arasında hakiki bir uhuvveti(samimi dostluğu), irtibatı, ittisali(yakınlığı), ittihad rabıtalarını(birlik bağlantılarını) tesis eder. Küfür ise, bürudet(soğukluk, hararetsizlik) gibi bütün eşyayı birbirinden ayrı gösterir ve birbirine ecnebi(yabancı) nazarıyla baktırır. Bunun içindir ki, müminin ruhunda adavet(düşmanlık), kin, vahşet yoktur. En büyük düşmanıyla bir nevi kardeşliği vardır. Kafirin ruhunda hırs, adavet(düşmanlık) olduğu gibi, nefsini iltizam(sahip çıkmak) ve nefsine itimadı vardır. Bu sırra binaendir ki, dünya hayatında galebe(yenmek, üstün gelmek) kafirlerde olur. Ve keza kafir, dünyada hasenatının(iyiliklerinin) mükafatını görür. Mümin ise, seyyiatının(günahlarının)cezasını görür. Bunun için dünya kafire cennet(yani ahirete nisbeten), mümine cehennemdir(yani ebedi saadetine nisbeten). Yoksa,

dünyada dahi mümin yüz derece daha mesuttur, denmiştir. Ve keza, iman insanı ebediyete, cennete layık bir cevhere kalbeder(çevirir). Küfür ise ruhu, kalbi söndürür, zulmetler(karanlıklar) içinde bırakır. Çünkü iman, kabuğun içerisindeki lübbü(özü) gösterir. Küfür ise, lüb(öz) ile kabuğu tefrik etmez(ayırmaz). Kabuğu aynen lüb(öz) bilir ve insanı cevherlik derecesinden kömür derecesine indirir.

( Mesnevi-i Nuriye )

Küfür, isyan ve tahriptir :

..küfür ve isyan ve seyyie(günah), tahriptir, ademdir (yokluktur). Halbuki, azim(çok büyük) tahribat ve hadsiz ademler(sınırsız yokluklar), bir tek emr-i itibariye (aslında olmadığı halde var sayılan) ve ademiye (yokluğa) terettüb edebilir(dönüşebilir). Nasıl ki, azim bir sefinenin(büyük bir geminin) dümencisi vazifesinin adem-i ifasıyla(görevini yapmamasıyla), sefine(gemi) gark olup(batıp), bütün hademelerinin(çalışanların) netice-i sa’yleri(bütün emekleri)iptal olur; bütün o tahribat, bir ademe(yokluğa) terettüb ediyor (dönüşüyor). Öyle de, küfür ve masiyet(günahlar), adem(yokluk) ve tahrip nevinden olduğu için, cüz-i ihtiyari(tercihimiz) bir emr-i itibari(aslında olmadığı halde var sayılan) ile onları tahrik edip(harekete geçirip), müthiş netaice(neticelere) sebebiyet verebilir. Zira, küfür çendan(gerçi) bir seyyiedir(günahtır); fakat, bütün kainatı kıymetsizlikle ve abesiyetle(sıradanlıkla) tahkir(hakaret) ve delail-i vahdaniyeti(Allah’ın birliği ile ilgili delilleri) gösteren bütün mevcudatı(varlık alemini) tekzib(yalanlama) ve bütün tecelliyat-ı esmayı(Allah’ın güzel isimlerinin yansımalarını) tezyif(küçük düşürme) olduğundan, bütün kainat ve mevcudat ve esma-i ilahiye namına, cenab-ı Hak kafirden şedit(çok şiddetli) şikayet ve dehşetli tehdidat(tehditler) etmek, ayn-ı hikmettir (hikmetin gereğidir) ve ebedi azab vermek, ayn-ı adalettir(adaletin gereğidir)..

(Sözler / 26.söz )

Küfür bütün kainata karşı bir hakarettir ve bütün mahlukatın hukukuna tecavüzdür :

...Küfür ve dalalet(sapkınlık), müthiş bir tecavüzdür ve umum mevcudatı(bütün varlıkları) alakadar edecek bir cinayettir. Çünkü hilkat-i kainatın(evrenin yaratılışının) bir netice-i azamı (en büyük neticesi), ubudiyet-i insaniyedir(insanın kulluğudur) ve Rububiyet-i İlahiyeye(İlahi terbiyeye) karşı iman ve itaatle mukabeledir(karşılık vermektir). Halbuki ehl-i küfür ve dalalet ise, küfürdeki inkarıyla, mevcudatın ille-i gayeleri(varoluş amaçları) ve sebeb-i bekaları olan o netice-i azamı(büyük neticeyi) reddettikleri için, umum mahlukatın hukukuna bir nevi tecavüz olduğu gibi, umum masnuatın(sanatla yaratılmış bütün mahlukların) kıymetlerini ayinedarlık(yansıtmak) cihetinde ali eden(yücelten) esma-i İlahiyenin(İlahi isimlerin) cilvelerini (yansımalarını) inkar ettikleri için, o esma-i kudsiyeye(kutsi isimlere) karşı bir tezyif(küçük düşürme) olduğu gibi, umum masnuatın(sanatla yaratılmış bütün mahlukların) kıymetini tenzil(ucuzlatma) ile, o masnuata karşı bir tahkir-i azimdir (çok büyük bir hakarettir). Hem umum mevcudatın her biri birer vazife-i aliye(yüce bir görev) ile muvazzaf(görevli) birer memur-u Rabbani derecesinde iken, küfür vasıtasıyla sukut ettirip (susturup) camid(cansız), fani(geçici), manasız bir mahluk menzilesinde(vaziyetinde) gösterdiğinden, umum mahlukatın (bütün varlıkların) hukukuna karşı bir nevi tahkirdir.. (hakarettir)

(Lem’alar)

İnsan, iman ile ala-yı iliyyine(yücelerin yücesine) ve küfürle de esfel-i safiline (aşağıların aşağısına) düşer :

İnsan, nur-u iman ile ala-yı iliyyine çıkar; cennete layık bir kıymet alır. Ve zulmet-i küfür(küfür karanlığı) ile esfel-i safiline düşer; cehenneme ehil olacak bir vaziyete girer. Çünkü iman

insanı Sani-i Zülcelaline(celal sahibi sanatkarına) nispet ediyor. İman, bir intisaptır(bağlanmadır). Öyle ise, insan iman ile, insanda tezahür eden(görünen) sanat-ı ilahiye ve nukuş-u esma-i Rabbaniye(rabbani isimlerin nakışları) itibarıyla bir kıymet alır. Küfür, o nisbeti kat’ eder(keser atar). O kat’ dan (bağlantısızlıktan) sanat-ı Rabbaniye(rabbani sanatlar) gizlenir, kıymeti dahi yalnız madde itibarıyla olur. Madde ise, hem faniye (ölümlü), hem zaile(bitici), hem muvakkat(geçici) bir hayat-ı hayvani(hayvani bir hayat) olduğundan, kıymeti hiç hükmündedir.

(Sözler / 23.söz)

* * *

Sonuç :

Halihazırda İslam alemi, izzet ve şeref içinde değil, zillet ve mahkumiyet içinde diretilen hayatları yaşamaya zorlanmaktadır. Hakim olan hayat tarzı Müslümanların düsturları değil, gayrı müslim bir hayat tarzı olduğundan, doğruların ne olduğundan ziyade yanlışların neler olduğu günümüzde daha bir önem kazanıyor. Yanlışların neler olduğunu belirlemek, böyle bir ortamda çok daha net ve kolaydır.

İnsanın en az hasarla bu dünya hayatını tamamlaması ve mutlak hakikat iklimine yelken açmasını sağlayan ‘içsel gerçekliği’ yakalaması, ancak küfrün her çeşidinden teberri edip kaçınmasıyla mümkündür. Değilse her şey kısmidir, fludur, kaygandır. Bu da, nihayetinde insanoğlunun hak ve hakikatten nasibinin olamayacağının göstergeleridir. Sanal bir alemde, kurgulanmış zavallı bir oyuncağa dönüşmemenin ilk şartı kesinlikle budur..

Kısacası, küfrün karşısına ‘el ile, dil ile, kalb ile çıkma’ olarak özetlenen Hz. Muhammed’in ikazlarını ciddiye almak lazımdır. Küfüre aktif olarak karşı çıkma anlamına gelen el ve dil ile direnmenin, şayet bu mümkün olmuyorsa, o zaman kalben buğzetmek suretiyle pasif direncin mutlaka gösterilmesi gereklidir. İmam-ı Rabbani hz. bu tavra ‘Batıni hicret’ demektedir. Küfür karşısında bu bile yapılmadığı takdirde, maruz kalınacak en hafif tehlike, sanal bir kısmi gerçeklik zindanıdır. Bu durumdaki bir kişi ne yaparsa yapsın, gerçeğin sadece bulanık ve kaygan bir kısmını görecektir. Oysa gerçeğin bir kısmı, gerçeğin kendisi değildir.

Ahir zaman kurgusu olarak da niteleyebileceğimiz kısmi gerçeklikler zindanını, örneğin namaz gibi kişisel meydan okumalarla delmeliyiz. Kurgu parçalandıkça içsel gerçekliğimiz, biiznillah gerisini halledecektir..

aykuttanrikulu@mynet.com

  27.11.2005

© 2021 karakalem.net, Aykut Tanrıkulu

  1. English Version of the Article Bu yazının tercümesini okumak istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut