Taha’dan Bir Güzeleylem

DİL BİR milletin egemenlik alanı ile ilgili kodları içinde barındıran canlı bir organizmadır. Bir kültürün tarih içinde kazandığı ivmeye göre dil sürekli olarak kabuk değiştirir, yeni biçimler alır. Bunun nedeni kültürü etkileyen unsurların fonksiyondaki ağırlıklarının değişmesidir. Genel olarak tematik yapıda gerçekleşen değişimler dilin ve üretilen yazın türünün şeklini dolaylı veya dolaysız olarak etkiler.

Taha Çağlaroğlu ‘Sizin söylenmemiş şiirleriniz / bir gül aysbergi saklar mısralarında’ diyen bir şair. ‘Yüzleşen Tutanaklar’ isimli bir şiir kitabı var. Çağlaroğlu bu kez okurunun karşısına bir deneme kitabı ile çıktı: Güzeleylem. Güzeleylem şair bir kalbin duyarlılıklarının izlerini taşıyor. Kitaba konu edilen temaların özelliği bu kitabın ancak bir deneme kitabı olmasına imkan veriyor olmalı ki Çağlaroğlu şiir yerine deneme türünü ve dilini tercih etmiş. Tema bir kültürün dilini ve yazın şeklini etkilerken sanat eseri ortaya koyan sanatçınında dilini ve seçtiği türü etkiliyor.

Çağlaroğlu şiiri güçlü bir şekilde İkinci Yeni şiirinin etkisini içinde taşıyan bir şiir olarak nitelenebilir. Böyle bir imgeleme sahip olan bir şairden sade, kolay anlaşılır ve okunur, pürüzsüz, şekil noktasında aşırı duyarlı yazınlar beklenemez ilk elden. Oysa Çağlaroğlu yukarıda belirtilen sıfatlara haiz bir dil dokusunu ‘güzeleylem’e taşıyabilmiştir.

Çağlaroğlu kitabında deneme dilinin en belirgin özelliği olan ‘içinden geldiği gibi yazmak(!)’ basitliğine düşmemiş. Seçtiği konular ve kullandığı dil deneme dilinin disiplinlerini geliştirmeye çalışan bir sorumluluk bilincinin ve emeğin sonucudur. ‘Güzeleylem’ salih amel demektir ve yazılırken amelin gerektirdiği inşirah hali sürekli canlı tutmaya çalışmış. Çağlaroğlu bu anlamda samimi bir dili tercih etmiştir. Fakat bu alışılagelmiş bir ‘içinden geldiği gibi söyleme’ durumu değildir.

Güzeleylem dört güzel bölümden oluşuyor. Birinci bölüm de ‘Evlerin Öyküsü’ anlatılıyor. Hz. Muhammed (sav) bir sahabesi kendisinden nasihat istediğinde ona evinden şikayet etmemesini söylemiştir ya Çağlaroğlu işe buradan başlıyor. İnananların küçük cenneti olan evden... Ev çocukların, annelerin en çok da şairlerin cenneti. Çağlaroğlu evin hallerini anlatıyor bu bölümde ‘aşkın hallerini’ anlatır gibi. ‘Evlerin Öyküsü’ne ‘Kapılar’dan giriliyor. Kapılar Mevlana’ya, Yunus'a, BSN’ye açılıyor. ‘Odalar Bir Şarkı’ gibi. Odaların içindeki erenler ve şair bir ezgi gibi dolaşıyor evin içinde. Bir ezgide Bilal’den geliyor. ‘Evin ezan çiçeği’ Bilal’in sesi şarkı şarkı öpüyor evin ve kainatın duvarlarını. Neden sonra evdeki herkes bir rahlenin başına diz çöküp evin kainat kitabını okumaya başlıyor. Bir esma-i hüsna bayramının yaşandığı yer oluyor evin her yanı: ‘Bir Evde Bayram.’ Kendilerinde çiçek çiçek esma-i hüsnanın açtığı Mehmet Oğuzlara, Hafız Alilere, Hasan Feyzilere selam gönderiliyor. Rahlelerin başından kalkılıp pencereye doğru yürüyor ev ahalisi ve kainata sesleniyor. ‘Biz dünyadan gider olduk’ / kalanlara selam olsun / bizim için hayır dua edenler selam olsun.

İkinci bölüm ‘Pencere Sayfaları’ ismini taşıyor. Evin penceresinden kainat okumaları başlıyor. İlk önce ‘Sözlerin Günlüğü’ tutuluyor. Bu ‘Bir Kalbi Okşamak’ gibi bir sevince götürüyor insanı. Küçük ‘Küçük Sözler’ insanın kalbinin kıyısına vurup duruyor. İnsan bu küçük sözlerle büyüyor ‘bir akşam vakti.’ Akşam hep biraz ölüm kokar ya o zevkleri acılaştıran ölüm hatıra düşüyor bir anda ‘telli kavak’a düşen kar gibi. ‘Hüseyni bir seda kanat vuruyor’ gönüllerde.

Üçüncü bölüm ‘Dizeler Arasında’ gidip geliyor. Şairler dervişler gibi bir postta diz dize gelmese de şiirler dize dize diz dize geliyor. Şehirler kardeş oluyor, şiirler derviş. Şiirin ateşi önce Medine’de göveriyor. Gülmekten gözü güneş gibi tutulan gönüllere bir kar düşüyor Veysel Veysel. Her yer bir ‘Hüzünpark’ oluyor. ‘Ezan, Çocuk ve Filistin’... Her yan kan, her yan hüzün. Gönüller kendini seyrettikçe bir şairin kalbinin tepesinden; her gönül bir ‘öksüz kubbe’ ye dönüyor.

Dördüncü bölüm kitaba da adını veren ‘Güzeleylem’. Burada ilk söz ‘güzellik ve aşk’ üzerine söyleniyor. Ancak güzel olan bir şey insanı kör ve aşık edebilirmiş. Bu sözden bunu anlıyor insan. Ve her güzellik bir gün ‘yitirilen’ bir şey olarak tekrar dönecek insana. Kaybettiği şey ona sunularak anlatılacak kaybedilen şeyin güzelliğinin geçiciliği. Tabiat meydanından ‘Felsefe Ölümleri’ toplanacak. Bir güzel öpmekte, bir güzel çiçeğe bakmakta batan ölülerin. Oysa öpmek de ölmek de güzel şey.

Çağlaroğlu ince bir sızı olarak insanı uyaran faniliğin ve fenanın bekaya ve bakiye bakan yüzlerine işaret ediyor Güzeleylem’de. Bunu deneme dilinin yüzünü örtmeden, çizmeden yapabiliyor.

  18.09.2005

© 2021 karakalem.net, Mustafa Oral



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut