“Seninle dedikodu yapan, senin de dedikodunu yapar.”

--Bu İrlanda atasözünü yaban sözü diye yabana atmamalı, kulağa küpe yapmalı.

Kullanıcı 
Şifre
 

Müslüman ve İngiliz?
–Abdülhakim Murad

[*4.558 yazı içinden]

Âfiyet, âfiyet...İsmail Örgen 23.03.2007

Durduk yerde, sürekli: “âfiyet, âfiyet...” deyip durmasıyla meşhur bir sûfî vardı. Günlerden bir gün, kendisine: “Neden hep böyle deyip duruyorsun?” diye sordular. Adam: “Eskiden, ben hammal idim” diyerek, anlatmaya başladı: “Bir keresinde, çok ağır bir un çuvalını yüklenmiştim. İstirahat etmek için çuvalı bir yere koydum. O sırada: ‘Yâ Rabbi! Her gün yorulmadan bana iki ekmek versen onunla yetinirdi...

Bedduaİsmail Örgen 23.03.2007

Bir grup sûfî, Dicle kenarında Maruf-u Kerhî ile oturuyordu. O esnada, nehirden, bir sandal içinde def çalan, danseden, içki içen bir genç topluluğu geçti. Sûfîler, Maruf’a: “Şunları görüyor musun, açık açık nasıl da Allah’a isyan ediyorlar?” dediler ve eklediler: “Bu serserilere beddua et!” Bunun üzerine, Mâruf ellerini göğe kaldırdı ve: “Allahım” dedi, “bunları bu dünyada nasıl neşelendirdiysen, ahir...

Bir “Elhamdülilllah” içinİsmail Örgen 23.03.2007

Büyük sûfîlerden Serî es-Sâkatî, Cüneyd-i Bağdâdî’nin dayısı ve mürşidi, Mâruf-u Kerhî’nin ise talebesiydi. Kendisi, şöyle derdi: “Bir kere ‘elhamdülillah’ dediğim için, otuz senedir istiğfar etmekteyim.” “Bu nasıl olur?” denilince, Serî es-Sâkatî başından geçen şu olayı anlattı: “Bir keresinde Bağdat’ta büyük bir yangın çıkmıştı. Yolda beni karşılayan bir adam: ‘Merak etme, senin dükkânın yangından ku...

Damdaki deveİsmail Örgen 23.03.2007

İbrahim b. Edhem, bir gece sarayda, tahtında otururken damda bir tıkırtı, bir bağırış-çağırış duydu. Sarayın çatısında sert sert adımlar atılıyordu. Kendi kendine: “Kimin ne haddine?” diye düşündü. Sarayın penceresinden: “Kim o, bu insan olamaz; peri olmalı herhalde?” diye seslendi. Hiç görülmemiş bir bölük halk, damdan başlarını indirdiler, dediler ki: “Yitiğimiz var, gece vakti onu arayıp duruyoruz...

Doğru sözün kerametiİsmail Örgen 23.03.2007

Tasavvuf yolunun belki de en büyük ismi Abdülkâdir Geylani, Hazar denizinin güneyindeki Geylan kasabasında yaşayan bir seyyidler ailesine mensuptu. Peygamber soyundan gelen başka birçok kişi gibi, o da daha çocukken, dinî ilimler tahsiline başlamıştı. Kendisi henüz gençliğe adımını yeni atmışken, annesi, vefat eden babasının mirasından onun payına düşen seksen altın lirayı ceketinin içine dikkatle dikerek...

Düşenin dostu olmakİsmail Örgen 23.03.2007

Ebu Amr b. Nüceyd, tasavvuf yolunun başlangıcında Ebu Osman el-Mağribî’nin sohbet meclislerine devam ederdi. Ebu Osman’ın verdiği nasihatlerin, ettiği sözlerin tesirinde kalan Ebu Amr, tevbekâr oldu. Ama sonraları, bazı eski alışkanlıkları nüksetti, yoldan geri kaldı, bir ara işi iyice gevşetti. Artık nerede Ebu Osman’ı görse ondan kaçıyor, onun sohbet meclislerine de artık devam etmiyordu. Günlerden bir...

İki kelimeİsmail Örgen 23.03.2007

Bir zamanlar, Himalayaların eteğinde, bir Budist manastırı vardı. Manastır, Budist geleneği içinde şöhret bulmuş olmakla beraber, çok sıkıydı. En önemli özelliği ise, sessizliğiydi. Manastıra intisap edenlerin, artık kemale erdiklerine karar verilinceye dek, düşünmesi serbest, konuşması ise yasaktı. Bu kuralın tek bir istisnası, beş yılda bir verilen iki kelime söz hakkıydı. Günlerden bir gün, bir delikan...

Neye yarar?İsmail Örgen 23.03.2007

Bir gün, ayyaş bir adam, yoldan geçmekte olan bir mürşidi gördü ve kendi halinden utanıp, saygıyla: “Efendim” dedi, “maneviyatla iştigal bana se sağlar?” Mürşid cevap verdi: “Evladım! Sarhoş olmadan kendinden geçmeni sağlar.” ...

O an geldi mi?İsmail Örgen 23.03.2007

Zühd yolunun büyük isimlerinden Fudayl b. İyaz, evvelce, yol kesen bir eşkiya idi. Serahs ile Ebîver arasında yol alanlar, Fudayl yüzünden, korku içinde yol alırlardı. Fudayl’ın böyle bir hayatı bırakıp zühd yoluna baş koymasının sebebi, bir gece ardı ardına yaşadığı iki olaydı. Fudayl, bir cariyeye âşık olmuştu. Gece vakti, cariyeyi görmek için efendisinin evinin duvarına tırmanırken, komşu evlerden biri...

Ricaİsmail Örgen 23.03.2007

Devesiyle çölde yol almakta olan bir bedevî, bir tepeyi geçtiğinde, güçlükle yürüyen, sıcaktan dudakları kurumuş bir adama rastladı. Issız çölde susuzluktan perişan olmuş adam, bedevîyi görünce, su istedi. Bedevî devesinden indi, adama su verdi. Suyu kana kana içen adam, birden bedevîyi iterek yere yuvarladı ve hemen deveye atladığı gibi kaçmaya başladı. Bedevî arkasından bağırdı: “Tamam, deveyi al, gi...

Sen sana perdeİsmail Örgen 23.03.2007

Yaşadığı cezbe halleri, velâyeti ve bilgeliğiyle şöhret bulmuş Şiblî’ye bir derviş sordu: “Bu yola nasıl girdin? Allah yolunda ilk kılavuzun kimdi?” Bu soru üzerine, Şiblî, uzun yıllar önce yaşadığı bir olayı anlatmaya başladı. Sıcak bir yaz günü, Şiblî bir dere kenarında serinlemeye çalışıyordu. Az sonra, dere kenarına bir köpek geldi. Köpek öyle susamıştı ki, bir zerrecik tahammülü kalmamıştı. Fakat, s...

Sevgi sınavıİsmail Örgen 23.03.2007

Bir gün, ermişlerden birine sormuşlar: “Sevginin sözünü edenler ile sevgiyi gerçekten yaşayanlar arasında ne fark vardır?” “Bakın, göstereyim” demiş ermiş. Bir sofra hazırlamış. Sevgiyi dilinden düşürmeyen, ama dilden gönüle de indirmeyen kişileri çağırmış bu sofraya. Hepsi yerlerine oturmuşlar. Derken, tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da ‘derviş kaşığı’ denilen bir metre boyunda kaş...

Sevgiliİsmail Örgen 23.03.2007

Dertli biri, ağlayıp inlemekteydi. Oradan geçmekte olan Şiblî, adamın halini görüp ağlayışının sebebini sordu. Adam dedi ki: “Şeyhim! Bir sevgilim vardı. Güzelliği canıma can katıyor, ömrümü arttırıyordu. Öldü. Ben de derdinden ölüyorum. Yasıyla gözüme âlem kara görünmede.” Şiblî dedi ki: “Mademki gönlün bu yüzden perişan, bu yüzden kendinden geçmişsin, neden boyuna yaslanıyor, ağlayıp duruyorsun? Yeni...

Sırİsmail Örgen 23.03.2007

Günlerden bir gün, bir topluluk, Cüneyd-i Bağdâdî’nin yanına gelerek: “Rızkımızı nerede arayalım?” diye sordu. Cüneyd: “Rızkınızın nerede olduğunu biliyorsanız, gidin orada arayın!” diye cevap verdi. Bunun üzerine: “Yani rızkımızı Allahu Teâlâ’dan mı isteyelim?” dediler. Cüneyd de bu kez: “Eğer Allah’ın rızkınızı unuttuğu kanaatinde iseniz, bunu O’na hatırlatın” diye karşılık verdi. Bunun üzerine: ...

Sükûnİsmail Örgen 23.03.2007

Ebu Muhammed Cerirî, bir gün, Cüneyd-i Bağdâdî’yi ziyarete gitmişti. O esnada Cüneyd’in yanında, İbn Mesrûk gibi birçok ünlü sûfî de vardı. Mecliste bir de ilahici bulunuyordu. İlahici okumaya başlayınca, İbn Mesrûk ve oradaki diğer sûfîler coştular, aşka geldiler ve ayağa kalktılar. Cüneyd-i Bağdâdî ise, sakin bir şekilde oturuyordu. Cerirî, Cüneyd’e: “Efendim” dedi, “sema yapmak istemez misiniz?” Cü...

Yoksulluğu kim alır?İsmail Örgen 23.03.2007

Adamın biri giriştiği hiçbir işte başarılı olamayışına hayıflanıyor, fakirliğinden feryad edip duruyordu. Büyük sûfî İbrahim Edhem, adamın bu feryadına bakıp: “Oğul,” dedi, “galiba sen bu yoksulluğu ucuza aldın!” Adam, bu söze kızdı: “Böyle de söz mü olur?” diye söylendi. “Yoksulluğu kim satın alır? Sözünden utan yahu!” İbrahim Edhem şöyle cevap verdi: “Ben bir kere canla başla yoksulluğu seçtim, kabu...

Akıl için sonuç birdirİsmail Örgen 23.02.2007

Nobel Ödülü kazanan matematikçi Norbert Wiener, ders verdiği üniversitede bir gün tahtaya çok zor bir problem yazmıştı. Prof. Wiener birkaç dakika düşündükten sonra problemi kafasında halletmiş olacak ki, tahtaya sadececevabı yazmakla yetindi. Probleme dair kendi çözüm biçiminin profesörünkine uyup uymadığını merak eden bir öğrenci: “Profesör Wiener” dedi, “bu problemi çözmenin başka bir yolu yok mu?” Pr...

Akıl nedir?İsmail Örgen 23.02.2007

Hz. Ali’nin neslinden gelen büyük âlim Câfer-i Sâdık, öğrencisi Numan’a sordu. “Akıl nedir?” Öğrencisi, cevaben: “Hayır ile şerri ayırmamızı sağlayan bir melekedir” cevabını verdi. Câfer-i Sâdık, bu tarifi yetersiz buldu. “Bu kadarını atlar bile ayırır” dedi. “Sahibi kendisinin yanına gelirken, ot mu getiriyor, yoksa kırbaç mı vuracak, bunu hemen sezinler.” Bunun üzerine, öğrencisi: “Öyleyse, sizce a...

Akıllı kadıİsmail Örgen 23.02.2007

Zengin bir adam hatırı sayılır miktardaki parasını bez bir keseye koymuş; sonra da, keseye çift dikişle dikmişti. Ne var ki, sakınan göze çöp batar misali, adam hırsızdan bu kadar sakındığı parasını bir dikkatsizlik sonucu yolda kaybetti. Bunun üzerine dellala gidip kayıp keseyi ilan ettiren adam, bu durumlarda âdet olduğu üzere, parayı bulup getirecek dürüst kişiye yüz akçe ödül vaat etti. Çok geçmeden iy...

Anlayış gösterme sanatıİsmail Örgen 23.02.2007

Wigden’in şekerci dükkanına ilk girdiğimde dört yaşlarında olmalıydım. Fakat yarım asır sonra dahi o dükkanın harikulade havası ve kokusunu hâlâ hatırlayabiliyorum. Kapının ufak çanını duyunca Bay Wigden sessizce ortaya çıkar ve şeker tezgahının arkasındaki yerini alırdı. Çok yaşlıydı. Başında kar kadar beyaz bir saç bulutu vardı. Onun dükkanındaki kadar çok çeşitte şeker başka hiçbir yerde yoktu. Bütün bu...

Bacadaki sırİsmail Örgen 23.02.2007

Yaşlı bir bilge, bronşite yakalandığı için, doktorlar kendisine sıcak ve tatlı içecekler almasını önermişlerdi. Bu yaşlı bilgeye sanki adamın evladıymış gibi göz kulak olan genç bir komşu kadın, o günkü ziyareti sırasında onu bir bardak soğuk sütle kahvaltı yapar halde görünce üzüldü ve süt dolu bardağı bilgenin elinden zorla alarak: “İşte doktor reçetesi” dedi. “Ona uyman gerek. Bu, süt soğuk; bilmiyor m...

Beyaz sayfaİsmail Örgen 23.02.2007

Kar beyazı bir yaprak kağıt, kendi kendine: “Saf yaratıldım ve o sonsuza kadar saf kalacağım. Kararmaktan ya da kirlenmektense, yanmayı ve beyaz küle dönüşmeyi yeğlerim” dedi. Mürekkep şişesi kağıdın bu sözlerini işitti ve karanlık yüreğiyle güldü. Ama bu beyaz kağıda yaklaşmaya cesaret edemedi. Rengarenk kalemler de kağıdın sözlerini duydular ve ona asla yaklaşamadılar. Ve bu kar beyazı kağıt yaprağı s...

Bir avuç tuzİsmail Örgen 23.02.2007

Şah Nûşirevân, adaletiyle ün salmış bir İran Sâsânî hükümdarıydı. Şahın da katıldığı bir av partisinde, hizmetçiler, pişen kuşlara konulacak tuzu eşyalar arasında bir türlü bulamadılar. Sonunda, bir hizmetçiyi tuz aramak üzere civar köylere göndermeye karar verdiler. Bunun üzerine, Nûşirevân, köylüden tuz istersek zamanla bu gelenek haline gelir de sonra günün birinde bu iş bir vergiye dönüşür diye endişe...

Bir demet çubukİsmail Örgen 23.02.2007

İyi huylu, geçimli, sevecen bir adamın sürekli birbirleriyle didişen dört oğlu vardı. Adam, oğullarının de kendisi gibi iyi huylu, geçimli olmalarını çok istiyordu. Günün birinde, aklına bir fikir geldi. Oğullarından, bir demet çubuk toplayıp getirmelerini istedi. Sonra, her birinden getirdikleri demeti dizleriyle kırmalarını istedi. Hepsi denedi, ama hiçbiri bunu beceremedi. Adam demeti çözdü ve çubukla...

Bir direk için iki yılİsmail Örgen 23.02.2007

1800’lü yılların ortalarıydı. Edward Mott Robinson, o yılların hatırı sayılı zenginlerinden biri ve büyük bir balina avcı gemileri filosunun sahibiydi. Bay Robinson para işlerinde çok kurnazdı. Fakat bir seferinde öyle bir olay yaşadı ki, kurnazlığı para etmedi. Balina gemisi Mary L., iki yıllık bir seferden sonra Bedford'a döndüğünde, Bay Robinson, mürettebatın paralarını ödemeden önce gemi defterini dik...

< !--#include file="inc/nav.asp" -- >


© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut