Demek ki neymiş?

YİRMİÜÇ YIL önce, üniversitedeki son senemizdi. “Para Teorisi ve Para Politikaları” da, son derslerimizden biri. Bu dersi sınıftaki en yüksek notu alarak, 100 üzerinden 98 alarak geçmiştim.

Ama bu, beni ‘para’dan anlayan biri yapmıyor. Hele ki, finans sektöründe kullanılan o bol valörlü, liborlu analizleri aklım almıyor, almak da istemiyor. O yüzden, hayat tecrübeme de dayanarak, söz paradan açılınca, bırakın üniversitede ‘para politikası’ okumuş birini, ilkokul bile okumamış birinin beni kolaylıkla altedebileceğini sanıyorum.

Bediüzzaman’ın, kâinattaki hayır ve hak ve kemalin galip olduğuna; kozmos ve denge halinin asıl, kaos ve karmaşa halinin ise (yeni bir kozmos haline geçiş vesilesi olarak) istisna olduğuna dair muazzam tahlilini ise, ‘para’dan anlamayan aklım hiç unutmuyor. Bu tahlilin geçtiği “Dokuzuncu Mukaddime,” şükür ki, neredeyse satırı satırına zihnime nakşolmuş halde. Ve bu muazzam tahlilde, Bediüzzaman ortaya koyduğu bu kaziyenin delili olarak, en başta günden güne yeni yeni alt basamaklara ayrışan pek çok bilim dalının varlığına dikkat çekiyor. “Fen ise, kavâid-i külliyeden ibarettir” derken, bir konuda ‘küllî kaideler’den söz edebilmenin istikrarlı bir işleyişin varlığını gerektirdiğine, dolayısıyla kâinata dair bunca bilim dalının varlığının ve üstelik onlara her geçen gün yenilerinin ekleniyor oluşunun da kâinatın tamamında ve her bir âleminde ‘intizamın’ varlığına delil olduğunu söylüyor. İntizam ise, kâinatta kaosun değil kozmosun, şerrin değil hayrın, bâtılın değil hakkın galip olduğunun delili...

Dolayısıyla, ‘ekonomi’ diye bir bilim dalı varsa eğer, bu, insanlık âlemindeki maddî alışverişlerin ve ‘maişet’ meselesinin de esasında bir küllî nizam dahilinde işlediğinin delili. Bu bilim dalının içinde, meselâ ‘para politikası’ diye bir alt disiplin mevcutsa, bu da, hayatın akışı içinde karşılaşılan dalgalanmalara karşı nasıl bir cevap geliştirileceğinin de bir ilmi olduğunu gösteriyor.

Ama öte tarafta, yine aynı bahiste, Bediüzzaman’ın dikkat çektiği bir vâkıa da var: Bazı şeyler var ki, onun işlediği düzenin külliyeti insan nazarının ufuk çizgisini aşıyor, o şeyler bu çizgiden çok daha geniş bir daireyi kapsayan bir intizam dahilinde işliyor. Ve işte burada, bu geniş daireyi kavrayamadığı ve oradaki düzeni göremediği için, ortada ‘kaotik’ bir durumun varlığına hükmedip telaşa kapılıyor insanoğlu. Meseleyi bütünüyle görebilmişse ‘herşey kontrolüm altında’ duygusuna kapılıp siyaset alanında firavunlaşma, ekonomi alanında ise karunlaşma eğilimine girdiği gibi; kontrol edemediği bir büyük dairenin varlığı sözkonusu olduğunda çözülüyor, dağılıyor.

Tıpkı, bugün ‘finansal kriz’den söz edilirken yaşandığı gibi...

Hani ‘kaos’ halinde de bir ‘düzen’in var olduğundan söz eden ‘kaos teorisi’nin meşhur bir misali var. Filan ülkedeki bir kelebeğin kanat çırpması, Büyük Okyanus’taki bir büyük kasırganın başlangıcı olabilir diye... Ekonomi alanında, bunun bir yansımasını tecrübe ediyoruz bugünlerde. Wall Street’te bir kârun taslağı öksürünce, bütün dünya ekonomisi sıtmaya tutulmuş gibi titremeye başlamış bulunuyor.

Çünkü, bugüne kadar, sadece bu kârun taslaklarının değil, bütün dünyanın bir şekilde inan(dırıl)dığı bir gerçek vardı: herşey onların kontrolü altında. O yüzden, meselâ Merrill Lynch veya bir başka finans kuruluşu, meselâ Türkiye’nin kredi notunu değerlendirmeye giriştiğinde, adamların nasıl da ince ileyip sık dokuduklarını, nasıl da ‘sıfır hata-sıfır risk’ şiarıyla çalıştıklarını, nasıl da herşeyi kontrolleri altında tuttuklarını düşünüp hayretlere düşüyor, hatta hayran kalıyorduk hepimiz... Ama gördük ki, bir yıl önce ona-buna not verenlerin elinde değilmiş herşey; ipler onların elinde değilmiş, hatta bir rüzgâr alıp onların kredisini sıfırlayabilirmiş, dünyayı haraca bağlayan yüzlerce milyar dolarlık bu devasa ‘faiz kapları’ da boşalabilirmiş...

Ucu masumlara değecek hiçbir gelişme beni memnun etmez. Henüz boyutları ortaya çıkmamış bu ‘finans kriz’e, özellikle de reel sektörü de etkileyecek bir ‘ekonomik kriz’e dönüşme riskini gözönüne aldığımda, ‘oh olsun’ nazarıyla bakamıyorum bu yüzden.

Ama öte yandan, bu finansal krizin, bugüne kadar “Biz kendi ilmimizle bunu edindik” iddiasıyla ortalıkta dolaşan, zamane firavunlarının iş arkadaşı zamane karunlarının karizmasının böyle keskin bir şekilde çizilmiş olmasının bütün dünyanın hayrına olduğunu umuyorum. ‘Herşey kontrolümüz altında’ görüntüsü altında, arttırdıkları ‘risk puanları’ ile nice ‘gelişmekte olan’ ülkeye daha yüksek faizle borç verip gerçekte o ülkelerin fakirlerinin elindeki ekmeği alanların hem ‘herşeyi bilmediği’ni, dolayısıyla hem de ‘herşeyin kontrolleri altında olmadığı’nı bütün dünya görmüş oldu çünkü...

Onların ufuklarının kuşatamadığı bu alanda ise, “Vallahu verâun muhît” sırrıyla birlikte “Rahmetî vesiat külle şey’in” hakikati tulû ediyor.

Umulur ki, o merhametsizlerin kuşatamadığı alanları rahmetiyle kuşatan Rabbü’l-âlemîn, kârunların çarklarının kırıldığı ve faturanın firavunlara yazıldığı bu ‘finans krizi’ni, dünyayı yutsa da doymayacak tekelci kapitalizmin yerini daha adil, daha insanî, daha merhametli bir ekonomik anlayışın önsözü kılsın...


Not: “Rahmetim herşeyi kuşatmıştır” mealindeki ikinci âyet, A’raf sûresinde (7:156) vahidiyet tecellisi genel bir hüküm olarak geçtiği gibi, Meryem sûresinde de İbrahim aleyhisselam “Rabbimin merhameti beni kuşatmıştır” diyerek (18:47) bu küllî kaidenin ehadiyet veçhesini ifşa etmektedir.

Allah’ın ilminin, hikmetinin, kudretinin her şeyi kuşattığına dair âyetler ise, manidardır, Kur’ân’da defaatle geçiyor. Meselâ, bkz. A’râf, 7:89, En’am, 6:80, Ra’d, 13:16, Nisa, 4:92, Zümer, 39:4, Fussılet, 41:54, Hucurat, 49:16, Tegabün, 64:11, Cin:72:28, Mücadile, 58:7, Tâ-hâ, 20:98. Bu tekrarların hikmetini düşünmeli...

  13.10.2008

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut