Cami

Sadık Yalsızuçanlar

YERYÜZÜ MESCİTTİR. Mescit, secde yeridir. Secde ise, insanın Allah’a en yakın olduğu andır. Bir kudsî haberde Allah, “Kulum Bana bir adım yaklaşırsa, Ben ona on adım yaklaşırım” buyurur.

İnsanla Allah’ın birbirine gidişindeki yarı yol karşılaşmasına ‘menzil’ denilir. Menzillerin en güzeli, secdedir.

Mü’minlerin alnında secdeden ışıltılar oynaşır.

Secde ehli her birey açısından bir toplanma yeri olan cami, aynı zamanda Allah’ın güzel isimlerindendir.

El-Câmi‘, ‘Allah’ın çevresi’ anlamına gelir. Cami bu yönüyle Allah’ın kutsal evidir. Orada farklı dilleri konuşan, farklı işlerle uğraşan, farklı kimlik ve ilgilere sahip mü’minler biraraya gelir ve Allah’ın Câmi‘ ismi onları toplar.

Âl-i İmran sûresinde de geçen el-Câmi‘ ismi, ‘biraraya toplama’ anlamındadır: “Geleceğinde kuşku bulunmayan günde insanları biraraya toplayan Sensin. Şüphe yok ki, Allah va’dinden dönmez.” Buradaki ‘toplama’ eylemi, secde mahalli olan cami için de geçerlidir.

Allah, el-Câmi‘ adıyla tüm varolanları Kendinde toplar. Sadreddin Konevî’ye göre, bu adın sürekli toplama özelliği vardır. Sahip olduğu biricik ilke, ‘toplama,’ ‘biraraya getirme’dir. Konevî şöyle der: “Bu adın ilkesinin tecellisi olarak bütün varolanların düzeylerinin fertleri, Hakk’ın hamdini anmak üzere toplanmışlardır. Madem arz bir mescittir, orada yaşayan insan ve tüm varlıklar sürekli O’nu anıp, O’na hamd ederler. Eğer toplanmanın (cem) otoritesi olmasaydı, Allah’ın isim ve sıfatlarının çokluğu belirmezdi. Mücadele sûresinde şöyle buyurulur: “Üç kişilik bir grup yoktur ki, dördüncüsü Allah olmasın; beş kişi yoktur ki, altıncısı O olmasın; ya da daha az veya fazla...” Demek ki, Allah el-Câmi‘ ismiyle toplar ve O’nu tesbih etmek üzere camiye toplanan mü’minlerin de arasındadır, onlarla birliktedir.

Cami, çokluğun birliğinin de adıdır. O halde birde çokluk, çoklukta da birlik ilkesi tecelli eder. Varlıkların çokluğu birlik ilkesindendir, birliğin tecellisi ise çokluk iledir. Yani varolanlar birbirinin aynı olmadığı gibi gayrı da değildir. Ayrılık vardır, ama gayrılık yoktur. Her varlık Allah’ı tesbih eder, varlığın tümü O’na hamd eder.

Biz ‘çokluğun birliği’ ilkesinin kusursuz tecellisini camilerimizde gözleriz. İslâm mü’minlerinin mabedlerinde çokluğun birliği ilkesi mutlak anlamda gerçekleşir.

Cami kentlerde ilâhî merkezdir. İnsanları günde beş kez secdeye çağırır. Kentin dört bir yanından insanlar birer birer gelirler ve orada toplanırlar. Cem ilkesi çevresinde toplanırlar. Allah’ın el-Câmi‘ adının gölgesine girerler. O’na hamd ile tesbihte bulunurlar, kendileriyle O’nun arasında bir merdiven olan namaza dururlar ve O’na uruc ederler. Namaz mü’minin miracıdır. Cami, bu miracın mahallidir.

Cami, aynı zamanda, içinde ifa edilen namazın ruhuna uygun olarak varlık mertebelerinin tümünü ihtiva eder.

Kıyam rububiyeti, secde ubudiyeti temsil eder. Rüku, ikisini birleştiren berzahtır. Celse, Allah’ın arşı istiva etmesinden kinayedir. Selam ise O’nun güzel isimlerindendir. Teşehhüdden sonra çıkış selamı O’na verilen veda selamıdır, ikinci selam ise manevî miracın sonunda dönülen varlığa verilen ilk selamdır.

Camide bu sır gerçekleşir ve mü’min namazla birlikte Rabbine doğru yücelir.

Namazın yanısıra, içindeki kıraatın da caminin gerçeğini taçlandırdığı söylenmelidir.

Cami sadece secde mahalli değildir. Orada mü’minler birbiriyle buluşur, halleşir, istişare eder, tartışır, tanışır, ‘gelin tanış olalım’ın sırrına erer, muhabbet ve şevkle Rabbine doğru kanatlanır. Gündelik yaşamın hayhuyu arasında namaz, hem dünya kirlerinden arınmak için bir imkân sunar, hem de zihnin çokluktan kurtularak İlâhî Birlik ilkesine dönüşünü sağlar. Demek ki, cami insan zihninin birliğini de sağlar. Onu kesretin tabakalarından çekip alır. Hem sadece mü’minleri birleştirmez, onları derleyip toparlamaz; aynı zamanda evrenin ilâhî birliğini zihinsel düzeyde yeniler.

Ne güzel, ne gizemli ve zengin mabedlerimiz var. Selimiye’de kılınan bir sabah namazı, Süleymaniye’de eda edilen bir Cuma namazı, Bayezid camiinde Ramazan-ı Şerifte dinlenilen bir mukabelenin tadı ve hakikati bir başka olmalıdır.

Evlerimiz de mescittir, temiz, arı kalmış her doğa parçası, arzın her yeri de mescittir; ama özellikle selâtin camilerimiz, Allah’ın el-Câmi‘ adıyla tecelli ettiği görkemli mekânlardır. Sadece Osmanlı mescitleri ve camileri değil, İslâm öğretisinin indiği andan bu yana dünyanın tüm yerlerinde inşa edilmiş olan o güzelim camiler, çokluğun birliğini sağlamakla kalmıyorlar, bize ‘hakikat, iyilik ve güzelliğin’ içkin olduğunu da anlatıyorlar: Bu denli sağlam inanan insan o kadar iyilik üzere olur ki, bu, güzellik biçiminde taşar. O güzellik, caminin birlik ilkesinin koruyucusu olmasındandır.

Nasıl ki Allah’ın el-Câmi‘ ismi insanı birliğe çekiyorsa, cami de insanı Allah’ın güzel isimlerinin gölgesine çağırır: Gelin, her vakit O’na biatınızı yenileyin. Siz tevhid ehlisiniz, toplanın, çoklukta birlik olun. Çokluk aldatıcıdır, camiye koşun, cem olun ve tevhidi gerçekleştirin!

Caminin ruhu, birliğin ruhudur.

  14.09.2005

© 2021 karakalem.net, Sadık Yalsızuçanlar



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut