*Bu sayfa, sitemize gelen, sitemizdeki ana sayfaların formatına denk düşmediği için bu sayfalarda değerlendirmediğimiz, ancak paylaşmaya değer bulduğumuz yazıların sunulduğu bir havuz olarak tasarlanmıştır.

 Uçun bülbüller uçun!

Gönül semasının iman atmosferindeki muhabbet ve uhuvvet bulutlarından dökülen rahmet yağmurlarına ne şirk ve zulüm kuleleri, ne taşlar dayanır. Hepsi eriyip yok olmaya mahkum kar tanelerine dönüşür. İnananlar, “İnananlar kardeştir”e inandıkları nisbette üstün ve güçlüdürler.


SON ASIRLARA HÜKÜMFERMA OLAN ‘mim’i düşmüş medeniyetin sembolü ikiz kulelerin dünya insanlarının gözü önünde yıkılması mana cihetiyle mühim hadiseleri haber veriyor. Halen de okunmayı bekliyor. Yıkılan binalardan savrulan bir taş önce üzerimizden geçip Afganistan’a, sonra yakınımıza, Irak’a düştü. Daha nerelere düşeceği, neler yapacağı meçhulümüz.

Her musibet Sübhan olanı hatırlatan bir mektup; onu okuyacak olan ise bizleriz. Bahar nasıl bir sahife ise, kış da aynı kitabın ayrı manalar ifade eden başka bir sayfası. Gecenin esrarı çözülürse gündüzlerin aydınlığı daha iyi anlaşılır. Gündüzde gülmek ne kadar yersizse, gecede yetimane feryat etmek de o kadar anlamsız. Gece ve gündüzün tekerrürü hakikatın derinliğini anlamak için.

Zahirde insanlığın gündüzünde, hakikatte ise gecesinde yaşıyor değil miyiz? Kim demiş ‘firavunlar öldü’ diye-

Kulesinden semaya ok atan firavunlara bugün çocuklar bile gülüyorken zamanın yetmelerinin iki kuleden halen ok atıyor olmalarını görememek sihrin ne kadar kuvvetli olduğunu, bakanların ise ne kadar kısa mesafeden baktığını gösteriyor. Tozlu gözlükler çıkarılsa hakikat daha iyi görünecek.

Dünün zalimleri varsa bügünküleri yarındakiler takip edecek. Ve kıyamet zalimlerin üzerine kopacak. Helak olan Ad, Semud, Lut kavimleri kıyamet örneklerini gösterdiği halde ibret ile yeryüzünü dolaşmayanlar bundan ders alabilir mi?. Bugün BOP diyenler geriye tekrar dönmemek üzere yok olan kavimlerin üzerlerinden geçtiklerinin farkında değiller. Kur’an’ın ifadesiyle peygamber katilleri bugün çocukları katlediyorsa semavat ve arz hiddetlerini ne kadar tutabilecek? Ebu Ğıreyb’de gariplere yapılan zulümlere ‘şerefsiz’ kelimesi bile utanç duyarken; yer, gök, sema onlar gibi hayvaniyetin fersah fersah aşağısındakileri görünce ‘emaneti’ iyi ki almamışız mı diyorlar dersiniz?

Sürüden ayrılanları kurt kapmasın diye çoban taş atar. Zahirde koyunlara zarar gibi görünür, fakat daha büyük zayiatların önlenmesi için gereklidir ve diğer koyunların ders alması için de lüzumludur. Eğer ders ve ibret alınmazsa bir taraftan taşlar gelir, diğer taraftan kurtların saldırısından kurtulamazlar. Eğer bugün Alem-i İslam taşlanıyor ama taşların adresini bilecek ve okuyacak insanlar ekseriyet teşkil etmiyorsa daha bize epey sıkıntılar bekliyor demektir.

Şiilerle Sünnilerin aynı camide beraber namaz kılması için kıtalar ötesinden zalimlerin gelip kanlı ayaklarıyla İslam topraklarını çiğnemeleri mi gerekiyor? Bosna-Hersek, Çeçenya, Afganistan’da olanlar göstere göstere geldiği halde “Müslümanlar kardeştir”e inananlar kardeşinin boğazlanmasına niye seyretti? Sıranın bir gün kendilerine geleceklerinin farkında değiller mi ve halen de en yakınındaki kardeşleriyle niye gönülden sarılmıyor? Zalim zalim de, bizim yaptıklarımız neyin ifadesi? Gıybet zulüm, suizan kötü değil mi? Adavet herşeyden önce adavete, muhabbet herşeyden önce muhabbete layık değil mi? Kimsesiz çöllerde kimliksiz dolaşanlara şakiler musallat olmaz mı? Dertler yumak yumak, derman nerede? “Ey musibetzede ve ihtilafa düşmüş ehl-i hak ve eshab-ı hakikat! Bu musibet zamanında ihlası kaçırdığınızdan ve rıza-yı ilahiyi münhasıran gaye-i maksat yapmadığınızdan, ehl-i hakkın bu zillet ve mağlubiyetine sebebiyet verdiniz.”

Zamanın Bediinin hakikat dolu sözlerini duyacak kulak, akledecek akıl, hissedecek gönül, massedecek ruhlar nerede?

İkiz kulelerden savrulan bir taşın Anadolu topraklarına yöneldiğine söylemek ne bir komplo teorisi, ne bir kehanet, ne bir karamsar ruh haleti. Sadece vakıanın tesbiti. Herşey bitmiş de değil. Oy çoğunluğu elinde bir partinin kamuoyu rüzgarı arkasında olduğu, hatta onu önüne kattığı halde tezkere Meclisten neden geçmedi dersiniz? Türkiye ramak kala İkinci Dünya Savaşına neden girmedi? Komünizm afeti ekser komşularımızı yuttuğu halde Anadolu nasıl muhafaza olundu?

Bu soruların cevabı bulunursa, bize ve genelde İslam dünyasına yönelen bütün taşlar atmosfere girip eriyen göktaşları gibi imanın kuşatıcı atmosferinde yokolup gider.

Gönül semasının iman atmosferindeki muhabbet ve uhuvvet bulutlarından dökülen rahmet yağmurlarına ne şirk ve zulüm kuleleri, ne taşlar dayanır. Hepsi eriyip yok olmaya mahkum kar tanelerine dönüşür. İnananlar, “İnananlar kardeştir”e inandıkları nisbette üstün ve güçlüdürler.

Herşeyin bir zamanı var... Duanın da. Teheccüd namazı gecede, husuf-kusuf namazı ay ve güneş tutulmasında kılınır. Zulüm geceleri dua ve namazla yarılır. İslam coğrafyasında ay tutulması yaşanıyorsa, zaman namaz zamanı. Tek bir lisanla, tek bir gönülle “Tek Bir”e ihlasla yönelerek.

İkiz kulelerin yerine tek bir gül dikme zamanı. Gül fidanı üzerinde esma bestesini yapan bülbülle tekbir sesleri birbirine karıştığında, karıncalar bile yerinde duramaz, Nemrut ateşini söndürmek için yollara dökülür.

Bülbüller, neredesiniz? Uçun bülbüller, uçun kulelerin olduğu yere...

  13.07.2004

© 2021 karakalem.net, Hüseyin Eren



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut