BİR ÖĞRETMENİN sınıfta bazen yaptığı gibi, bir aktivite tarifiyle başlayalım. Bunun için yalnızca bir kâğıt, bir kurşunkalem ve bir pergele ihtiyacımız olacak. Boyalı kuru kalem mecburi değil; ama olsa daha iyi olur.
Kâğıdımızı ikiye bölelim önce. Kâğıdın sol tarafına pergelimizle birbirleriyle kesişmeyen iki ayrı daire çizelim. Malzememiz varsa bu dairelerden birini sevdiğimiz bir renkle, diğerini de hoşlanmadığımız bir renkle boyayabiliriz. Her iki dairenin içine de istediğimiz kadar noktalar yerleştirebiliriz.
Kâğıdımızın sağ tarafında da birbirleriyle kesişen ve merkezleri farklı olan (eksantrik) çok sayıda daire çizelim.
Bu dairelerin içlerine de çok sayıda nokta yerleştirelim.
İnsanlığın ve özelde şu vatandaki insanların manzarası kâğıdın sol tarafına değil, sağ tarafındaki dairelere benzemektedir. Bu dairelerin her biri bir vasfı temsil etmektedir: namaz kılanlar, namazı camide eda edenler, sözünde durmayanlar, başörtülüler, flörtle evlenenler, evlenirken görücü usulünü tercih edenler… Noktalar da fertleri temsil etmektedir.
Böyle olunca insanımız çok nadir haller dışında, biri istediğimiz diğeri ise istemediğimiz iki daireden meydana gelmemekte; iyiliklerin tamamı birinci dairede, kötülüklerin bütünü ise ikinci dairede yar almamaktadır. İsteriz ki istediğimiz, sevdiğimiz renge boyadığımız dairedekiler bütün iyilikleri kendilerinde barındırsınlar. Ama insanda nefis ve şeytan ve bazen onların emrine giren hisler, latifeler oldukça bu daire tamamen istendik renklerden oluşamaz; sözkonusu kuvvetlerin tesiriyle flu renklere girer.
İstemediğimiz dairedeki noktalar da hep istemediğimiz vasıflarla muttasıf değildir. Çünkü vahyin ve onun aydınlığında gidenlerin ışıkları dünyanın çok ücra yerlerine bile ulaşmış ve onları da istendik renklere boyamıştır.
Biraz daha somutlaştırğdsak; hele yüzyılımızda iyi ile kötü, faydalı ile zararlı aynı dükkânda satılır olduğu ve alıcı da bulduğundan dolayı bir insanda bütünüyle iyilik görmek, diğerinden ise hep kötülük görmek neredeyse mümkün değildir.
Dairelere dönersek, namaz kılanlar dairesi içindeki bir nokta (fert) aynı zamanda sözünde durmayanlar dairesi içinde yer alabilmektedir (“Namaz kötülüklerden alıkoyar” ilahi fermanı gereğince, sözkonusu kişinin sözünde duranlar dairesi içinde yer almasını isteme hakkımız saklı). Tesettüre tam riayet eden biri, aynı zamanda modernitenin de tüm gereklerini yerine getiren biri olabilmektedir. Şehirliler içinde görgüsüzler bulunduğu gibi, köylüler içinde de görgülüler olabilmektedir. Fakirler içinde açgözlülükte nice zenginleri geçebilecekler varken, zenginler içinde, açgözlülükten uzak, zengin gönüllü olanlar vardır. Başı açık olanlar dairesi içinde evlenirken görücü usulünü tercih edenler olduğu gibi tesettürlüler içinde flört yolu ile evlenenler vardır.
Genel manzara bu olunca, aşırma atışlar (extrapolation) yapıp başı açık biri görüldüğünde “Bu kadın modernisttir, Batı yanlısıdır, flört usulü ile evlenir veya evlenmiştir, evinde köpek de besler bu” demek doğru olmadığı gibi, başı örtülü biri görülünce de “Bu kadın erkeğinin emrinden hiç dışarı çıkmaz, evlenirken babasının ve ağabeyinin rızasına uymuştur; evinde modernitenin gereklerinden hiçbiri yerine getirilmez; bu şeriatı getirme düşünce ve azmindedir” çıkarımını yapmak oldukça yanlıştır. Zira hemen herkesin giyiniş/açınış gerekçeleri farklıdır. Bu da ancak kendilerine sorulunca bilinebilir.
Feministler kadınların yaşayış tarzlarına hislerini, düşündüklerini bilimsel bir veri olarak alırlar. Bir realite olarak karşımızda duran tesettür olgusunu bilimsel verilerin ışığında ele alalım. Tesettürlü kızlarımıza niçin örtündüklerini soralım; onlara ciddi anketler uygulayalım; görüşmeler yapalım. Bu anket ve görüşmelerde seçilecek bütün ülkedeki tesettürlüleri kapsayacak şekilde geniş olmalıdır. Eğer “Biz tesettürlü olmaktan mutluyuz” sonucu çıkarsa, değiştirmeye kıyamadığımız mevzuatı onların lehine değiştirelim.
Eğer bu araştırma zahmetine girmeyeceksek, mesela mini etek veya kot pantolon giyenlere “Aslında siz bunları giymekten mutlu değilsiniz… o halde…’ önyargısıyla başlayan düşünce silsileleri kurup ona göre mevzuat geliştirmiyorsak, aynı genişliği başörtülülere gösterelim.
Düşünmeye ve gereğini yapmaya değmez mi? Sosyal barış için zararlı mıdır, ne dersiniz?