“Y diye biy hayf yoktuy”

Sadık Yalsızuçanlar

MEVLANA İDRİS’İN bu haberinden de anlaşılıyor ki, çocukluk insanın ilksel tabiatıdır. İnsan-ı kâmil doktrininin yanısıra, arifler bir de insan-ı kadîm’den söz ederler. Efendimizin (s.a.v.) niteliği olan kadim insanlık, ehline göre, ebedî çocukluğa, insanın ilksel doğasına işaret eder. Âlemin kalbi âdem, âdemin kalbi ise insan-ı kadîmdir. Yani, insanın ahdine sadık kalmasıdır. Bu fıtrat üzere yaşamaktır ki, ebedî çocukluk da budur.

‘Çocuk edebiyatı’ denilince Mustafa Ruhi Şirin’le Mevlana İdris akla gelir. Şirin sadece ‘çocuklar için yazmak’la kalmamış, ömrünü onlara adamıştır. Ona göre çocukluk insanın saf halidir, kadim halidir. O halde onlar için yazmak demek, insanın özüne bağlı kalarak yaşaması demektir.

‘Çocuklar için ayrı bir dil’den söz edilip durulur. Yıllar önce Cemal Süreya’nın bir soruşturmaya verdiği cevabı hatırlıyorum. “Çocuk edebiyatı sözü bana tuhaf geliyor” demişti. Kategorik olarak bu tabiri reddediyordu. Bu itiraza katılmak mümkün. Cervantes de çocuklar için yazmamıştı, ama Don Kişot’u en çok onlar sevdi. Belki çocuklar, büyüdükçe çocukluğun büyüklüğünü koruyan yazarları daha çok seviyorlar. Büyüklerin ‘y diye biy hayf olmadığı’nı aklın mizanında tartıp dilbilgisinin kazanında kaynatmalarından hazzetmiyorlar. Belki de ‘çocuk yüzlü yazılar’ın dünyayı ayağa kaldırabileceğine inanıyorlar, bu inançla ‘masal atlası’nda bir geziye çıkarak ‘tehlikeli bir kipat’ı bulmak üzere ‘hayal dükkânı’na uğruyor, ‘guguklu saatin kumrusu’ndan ‘korku dükkânı’nı soruyorlar.

Haklısın Ruhi Şirin, ‘her çocuğun bir yıldızı var.’

Çünkü onlar, Efendimizin (s.a.v.) dostları gökteki yıldızlar gibidir. Hangisini izlersek bizi mutlaka nura ulaştırırlar.

Eğer yüce bir dağın doruğundaki bir katran ağacından göğün yıldızlarla yaldızlanmış güzel yüzüne bakarsak, onları görürüz. Sonra aya bakarız ve onun nurunu Sultanı olan Güneşten aldığını, o ışıkla dünyamızı ışıttığını farkederiz. Sabit yıldızlar da gezen yıldızlar da ay’ın takipçileridir. Onlar Güneşten yansıyan nurun âşığıdırlar.

Göğü böyle okuyabilmek için insanın ebedî çocukluğa, ilksel tabiatına, aslî fıtratına dönmesi gerekir. Onu korumayı başarabilmiş olgun insanlar, yıldızdırlar. Her çocuğun da bir yıldızı mutlaka vardır.

Sanıyorum, ‘çocuklar için edebiyat’ sözünün, böylesi bir anlam dünyasını çağrıştırması halinde Cemal Süreya’nın yadırgadığı mânâdan kurtulması mümkündür.

İnsanın ilk ve en etkili öğretmeni annesidir. Kulağında hep bu yuvasının kendisine söylediği ninniler çınlar durur. Ölene dek insan annesinin kendisinde kurduğu yapıyı taşır. O halde ninni ‘çocuksu edebiyatın’ kurucu türüdür. Ruhi Şirin’in Çocuk Yüzlü Yazılar’ı okunduğunda görülecektir ki, sadece ninni değil, masal da sınır tanımaz ve çocukla yetişkin aynı masaldan sınırsız tatlar alır. Çocukların soyutlama yeteneğinin, kavramlaştırma sürecinin şu yaşlarda başladığı; ilk çocukluk, ikinci dönem, ilkgençlik, gençlik, orta yaşlılık gibi adlandırmaların modern saçmalıklar olduğu düşünülürse, örneğin masalın bu türden kategorik yaklaşımları nasıl çürüttüğü hesaba katılırsa, bütün bu kafakarışıklıklarının da kendiliğinden izalesi mümkün olabilir.

Ne diyordu şair, “Bir insanı çöz çöz çocuk olsun.”

Dünyaya inince başlıyor bağlarımız, bağlantılarımız.

Bir gün Efendimiz (s.a.v.) yağmurda evinden çıkıyor ve altında uzun süre ıslanıyor.

Dostlarına da, “Onun biatı tazedir” diyor.

Demek ki biatı taze kalan herkes çocuktur.

O halde bu duyarlılığa seslenen her kelime her dem tazedir.

Bir de Mevlana İdris gibi çocuklar için ‘tehlikeli kipat’lar yazan ve onları doğal olmayan herşeye karşı uyaran, uyanık olmaya çağıran ‘anarşist’ler var. Ki onlar, alınlarında ‘Tanrı’dan yansıyan ışık’la geziyorlar aramızda ve o kalemle yazıyorlar.

Onların sözleri yediden yetmişe herkese ulaşabiliyor bu yüzden. O halde ‘çocuklar için edebiyat’ diye ayrı bir dilden çok, çocuk saflığında bir kelam sözkonusu.

İşte meseller, kıssalar, masallar, güzellemeler, Çocuk Kalbimdeki Kuş’lar, Kirpiler Şapka Giymez’ler, Karanfilli Dev Amca’lar sadece çocuklar veya devamcalar için değil, yitiğini arayan herkes içindir.

Yani Rilke’nin Duino Ağıtları’yla Küçük Prens arasında fark yoktur. Hep o kozmik öyküdür anlatılan.

“Kuşları gökyüzü örter/ Beni annem.”

Bu dize bize gökyüzüyle anne yüzünün nasıl bir anda bir münasebet peyda ettiğini gösterir. Kültürel olanın üzerindeki o tuhaf yükleri birer birer atıp bizi doğal olanla ansızın yüzleştiren her öykü, ‘yağmurun elleri’dir.

Çünkü yağmur herkesin üzerine eşit olarak yağar.

Çocuk edebiyatı yağmura benzer.

Rilke onu yalnızlığa benzetmişti.

En büyük anılar ve acılar hep o çocukluktaki yalnızlıkta beslenmez mi?

Madem bir insanı çöz çöz çocuk oluyor, o halde bir kavramı, bir olguyu, bir muammayı çöz çöz gerçek olsun.

O sözlerde anlatılanların gerçekleşebilmesi için çocuk(su) bir dille çözülmesi gerekiyor.

Çünkü çocuktan alırız haberi.

Nedir haber?

Daha önce bakmayı hiç akletmediğimiz bir yerden bakmaktır ki, ancak öyle görürüz.

Daha önce hiç düşünülmemiş olanı, “A, ben bunu hiç böyle düşünmemiştim” dedirtecek biçimde akletmektir.

Çocukların da çok sevdiği ya da, tersinden okursak, büyüklerin de kendilerini alamadığı, hatta kendilerini bulduğu şiirler ve öyküler hep ‘vay canına!’ dedirtir.

Canına vay denmesi, insanın canla karşılaştığı bir sözle de gerçekleşebilir.

Öyle ya, insana sadece acılar öğretmez; çocuklar, belki en çok çocuklar öğretir.

Onların halini de en çok aslî doğasına ihanet etmeyen(yazar)lar yansıtır. Zaten yazılarında Üç Kartal uçup durmaktadır. Onlar Kafdağı’nın ardından gelmişlerdir. Her gece rüyalarımıza sokulur ve bize gaybdan haber taşırlar. İçinde haber olmayan bir söz ne çocuğa, ne erişkine ulaşır. Ulaşamayan bir kelime uykularımızın durgun suyunu dalgalandıramaz.

Saflığını yitirmiş olan r diye bir harfin varlığı konusunda boşuna ısrar edip durur. Ona birilerinin ‘y diye biy hayf olmadığı’nı hatırlatması gerekir. O haddini bilmez; ona haddini ise ancak çocuğu bildirir. Bizi terbiye eden çocuklarımız değil mi?

Böyle olmasaydı dedeler çocuktan haber almak için onların tüm kaprislerini sabırla çekebilirler miydi?

Sahi, çocuklar için edebiyat, çocuksu edebiyat, çocuk duyarlılığı, çocuk dili... değil miydi konumuz?

Konumuz, içinde çocuğun konuştuğu sözlerdir.

Konumuza dönelim.

  21.09.2005

© 2021 karakalem.net, Sadık Yalsızuçanlar



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut