Arşiv

 Temaşa Medeniyeti

NESNELERİN PARILTISINI SAĞLAYAN, nesnelere karşı bizde ilgi ve sevgi uyandıran şey, gerçekte nesnelerin kendisi değildir. Terennüm, temaşa, hikmet. Bir temaşa medeniyetinin çocukları olan bizler, eşyanın bir gölge, bir yansıma olduğunun farkına varmak durumundayız. Bu medeniyete mensubiyet bilinci taşıyorsak eğer.

Medeniyetlere yukarıdan ve bîtarafâne bakmak ve onları takdir etmek kendi başına bir anlam taşır kuşkusuz. Ancak bir medeniyete mensup olmanın getirdiği sorumluluk daha farklı bir anlam barındırır içinde.

Şair Nailî “Mestâne nukuş-i suver-i âleme baktık/ Her birini bir özge temâşâ ile geçtik” derken, medeniyetimizi ‘temaşa’ kelimesine odaklıyordu. “Yazın Üzerine” adlı eserinde bu beyite vurgu yapan Hilmi Yavuz, Orhan Veli’nin insanı ‘deli’ eden ‘dünya’sı ile Nailî’nin ‘âlem’i arasındaki ontolojik ayrıma işaret ediyordu.

Materyalist felsefe maddedir, gözlemdir, kuvvettir, cidaldir, kavgadır, unsuriyettir, nefsanî heveslerin tatminidir, beşerin ihtiyaçlarını çoğaltmaktır.

Öz medeniyetimiz ise âlemi temaşa eder. Kâinata hâkim olan teavün düsturuna yaslanma ihtiyacındadır bu temaşa medeniyeti. Her şey birbirinin yardımına koşmaktadır şu âhenk şarkısında. Birbirinin imdadına yetişmektedir yağmur ve tohum, buhar ve deniz, çekirdekler ve çiçekler. Ancak temaşa edilir bu garip manzara, güneşe ancak böyle seslenilir bu muhteşem beldede: “Ey yeryüzünü ışığıyla yaldızlayan ve bütün çiçeklerin yüzünü güldüren dünya güzeli ve gök nazdarı olan nâzenin güneş!”

Kâinat temaşa edildikçe zihinler dirilir, kalpler uyanır, gönüller hüşyâr olur, pembeler, yeşiller, maviler kıymet bulur, renklerin, gökkuşağının, kelimelerin ardındaki asıl güzellik akla getirilir, asıl güzelliğe vurgu yapılır, yaylalardan, çöllerden, bahçelerden, ormanlardan dersler alınır, gecenin ve gündüzün terennümü dikkate alınır, hayat mucizesi usta, kadir, alîm kelimeleriyle bir daha düşünülür. Manevî bir cennet hayatının renk renk tabloları, düğüm düğüm hazları, fikir fikir dakikaları yaşanır.

Temaşada çiçek, çiçek olduğu için sevilmez; çilek de çilek olduğu için. Çiçeğe ve çileğe özgü, çiçek ve çilek kadar bir lezzet değil bu. Çilek ve çiçek içindeki şahane iltifatın farkında olmaktır. O çilek ve çiçek, kâinatın Sahibinin şahane iltifatının nümunesidir diye sevilir; bu yüzden o sevgi, kâinatın Sahibine duyulan bir sevgidir aslında. Şahane iltifatın kılıfı olan o çiçekte veya çilekte öyle müthiş bir lezzet vardır ki, bin çileğin, bin çiçeğin maddî ve manevî lezzetinin üstündedir, ötesindedir.

Zaten kalbin derinlikleri, Kâinat Sahibinin sevgisine açar kendisini sahih anlamda. Samed’in aynasıdır orası. Bu yüzden en güzel film, saf kâinatı yansıtan ve hiçbir kurgunun olmadığı filmdir. En güzel şiir, sürekli söylenip duran şu âlemin şiiridir. Bu filmi izlemek, bu şiiri dinlemek temaşadan başka bir şey değildir, duyana. Yeter ki, içini, alıcılarını, frekanslarını, ayarlarını bu filme ve bu şiire göre kurabilsin insan. Manevî bir şükür, elemsiz bir lezzet.

İşte konuşuyor her şeyi kuşatan, gaybı kendisinden başka kimse bilemeyen, nimetleri kendisinden başkası tamamlayamayan, yağmuru kendisinden başkası yağdıramayan, ölüleri kendisinden başkası diriltemeyen, bir işitme kendisini diğer bir işitmeden alıkoymayan, kendisi için bir iş diğer bir işe mani olmayan, bir söz kendisini diğer bir sözden oyalamayan, ısrarla istekte bulunanların ısrarı kendisini usandırmayan, bütün kapıları açan, sebepler tasarrufunda bulunan, doğruları ilham eden, dönüş kendisine olan, her şeye kâfî olan, her şeyi idare eden, hiçbir şey kendisine benzemeyen, mülkünde iradesi dışında hiçbir şey artmayan, hazinelerinden hiçbir şey eksik olmayan, hiçbir şey kendisine gizli bulunmayan, her şeyin anahtarı elinde olan, rahmeti her şeyi kuşatan, dilediğini büyüten ve eserleriyle büyüklüğünü gösteren, yarattıklarını çeşit çeşit nimetlere gark eden, hayat veren, bütün ilim sahiplerinden daha alîm olan... O konuşuyor, temaşa açılıyor.

Varlıkların diliyle temaşa kapıları açılıyor. Bu kapılardan girebilenler, her zaman, her gün bu kapıları bakışlarıyla, sözleriyle, tefekkürleriyle açabilenler, her gün yeni bir medeniyetin temelini de atıyorlar. İnsan bir medeniyettir.

  10.05.2004

© 2021 karakalem.net, Taha Çağlaroğlu

  1.  Bu yazının geçtiği eseri incelemek -veya satın almak- istiyorum.



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut