Yeni fikir

HER ŞEYİN yenisini severiz. Yeni giysi, yeni eşya, yeni ev, yeni araba... Bunlara sahip olmak bizi mutlu eder. Etrafımızdakiler de bizim mutluluğumuza katılır, beğenilerini ifade ederler. Bu ‘yeni’yi birbirlerine aktarırlar. Güzelliği onlar arasında da bahis konusu olur. Bunları duyup bilmek de bizim mutluluğumuzu bir kat daha artırır.

Eşyalar cephesinde iş böyledir de, bir başka şey vardır ki ‘yenisi’ öyle hemen rağbet görmez, kabul edilmez. Üstüne üstlük şüpheyle karşılanır, yadırganır, sahibi hakkında türlü çeşit suizanna sebep olur, arkasından her türden iftira, gıybet taktırır.

Fikirden bahsediyorum. Yeni bir fikir... Yeni fikir, yeni bir giysi gibi kuşanılmaz veya yeni bir ev kadar kolay sergilenmez yahut yeni bir araba gibi içine binip gözler önünde zevkle turlanmaz. Çünkü bir fikir, parlak bir zeka ve akıl yeteneği gerektirdiği kadar, onu insanların nazarına sunabilecek ciddi bir cesarete de ihtiyaç duyar.

Birilerini korkutur ‘yeni fikir.’ Birileri yerimden olacağım endişesine kapılır. Bunca yıldır söylediklerim, savunageldiklerim elimden uçup gidiverecek diye düşünür. Oysa ki, bir fikir eğer bir başka fikir tarafından safdışı bırakılabiliyorsa ömrünü tamamlamış demektir. Ölümcül bir hastayı yüzüne türlü boyalarla renk vererek sağlıklı imiş gibi göstermek ise, ne kadar sürdürülebilir olduğu meçhul bir kandırmacadır. Ama nedense bu kandırmaca çoğunu kandırmayı başarır.

‘Yeni fikir’ günyüzüne çıkabilecek cesareti bulmuşsa, çıktığına çıkacağına pişman olacak kadar darbe alır. Ama dayanmaya gücü varsa, sonunda kazanan ve kalan da o olur.

Bu fikir çatışmaları hayatın her alanında yaşanır. Bilim dünyasında, felsefede, dinde çağlar boyu sürüp gitmiştir. Bilim ve felsefe adamları bu meseleyi Popper’in ‘yanlışlanabilirlik’ teziyle aşmışlar. Dindarlar ise tartışmayı sürdürüp gitmekte ısrarlı görünüyor. Zamanın bir yerinde belli bir insan tarafından belli bir şekilde anlaşılan bir meseleyi artık kimse düşünmesin, sorgulamasın, tartışmaya açmasın isteniyor. Nam salmış birinin bir meseleye bakış açısı herkesçe olduğu gibi kabullenilsin, gözü sağlam olan bile onun gözlüğünü taksın isteniyor. Bu insan sadece ‘bizim mahallenin’ ünlüsü olsa bile.

Oysa ki, bu istenen hem insanın fıtratına, hem de tarihin çağlar boyu gösterdiği gelişime aykırı.

İnsan kendisine özel bir akıl bahşedilmiş, dolayısıyla düşünmek üzere yaratılmış iken ondan nasıl düşünmemesi, düşünmeden kabullenmesi istenebilir ki? Bunu istemek bütün gelişmeleri, ilerlemeleri durdurmak anlamına geliyor. Öte taraftan, niye birileri düşünebiliyor da, diğerlerine düşen kabullenmek oluyor? Ve bunu kim belirliyor?

Bütün bunların ardında saklanan niyet, birileri yerinde kaim olsun, arkadan gelen başka birileri yerlerini almasın şeklinde gözüküyor. Fakat apaçık ki, bu da kâinatın yaratılış düzenine aykırı. Her bir mevcut kendinden öncekinin yerini almış olarak var; ve de, kendinden sonra gelene yerini bırakmak üzere... Görünen o ki, istenen yine muhal. Yerinde kaim kalan yok.

Üstelik, dindarlar cephesinden bakıldığında yolun sonu bir Hesap Yerine çıkıyor. Yapılanlar muhasebe edilecek. Üstelik şaşmaz, hassas bir tartıda. Durum böyle olunca, büyüğe yakışan, kendisinin eksiğini tamamlayacak, onun yaptıklarını daha ileriye taşıyacak birini, birilerini dört gözle beklemek ve böyle birinin, birilerinin duasını yapmak olmalı. Muhtemel adayların ayaklarını kaydırmak değil.

Bence ve herkesçe kabul edilir ki, kendisine önemli bir vazife biçen, davasını kendinden çok önemseyen, asıl olanı davası görebilen insan ancak büyük insan olabilir. Yoksa çoğunluk kendisini düşünür, nefsini ve isteklerini önceler. İnsanı farklı kılan ve büyük yapan, bu değil. Büyüklüğü kazandıran, çoğunluktan farklı olanı yapabilmek, çoğunluğa zor geleni tercih edebilmek... Etrafta her daim varolan ama varlıkları ve alkışları insanı bir ‘büyük mahkeme’de kurtarmayacak olan ve asıl niyetlerinin ne olduğu çok da berrak olmayan şakşakçıların gürültüsünden salim düşünebilmekte.

Bunu başarabilmek için ise, öncelikle, bir hizmeti kendimizle kâim görmeyen ve düşünceyi iktidar ve rant ilişkilerinin âleti kılmayan bir samimiyeti kuşanmak gerekiyor.

Ve, bu samimiyeti hiçbir zaman elden bırakmamak...

  30.09.2005

© 2021 karakalem.net, İnci Şirvan



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut