Terbiye-i İslamiye

BİR ARAÇ gereci mutfakta annesinin koyduğu yere koymaya, annesinin koyduğu şekilde koymaya; çoraplarını çıkardığı zaman annesi gibi fırlatıp atmaya veya annesi gibi güzelce bir yere koymaya kadar; sürahinin kapağını annesi gibi kapatmaya, terliklerini annesinin gibi çıkarmaya kadar fotokopi çekiyor çocuk. Annesi bir bardağı kullanıp onu kirli haliyle yerinde bırakabiliyorsa, o da bırakabilmeye; annesi bırakmıyor hemen oradan kaldırıyorsa o da kaldırmaya başlıyor, sonra da alışıyor.

Çocuk annesini öyle tenkitsiz, ve ufak sandığımız ayrıntıları da kaçırmadan kopyalıyor ki, annenin en basit, en gündelik, sıradan hallerini bile bir süre sonra aynen çocukta da seyretmeye başlıyorsunuz.

Çocuğa söylenenler, tavsiye edilenler, sanki dikte edilmeye çalışılanlar, çok başka şeyler olsa dahi, çocuk onları değil ailesinden ve özellikle annesinden gördüklerini dinliyor, örnekliyor, tekrarlıyor ve alışıyor. Örneklemeler tekrarları, tekrarlar da alışkanlıkları getiriyor. Sonunda ailesinin yaşayışından aldığı o terbiye ile çocuk büyümeye başlıyor, eşya ve hadiselere de o terbiye ile muhatap oluyor. Elbette sadece eşya ve hadiselere değil, Allah’ın emirlerine de, Kur’an’a da aynı terbiye ile muhatap oluyor.

Terbiye çocuğa bir şeyleri öğretmekten çok, örneklemek ile şekilleniyorsa Bediüzzaman’ın “terbiye-i İslamiye” dediği kavram iyice inceleşmiş oluyor. Diyelim çocuğa imanın ve İslamın şartlarını, namazın farzlarını güzelce öğrettik. Namazın önemini de ayetler, hadisler ve olaylar eşliğinde bellettik. Üstelik çocuk da o safi fıtratıyla samimane kabul etti. Amma ve lakin bütün bunları çocuğa anlatan biri olarak, biz namazı dosdoğru ve vaktinde kılamıyor isek pek de bir şey yapmış sayılmıyoruz. Hatta bu çocuk, ileriki yıllarda namazın hakikatini enfüsünde çok derin anlasa dahi, biz onu alıştırmadığımız için namazı vaktinde kılmaya alışmakta zorlanıyor.

Çocuk bir haramdan kaçmayı aynı şekilde bizde görmüşse, ondan kaçmayı öğrenmiş ve alışmış bir manevi bünye kazanıyor. Ancak eğer bizde görmemişse, sakınılması aslında daha kolay olan başka bir haramdan sakınmak ona çok zor gelebiliyor. Bütün tariklerin en parlağı olan sünneti seniyyeye dair ufak bir edebi eğer bizde müşahede etmişse, onu alışkanlık ve ahlak haline getirebiliyor. Ancak sizde görmemişse, aslında yapılması çok fazla zaman ve kuvvet gerektirmeyen böyle kolay bir işi ve sünneti alışkanlık haline getirmesi uzun yıllar alabiliyor.

Elbette çocuğa dinin sadece emirlerini, yasaklarını, günahlarını, sevaplarını, sünnetleri sadece zahirini ve yapılışını değil hakikatlerini öğretmek de terbiyenin önemli bir kısmını oluşturuyor. Bu dünyaya niye geldiğimizi, namazın hakikatini, kainatın vazifesini, hayvanların vazifesini, orucun hakikatini anlayabileceği bir üslup ve seviye ile anlatmadan sadece örnek olmak da “kuru tekrar”dan ibaret olur gibime geliyor.* Ancak bizlerin ve çevremde şahit olduğum bir çok ebeveynin kusuru, daha çok fiilen örnek olma noktasında olduğundan üzerinde duruyorum.

Bu günlerde zihnim hep bu konuyla meşgul oluyor. Bir taraftan anne babaların çocuğa nasıl bir ekran olduklarını düşünürken, diğer taraftan ilk okuduğumda garipsediğim Allah Rasulü’nün (ASM) “bir çocuğun terbiyesi, doğumundan yüz yıl önce başlar” hadisinin bu düşüncelerim ile ilgisi var mıdır diye soruyorum. Anne babanın çocuk ile olan konuşma gezme, dolaşma, konuşma, gülme, öğretme gibi iletişimleri hariç; çocukla beraber bir şey yapıyormuş gibi görünmedikleri, sadece kendileri olarak gündelik işler yaptıkları halleriyle çocuğa gönderdikleri sinyallerin ne denli önemli olduğunu kavramaya çalışıyorum. Sessiz ve görünmeyen bu iletişimin fonksiyonunu yeterli bir kavrayış ile kavramaları ve gereğini yapabilmeleri için tüm ebeveynlere dua ediyorum.


* Nitekim hac yolculuğumuz esnasında Arap dünyasında bunu müşahede ettim. Halkın namazı vaktinde kılmaya, sünnetlere mekruhlara alışkanlık kesb etmelerine rağmen; bu ibadetlerin hakikatleri hakkında bir marifetleri olmadığından yaptıkları ibadetler ile “itminan” a ulaşmadıklarını ve başka arayışlar içinde olduklarını gördük.

  27.10.2005

© 2021 karakalem.net, Mevlude Meriç



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut