3 ‘Y’ 1 ‘V’ eder mi?

Mehmed Boyacıoğlu

İLKÖĞRETİM VATANDAŞLIK kitaplarından tutun da akademik hukuk kitaplarına kadar hemen her yerde bulabildiğimiz kavramlara, bugün başka bir açıdan bakayım ve baktırayım istedim.

Bilindiği gibi, yasama, yürütme ve yargı bir devletin işleyişinde temel ögeler kabul edilir. Buna göre, devlet dağda taşta, bağda kırda, çarşıda pazarda hemen her yerdedir. Bu kuvvetler hasebiyle, ona âdeta bir ilaha yakışacak vasıflar yüklenir. Vatandaşın canı, malı, sağlığı, eğitimi, hemen herşeyi devletin gözetim ve denetimi altındadır.

Oysa suçlar sözkonusu olduğunda, devletin elinin hiç de öyle sanıldığı gibi her yere ulaşacak kadar güçlü olmadığı görülür. Mesela, ‘falan suçu işleyene şu kadar yıl hapis cezası verilir’ hükmünü içeren bir kanun maddesi için parmak kaldıran bir milletvekilinin rüzgârlı bir günde ücra bir dağ yamacında yangın çıkarmaya uğraşan bir sabotajcının çaktığı kibriti anında söndürdüğü görülmüş müdür? Hangi savcının evli bir çiftin oturma odalarındaki kavgalarını savuşturduğu görülmüştür? Hangi hâkimin bir namus kirletilmeden imdada yetiştiği gözlenmiştir? Hangi polisin, olay yerinden tevafuken geçen biri değilse, bir sokakta iki kabadayının kavgasına engel olduğu duyulmuştur? Hangi jandarma erinin, birinin elinden, miras yüzünden kavga ettiği kardeşinin şakağına dayadığı tabancayı söküp aldığı gözlenmiştir?

Saydıklarımın hemen hepsi, özellikle yoğunlaşılan ve dolayısıyla önceden keşfedilen birkaç terör girişiminin önlenmesi dışında, olay yerine herşey olup bittikten sonra yetişirler. Bir başka deyişle, bu üç kuvvetin de haberi ancak testi kırıldıktan sonra olur: Namuslar kirletildiğinde meselâ; yürütme, doğru ve zamanında haber verilirse, bir-iki jandarma gönderecek ve eğerkaçmamış ise sanığı yakalayabilecek; yargı da, uzun süreçlerden ve mağdurun hayatı çoktan karardıktan sonra, yasamanın öngörmüş olduğu kanuna göre suçluya ceza verebilecektir. Polis gerekli ‘tedbirler’i alıp olay yerini kordon altına almayı, ancak bombalar patlayıp nice can yandıktan, nice maddî hasar meydana geldikten sonra gerçekleştirebilir. Sanayileşmiş Batı toplumlarında çokça kullanılan kameralar da yine suç işleyenin elini kolunu bağlayamaz, gerekli yerlere görüntüleri ancak suç işlendikten sonra aktarabilir.

Yanlış anlaşılmasın; bu, işleyen veya hayali kurulan tüm sistemlerde böyledir.

Öyleyse, nasıl ki tıpta hastalığa düşüldükten sonra tedavi olmaktan ziyade, koruyucu hekimliğe daha çok önem veriliyorsa, suça itici sebeplerden de o nisbette uzak durdurucu faaliyetlere önem verilmelidir. Suçluluğu en aza indirmek bir topluluğun önde gelen görevleri arasında olmalıdır.

Durum buyken, suçluların zamanında teşhisi ve cezalandırılması için doğruluğa, doğru ve yerinde şahitliğe ihtiyaç varsa ve yalancı şahitler yüzünden davalar yıllarca sürüyorsa, özünde doğruluk bulunan imandan gocunulmamalıdır. Yalanı ilâhî kudrete iftira bilen bir imandan korkulmamalıdır. Yalan ile doğru arasındaki mesafeyi Ebu Bekir ile Müseylime arasındaki mesafe kadar uzak gören kanaatin sahiplerinden korkulmamalıdır. Yalan ile doğruyu aynı ağızda görmekten nefret eden anlayıştan endişe edilmemelidir.

Medyada hemen her gün ‘kan gölü’ manzaralarına şahit olunmak istenmiyorsa, bir cana kıymayı yeryüzündeki insanların tamamını öldürmeyle eş gören bir inanç teşvik edilmelidir.

İnsanlar çeşitli adlardaki uyuşturucularla zehirleniyorsa, “‘Aklı örten’ içkiden uzak durun” ilâhî mesajını yol gösterici kabul edenler el üstünde tutulmalıdır.

Eğer rüşvet devlet dairelerinde sıradanlaşan bir eylem olmuşsa “Rüşveti alan da, veren de cehennemdedir” nebevî fermanını düstur edinenlere sempati ile bakılmalıdır.

Eğer insanlar mal kazanma hırsıyla öz kardeşini bile öldürebilecek kadar vahşîleşmişse, “Kanaat bitmek bilmez bir hazinedir” ölçüsünü rehber edinenlere sıcak bakılmalıdır.

Kısaca, toplumda barış isteniyor, devletin 3 ‘Y’sinin sağlıklı işlemesi arzu ediliyorsa—ki yetkilileri ve memurları aklı başında olan her devlet bunu ister—vahiyle, vahyin meyvesi olan din ilimleriyle aydınlanmış ‘vicdan’lara ihtiyaç vardır. Bunun için de, aslında, mânâsında ve şe’ninde selâm, yani barış ve esenlik olan bir inanç ve hayat sistemiyle barışık olunmalıdır. Okullarda öğrenilmesi ve öğretilmesine engel olunmamalıdır.

  16.11.2005

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut