*Bu sayfa, sitemize gelen, sitemizdeki ana sayfaların formatına denk düşmediği için bu sayfalarda değerlendirmediğimiz, ancak paylaşmaya değer bulduğumuz yazıların sunulduğu bir havuz olarak tasarlanmıştır.

 Ne o, ne bu!

Mehmed Boyacıoğlu

...Ne baştaki 'benim'ler isabetlidir, ne de psikiyatristin dedikleri içindeki 'kendi'ler. En iyi yaptığımızı zannettiğimiz şeylerin ancak yüzde birinde bizim bir katkımız varsa, bu hayat nasıl bizim kendi hayatımız oluyor? Bütün akrabalarımız başımızda dört döndükleri halde bir küçük mikrobun bizi yenmesine engel olamıyorlarsa, biz nasıl onların olabiliriz?



ÇOCUĞUMUZ MÜTECESSİS gözlerle çevresindekileri gözlemeye başladığında, muzip gülücükler dağıttığında, daha ileri yaşlarda zekice espriler yaptığında, başta baba ve anneler olmak üzere, çocuğun geleceğine yönelik bir meslek tercihi başlar. Baba benim oğlum 'paşa olsun' derken, amca parası daha bol diye benim yeğenim 'doktor olsun' der. Dedenin güzel sanat yapılarına merakı ve hayranlığı varsa, 'hayır, mühendis olacak benim torunum' der. Anne, sanata biraz yatkınlığı varsa 'benim oğlum/kızım, ressam/grafiker olacak' diyecektir. [Bu temennilerin, o 'benim'lerde gizlenmiş yanlış sahiplenme olmaksızın, güzel niyetle dua bile olabileceğini müzakere etmek ayrı bir yazının konusu.]

Bu temenniler hayata geçsin diye en iyi kreş, en iyi anaokulu, en iyi ilköğretim okulu bulunmaya çalışılır, hatta oturulan mahallede bu tür en iyiler yoksa, kirada oturuluyor ise ev değiştirilir, ev sahibi olarak oturuluyor ise ev satılır, o en iyilerin mahallesinde yakından bir ev alınır veya kiralanır.

İlköğretimin ilk yıllarında bu ön meslek seçimlerinde bazı tadilatlara gidilebilirse iyidir, bizim oğlumuzun/kızımızın fen derslerinde pek o kadar iyi olmadığı görülüyor, çok fazla üzerine gitmeyelim, bundan belki de mükemmel bir mühendis olamaz, ama hitabeti ve yazısı çok güçlü, bu iyi bir halkla ilişkiler uzmanı olabilir denilse çok iyi olur. Ama, çoğu zaman böyle düşünülmez. Zayıf olan dersler için özel öğretmenler tutulur, çocuk pek istekli olmadığı halde. Öğretmen beğenmemeler başlar, öğretmenler değiştirilir, onlarla da aynı cedelleşmeler sürüp gidebilir.

Bu çatışmalara bir de ergenlik devresi denilen dönemin serkeşlik ve ele avuca sığmazlıkları eklenir. Bu sefer, psikologlar, bazen de, mühim bir alimin benzetmesiyle çoğu 'şaşıları tedavi etmeye çalışan körler' niteliğindeki psikiyatristler devreye girer. Onlar da ebeveyne, 'bu gencinizin kendi hayatı, kendi tercihi, çok fazla müdahalede bulunursanız genci kaybedersiniz…' nevinden nasihatler çekerler. Ebeveynler de, bu akla uygun olarak çocuklarına yönelik nasihatlerinin yönlerini değiştirirler: 'bak oğlum/kızım, bu senin hayatın…'

Oysa ne baştaki 'benim'ler isabetlidir, ne de psikiyatristin dedikleri içindeki 'kendi'ler. En iyi yaptığımızı zannettiğimiz şeylerin, bizim, ancak yüzde birinde bir katkımız varsa; meselâ lokmayı ağzımıza koyduktan sonra çalışmayan tükürük bezleri yüzünden boğulma durumuna gelebiliyorsak… Kendi mesleğimize ait, en iyi hatırlamamız gereken bir terimi bazen unutuveriyorsak, küçücük bir mikroba mağlup düşüp yataklara serilebiliyorsak, bu hayat nasıl bizim kendi hayatımız oluyormuş? Bütün akrabalarımız başımızda dört döndükleri halde o küçük mikrobun bizi yenmesine engel olamıyorlarsa, biz nasıl onların olabiliriz?

Hal böyleyken, ana babalar ve psikiyatristler şöyle demeli değil midir: “Oğlum/kızım bu hayat sana verilmiş bir emanettir. Bu emanetin Sahibinin senden beklediği var. Sen O'nun Güzel İsimlerine en iyi şekilde ayine olmak için bu dünyaya gönderilmişsin. Sen bilginle O’nun Alîm ismine ayine olduğun gibi, yaptığın güzel işlerle de O’nun Cemîl ismini göstereceksin. Yaptığın hikmete uygun israfsız işlerle de O’nun Hakîm ismini ilan edeceksin. Sen bu hayat gemisinde bir dümenci askerisin. Bu gemi bol kâr getirdiği zaman sen ileride bundan istifade edeceksin. Sen, deyim yerindeyse, O Ulvî Senaristin sana biçtiği rolü en iyi şekilde oynamakla görevlisin. O’nun razı olmadığı başka rollerin peşinde koşmak bu yüksek oyunculuk payesine yakışmaz. Bu çerçeveyi koruman kaydıyla senin her türlü meslek seçimine saygı duyarız.”

Böyle düşünsek ve buna uygun davransak, yükünü gemiye bırakıp, yanında oturup sadece ona nezaret eden adam gibi öyle rahatlayacağız ki…

  13.07.2004

© 2021 karakalem.net, Mehmed Boyacıoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut