*Bu sayfa, değişik arkadaşlarımızın Risale-i Nur'dan aldıkları derslerden hareketle yazdıkları yazıları paylaşmak amacıyla tasarlanmıştır.

Kastamonu Lahikası, Sf.107

BU AHİR zamanın en dehşetli manevi hastalıklarından birisi, insanlara dünyayı âhirete bile bile tercih ettirmesidir. Kırılacak bir cam parçasını bâki elmaslara tercih etmek gibi bir divânelik hali yaşanmakta. Gerçekten de insan göz göre göre böyle birşeyi nasıl yapıyor?

Hepimiz insan olduğumuz cihetle nefis taşıyoruz. Nefis dediğimiz duygu bize fıtraten verilmiş. Bizim hayatı sevmemizi, muhafaza etmemizi, hayattaki zevk ve lezzetleri almamızı sağlayan hissimizin adı nefis. Bu hayatı sevmemiz ve lezzet almamız gerekli ki, bize hayat verip içindeki lezzetlerle beraber Sunana teşekkür edebilelim. Yani hayatı sevmek ve ondan zevk almak bir araç. Amaç ise kulluk.

Bu nefis dediğimiz duyu birçok haricî sebeple yaralanmış, nefs-i emmâre’ye dönüşmüş. Ve kendilerine hizmet etmesi gereken kalb, vicdan, ruh vb. ulvi duyguları da susturmuş, kendisi ile meşgul ediyor, kendi hevâ ve heveslerine âlet ediyor. Esesında Yaratıcısını tanıyıp bilmeye bir araç olan hayatını, ondaki zevk ve lezzetlerini amaç yapmış, kulluğunu unutarak onların peşinden koşuyor, diğer his ve duyguları da aldatarak kullanıyor. Bu dönüşüme uğramış ve iyilik amacından sapmış ‘nefs’e ‘nefs-i emmare,’ yani kötülüğü emreden nefis diyoruz.

Peki nefsimiz hangi çeşit sebeplerle sapabiliyor? Bunlardan birisi ‘zaruret,’ yani ‘fakirlik korkusu’. Bu âhirzamanın medenî değerleri ile bize sunulan felsefî düşünce tarzı, Allah unsuru olmayan ve kendi kendine yürüyen bir kâinat modeli farzediyor. Ve her ihtimali kendisi düşünmek zorunda kalan insan ‘elindekini yitirmeme’ telaşına kapılıyor. Böylece Rezzak ve Kerîm olan bir Yaratıcıdan ümit kesilince, ufak bir maddi menfaatini kaybetme ihtimali ile insan en büyük uhrevi işleri de terkedebiliyor. Bir sonraki müşteriyi de kaçırmamak için namazı kaçırabiliyor.

Bunun dışında, gerçekten ihtiyacımız olmayan şeylerin gün geçtikçe ihtiyaç haline sokulması ve sonuçta ihtiyaçların her geçen gün fazlalaşması sebebi ile insanlar mânen fakirleşiyor. Cep telefonuna gerçekte ihtiyacı olmayan birisi, hayal ettiği telefonu alamamanın fakirliğini yaşıyor. Bir başkası, toplumun modası haline gelen yeni bir teknoloji ürününü edinebilmek için daha çok ve hırsla çalışıyor. Çalışmanın yetmediği durumlarda da, çeşitli gayrivicdanî ve gayriahlâkî yollardan da olsa, bu standart sağlanmaya çalışılabiliyor. Bu durum israflı, iktisatsız, hesapsız yaşanan ve harcanan bir hayat tarzını getiriyor.

Bundan da esasta kanaatsiz, şükürsüz ama oldukça hırslı insanlar çıkıyor. Ve kanaatsizlik yüzünden bereketin kalkması ile bir kişiye ayda milyarlar da yetmez oluyor, dünyayı da yutsa doymuyor. Böylece hayatın maddi manevi yükü dayanılmaz bir ağırlığa ulaşıyor. İnsan nazarını yalnız bu dünyaya kaydırınca, fâni olanlar bâki olanları unutturacak derecede çok ve tek önemli oluveriyor. Zaman geliyor, bir ufak kârı kaçırmamak için rızâ-yı ilâhî unutuluyor, belki de ebedi cennete ait birşeyler kaçırılıyor. Ve aslında, kırılmaya mahkum cam parçaları, baki olan elmaslara tercih ediliyor.

Bu ahirzamanın böyle en dehşetli bir marazından kurtulmanın çaresini ise bize Kur’ân’ın mucizevi ilaçlarını sunan Risale-i Nur gösteriyor. Asıl ve gerçek olan hayatın bu dünya hayatı olmadığını, bu dünyada kısa bir misafirlik yaşadığımızı, esas baki yurdun âhiret olduğunu ve bizim aidiyet hissedebileceğimiz yerin ancak orası olabileceğini en açık delilleri ile nazarımıza sunuyor. Biz de, rahmeti sonsuz olan Rabbimizden bizi nefs-i emmarenin şerrinden kurtarması için bir dua olarak, Risale-i Nur’un hakikatlerine sadakat, ihlas, metânet ve itimat ile sarılıp, bununla bütün manevi hastalıklarımıza devâ bulmanın ve bâki olan elmasları tercih etmenin sevinci ile şükrediyoruz.

  04.03.2000

© 2021 karakalem.net, Murat Kazancı



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut