Arşiv

Laik Tasavvurun Tasvir Edemediği

ÖZELLİKLE EŞİM ve çocuklarımla birlikte dışarı çıktığımda, çoğu zaman, sevgili arkadaşım, kardeşim Mücahit Bilici'nin "Türkiye'de Laik Tasavvur" başlıklı bir çalışmasını hatırlarım. Zira, özellikle 'laikliğin kalesi' gibi algılanan bir muhitte iseniz, tesettürü ile hanımınız, sakalınız ile siz kim olduğunuzu apaçık ele veriyor olduğunuz için, ilkmektep kitaplarının sunduğu 'yobaz' prototipinden mâlûm yayın organlarının sunduğu 'gerici' tiplemesine kadar bir dizi kalıbı size yakıştırmaya, sizin üzerinize yamamaya çalışan bakışlarla yüzyüze gelirsiniz.

Hazindir ki, sorgulayan, süzen, hatta üzmeye ve ezmeye meyyal bakışlarla uzaktan sizi 'tanımaya,' daha doğrusu kafalarındaki tanımlamaya uyarlamaya çalışan bu insanlar, sizinle teke tek ve önyargısızca muhatap olma, sizi evinizde eşinize ve çocuğunuza mutad muhatabiyet tarzınız ile görme, hele hele o süzen ve ezen bakışların sahibi için dahi hidayet ve böylece cennet diliyor olduğunuzu bilme imkânından mahrumdurlar.

İstanbul'un belli semtlerinde bir 'dindar aile' görüntüsü içinde yürüyor yahut bir otobüse binmiş vaziyette gidiyor iseniz, bilin ki, birileri size kızıyor, eşinize ve çocuğunuza ise acıyordur. 'Dindar erkek,' kaba, anlayışsız, zorba, burnunun dikine giden, ilk fırsatta tokadı patlatan, çocuğuna bağırıp çağırmakla terbiye olunacağını sanan biridir zira. 'Dindar kadın,' cahil, görgüsüz, kıt zekâlı, hayatı boyu zora maruz kaldığı için istidadı gelişmemiş bir ikinci sınıf mahluktur. Çocuklar ise, bu müthiş ikilinin elinde, daha hayatlarının baharında kırılıp ezilmektedir. Bugün kaybettiği seçimin hesabını kurultayda verecek olan son CHP liderininÑve sanırım gelmiş geçmiş bütün CHP liderlerinin kafasıncaÑ"devlet, çocukların eğitimini ailelere emanet edemez," çünkü, onlara göre, bu çocuklar bu yobazların elinde mahv u perişan olmaktadır.

Ne hazindir ki, sittin senedir aşılanan ve her geçen gün pekiştirilen bu 'dindar' prototipi ile, çokları, nice güzel insandan, nice güzel dostluktan ve o insanların dostluğu ile gelecek nice güzelim hakikatten mahrum eder kendini. Zaten, sözkonusu 'prototip'in birilerince bu derece ısrarla ve inatla vurgulanması, bu zincirleme reaksiyondan korkulduğu içindir. Dindar insan 'öcü'dür, 'öcü' olarak kalmalıdır; çünkü, onun iç dünyasına girildiğinde, dine muhalif duran 'en yakın dost'larda dahi göremediği bir içtenlik ve zenginlik bulacaktır insanlar.

Meselâ, en basitinden, çocuğuna "vur-al-savaş!" gibi isimler yerine, "Enes" gibi isimler vermeyi tercih eden bu insanların, bu ismi koyarken bir bildikleri olduğunu göreceklerdir. Bu ismi ehl-i din çok sevmekte ve çocukları için ziyadesiyle tercih etmektedir; çünkü, Resûl-i Ekrem'in "Çocuklarınıza güzel isim koyunuz!" uyarısına muhatap olmuş, "harp" gibi, "savaş" gibi, "yılmaz" gibi, "demir" gibi isimlerden içerdikleri sertlik ve şiddet itibarıyla bizatihî Resûl-i Ekrem tarafından sakındırılmışlardır. Onlar, çocuklarına "Enes" ismini koyarlar; çünkü, isterler ki, çocukları "enîs" olsun, "samimi ve sıcacık bir dost" olsun. Yahut, "Abdurrahman" ve "Abdurrahîm" gibi isimleri seçerler; zira, isterler ki, Rahman ve Rahîm olan Rablerinin rahmet ve merhametinin sonsuzluğunu her daim akıllarında tutup, onlar da O'nun rahmet ve merhametinin bir cilvesini hayatlarına yansıtarak yaşasınlar.

Bilinen 'çağdaş' isimlerle akrabalığı olmayan bu 'modası-geçmiş' isimlerden başlayarak, ehl-i imanın nice tavrında, ezberlenmiş kalıplar ile ve uzaktan bakan bir 'laik tasavvur'un farkına nedense varamadığı bir derinlik ve incelik saklıdır.

Nice ehl-i din, kağıt mendil yerine, kumaş mendili tercih eder; zira, her bir canlının, bu arada ağaçların hayatlarıyla ettikleri tesbihatı burnunu silip atmak için kesmeyi vicdanlarına sığdıramazlar. Ama, bu tavırdaki incelik ve derinlikten, onlara uzaktan ve ezberlenmiş kalıplar ile bakan kaç insan haberdardır?

Nice ehl-i din, tuvalet kağıdını da aynı gerekçeyle kullanmaz. Kaç insan, her yeni şeye tepkiyle bakan bu 'yobazca tavır'ın ardındaki şefkat ve tefekkür boyutunu görebilmektedir?

'Laik tasavvur'a sahip kaç insan, ehl-i dinin aile hayatındaki zenginliği ve letafeti; beraberce bir Rabb-ı Rahîm'in emrine uyarak ve beraberce O'nun 'rahmeten lil âlemîn' olan Resûlünü (a.s.m.)örnek edinerek yaşadıkları güzellikleri bilir?

İman insanı insan eder; derinleştirir, zenginleştirir ve güzelleştirir. İmanındaki zaafı ölçüsünde de, insan bu derinliği, zenginliği ve güzelliği iç dünyasına ve de hal ve harekâtına yansıtmada geri kalır, eksiklik sergiler. Bu noktada olması gereken Resûl-i Ekrem'de taçlanan örnek imanî tavrı nazarlara sunarak 'geri kalan'ları bu örneğe benzemeye teşvik etmek iken; bugün bu ülkede 'laik tasavvur'u geliştiren ve besleyenlerin taktiği, 'geri kalan'ların zaafları 'örnek'e ve 'ideal'e sataşmaktır. İmandaki zaafı ile yeterince incelik gösteremeyenleri, "Dindarlar tanım gereği kaba ve kötüdür" hükmünü verdirmek için malzeme olarak kullanmaktır.

Bir dönem için, işe yarıyor gözüken bir yol. Ama ne kadar çirkin, ne kadar aldatıcı ve yanıltıcı.

Öyle de yapsalar, böyle de yapsalar; çocuğunun Rabbini hakkıyla tanıyan bir insan olarak yetişmesini isteyen bir anne-babanın iç dünyasına açtığı zenginlik sonucu dün henüz üç yaşına girmemiş bir 'gerici çocuğu'ndan duyduğum şu sözdeki güzelliği kaç ay, kaç yıl ve kaç asır gizleyip saklayabilirler ki?

"Aman kafesleri kapatın" diyordu güzel çocuk. "Kuşlar kafesten içeri girmesinler. Ben onların dışarıda olmalarını istiyorum."

Kuşları kafese sokan medenîler, insanı kuşlar kadar özgür ve rahat kılan bir hakikati de kafeslemeye çalışıp, 'özel alan'lara hapsetmeye çalışıyorlar ne yazık ki!

Peki, çocuğuna "Kafesleri kapatın, kuşlar kaçmasın!" demek yerine, "Kafesleri kapatın, kuşlar içeri girmesin" dedirten bir imanî zenginliğin sınır tanımaz sıcaklığı ve güzelliği ile nice kalbleri ısıtıp ışıtmasına kim ne zamana kadar engel olabilir ki?

  10.06.2001

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut