Sonsuzluk Krizi

İNSAN, GÖRMEDİĞİ BİR ŞEYİ isteyebilir mi?.
Duymadığı, tatmadığı...kısacası bilmediği bir şeyi..
Belki !. İnsanda merak var.
Peki, ya olmayan bir şeyi isteyebilir mi?.
Örneğin,
Bestelenmeyecek bir müziği dinlemeyi talep eder miydik?!.
Yada, doğmayacak birisini görmeyi?!.
Olmayan bir meyveyi tatmayı canımız çeker miydi?!.
Mantık ve duygularımız böyle bir şeyin mümkün olamayacağını söylüyor.
Çünkü,YOK ki isteyelim!.
Olmayan bir şeyi istememiz mümkün değilken,
Neden insanoğlu devamlı sonsuzluğu isteyip duruyor peki?
Şayet VAR olmasa !.
Ötelerin talep edildiği bu sır nereden geliyor?
Yoksa, bu gerçekten bir sır mı?
Sanmıyorum..
Bir kere,
İstiyorsak, mutlaka ‘VAR’ demektir.
Şu an elimizde olmaması, hiçbir zaman da olmayacağını göstermez.
Verilmeyecek bir istek, olmayan bir taleptir.
Şu durumda,
Kendi başımıza elde edemediğimiz bir sonsuzluk talebiyle karşı karşıya bulunuyoruz demektir.
Bizim dışımızda bir güç,
Bu arzumuzu pekala yerine getirebilir.
Şayet vermek istemeseydi, zaten istemek vermezdi !.

Küçük bir örnek..

Teşbihte hata olmasın..
1–2 yaşlarında,
Henüz tam konuşamayan,
İsteklerini tam anlatamayan küçük bir çocuğu,
Bir vakit tanımadığı adamlar bir yere kaçırıyorlar.
Ona belli aralıklarla damar içi morfin veriyorlar.
Bu enjeksiyonlar sonucu,
Çocuğu morfin bağımlısı haline getiriyorlar.
Sonra onu, tekrar aldıkları yere götürüp bırakıyorlar..
Şimdi,
Bu küçük çocuğun nazenin vücudu,
Morfin bağımlılığının belirtilerini gösterince ne yapar?
Konuşmayı tam bilmiyor ki,
Çevresine, canının bilmediği bir şeyi çok istediğini söylesin..
Bağımlısı olduğu şeyin ne olduğunu bilmiyor ki, onu istesin.
Morfin krizi anında tarifsiz sızılarla inliyor,
Fakat nefsini teskin edecek,
Derdine derman olacak çareleri bilmiyor ki,
Ona doğru yönelsin..
Çocuk canının çok istediği şeyi bilemiyor, söyleyemiyor, isteyemiyor..
Ama oraya buraya savrulup duruyor..

Kıssadan hisse..

Sanki, ruhlar aleminde,
Sonsuzluk enjeksiyonu yapılmış ve öylece dünyaya gönderilmiş de,
Ademoğlu da o küçük çocuk gibi savrulup duruyor!.
Sonsuzluk ateşini söndürecek zannıyla :
Paraya baş vuruyor,
Zenginlikten medet umuyor!.
İktidara bel bağlıyor,
Güçlü olmaktan ve menfaat peşinde koşmaktan fayda bekliyor!.
Beşeri kanunlara yöneliyor,
Hümanizm’ de huzur arıyor!.
Materyalizme, natüralizme, determinizme..gönül veriyor,
Kendisi gibi aciz olan maddeden ve tabiattan en olmayacak şeyleri talep edip duruyor!.
Şan ve şöhrete müracaat ediyor,
İnsanlar tarafından övüldüğünde çözümü buldum sanıyor.. vs

İstek dersen bol, ama..

Ademoğlu çok istiyor,
Ama çoğu Kelam’ ı bilmiyor ki söylesin..
Ne istediğini,
Kim’ den istediğini düşünmüyor ki istesin..
Sanatoryum hükmünde olan ‘Tedavi merkezleri’ misali yerlere baş vurmuyor ki,
Bu ‘Sonsuzluk krizleri’ teskin olsun..
Vesselam..

Son söz..

İnsanlık aleminin övünç kaynağı,
Tabipler tabibi olan Zat (sav) : ‘Gel hastasın.. İşte reçeten..’ dediği halde,
Çoğumuz hala üç maymunları oynuyoruz..
Görmedim, duymadım, bilmiyorum!.
Din afyondur diyen beylerin kulakları çınlasın!..
Asıl afyon;
İnsanın iliklerine kadar işleyen beka aşkını yok saymaktır.
Ademoğlunu sıtma gibi tutan şu sonsuzluk krizini,
Bir kir izi gibi göstermeye çalışmaktır..

  08.11.2005

© 2021 karakalem.net, Aykut Tanrıkulu

  1. English Version of the Article Bu yazının tercümesini okumak istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut