Kötülük problemini depremle birlikte yeniden düşünmek

Zeyneb Hafsa

BU PLATFORMDA daha önce kötülük/şer problemiyle ilgili bir yazı kaleme almıştım. Fakat mevzu depremle birlikte tekrar gündeme gelince yeni kaynaklarla yeni bir yazı yazmak istedim. Bu konuya “teodise” de deniyor. En yalın haliyle “teodise din felsefesinde kötülük ile mutlak iyi olan Tanrı kavramının nasıl bağdaştığını açıklama çabasına verilen isimdir.”

Yazıya geçmeden önce bir not düşmekte yarar görüyorum: eski zamanlarda kelam ve felsefenin alanına giren girift konuların bugün harc-ı alem hale gelip, tabiri caizse ayağa düşürülüp, bilgili-bilgisiz herkes tarafından hemen her platformda tartışılmasını uygun görmüyorum. Nasıl ki tıp alanında uzmanlık gerektiren konularda herkes çıkıp fikir beyan edemiyorsa dinî alanda (Arapça dilbigisi gibi) uzmanlık gerektiren bir konuda da (örneğin kader mevzusu, teodise gibi) 7’den 70’e herkesin kolayca çıkıp tartışması çok uygun olmasa gerek. Hele günümüzde yapılan tartışmaların pek çoğu, derinlemesine okuma ve araştırmaya değil de gelişigüzel bir kaç bilgi kırıntısına ve insanın kutsadığı ama aslında çok kısıtlı olan aklına dayanıyorken… Üstelik bu konular insanların -Allah korusun- dinlerini, imanlarını tehdit altına alma konumuna gelmişken… Hatta işi belli bir derece bilenlerin dahi bunu herkesin önünde tartışması da çok uygun değil gibi geliyor bana zira herkesin neyi ne kadar anlayacağı belli değil. Tabi ki kendimi de bu notun kapsamına alıyorum. Bu sebeple bu yazıda kendi fikirlerime değil, bazı ehil gördüklerimin fikirlerine yer vermeye çalışacağım. İnşallah istifadeli olur.

Konuya dair bir video serisi

Bu yazıda özellikle yer vermek istediğim kaynak, Mehmet Yalçın ile Altay Cem Meriç arasında geçen 3 bölümlük video serisi… Konuya dair hazırlanan videolarda öne çıkan hususları şöyle özetleyebilirim (parantez içi ifadeler doğrudan şahsıma aittir):

(Müslümanlarca sıkça dile getirilen ve karşıt argüman olarak kullanılan) “Kötülüğü Allah yaratmıyor” yani “insan yapıyor” iddiası doğru değildir zira bu, haşa, Allah’ın yaratma gücünün dışında bir şeylerin var olduğu anlamına gelirdi. O halde durumu anlamak adına öncelikle, kötülüğün tespiti nasıl olmalıdır diye sormak lazım. Örneğin, çoğunluğun dediği midir? Çoğunluğun dediği ise mesela kendi döneminde Hitler’in Nazi Almanyası kötü kabul edilmiyordu çoğunluk tarafından. O halde kötülüğün tespiti göreceli midir? Eğer öyleyse bu durum göreceli bir ahlaka yol açar ki göreceli ahlak, ahlakın yokluğu demektir. Nitekim Platon sofistlere bu yüzden karşı çıkıyordu. Nietzsche de nihilizme bu yüzden kaymıştı. Dolayısıyla her şeyden önce kötülüğün ne olduğunu belirtmek gerekir ki görüldüğü üzere bu hiç kolay bir iş değildir.

İkinci olarak ilkiyle bağlantılı bir şekilde, burada bir kavram-mantık hatası vardır zira kötülüğün ne olduğu üzerinde anlaşılmadan “kötülük neden var?” demek bir hatadır. Çünkü bu soru ancak kötülük üzerinde anlaşırsak cevaplanabilir. Diyelim ki bu kavramın oturtulması söz konusu oldu. Ardından buna karşı yöneltilecek soru şudur: “Size göre mesela hangi hayat olursa kötülük olmayan hayattır? Acıkmanın, baş ağrısının vs. olmadığı bir dünya mı? Hatta özlemenin olmadığı bir dünya mı?” Çünkü özlem dahi can acıtan bir şeydir. O halde kötülük olarak algılanabilir kimilerince. Fakat bu ve benzerlerinin olmadığı bir hayat zaten cennet isteğidir. Nimetin sona ermesi de elemdir mesela. Bakacak olursanız o da bir kötülüktür! Fakat yine nimetin hiç kesilmemesini istemek de cenneti istemek gibidir. O halde kötü ile iyi arasında siyah-beyaz ilişkisi değil, bir skala vardır. Ki insanlara cennet bile verilse bu dünyada, bu defa da Allah’a muhtacız deyip bu da kötü diyebilirler! Hatta yeri geldiğinde imtihanın çeşitliliğine bile itiraz edilebilir ve farklılıklar bile kötü anlaşılabilir. Mesela siyah saçlı biri için sarışın olmamak bir kötülük olarak algılanabilir. Netice itibariyle, dünya hayatında en ufağından büyüğüne, sıfır “kötülük” olması mümkün gözükmemektedir. Çünkü burası cennet değildir (Birileri çıkıp bu noktada “cennet olsa idi burası” diyebilir ama o zaman insanın iradesinin, kulluğunun ve gelişmesinin bir anlamı olmazdı).

Bu son bahisle bağlantılı olarak, müslümanlar için kötülük problemi olmamasının sebebi, Allah’ın zaten dünyada neler olacağını baştan söylemesidir. Allah Kur’ân’da mealen diyor ki: “Korkutarak, mal ve canlardan eksilterek yaşatacağım. Ama bu kötü değil. Bir üst seviyeye geçebilmenin vesilesidir bu.” Ki zaten hayat burada bitmiyor. Devamında ahiret var. Dünya, henüz bitmemiş bir maç gibidir. Üstelik geneline bakılınca uzunluk açısından hiç de ehemmiyeti olmayan bir süreçtir dünya hayatı. Zira sonsuzun yanında sayılı olanın hükmü yoktur. Nitekim bir hadiste şöyle buyrulur: “Ömrü boyunca kötülük yaşamış biri cennete girer, sorulur hiç kötülük yaşadın mı, hayır der.” Dolayısıyla, geniş perspektiften bakılınca dünyanın cennet olmaması can acıtmamalıdır.

Yukarıda parantez içinde bahsi geçen özgür irade meselesi, kötülük problemine verilecek cevaplardan biridir yalnızca. Özgür irade, imtihan için gereklidir. Özgür iradenin bir sonucu da kötülük yapabilmektir. Bazıları bu noktada, haşa, kendilerini Allah yerine koyup kendileri Allah olsa bu dünyayı ve insanı nasıl yaratacakları hususunda ahkam kesebilmektedir. Onlara şöyle sormak lazım: “Daha önce Allah’ı mı gördün, Allah mı oldun ki böyle yaratırdım vs. diyebiliyorsun?” (Bu hususta bir film geliyor aklıma. Bütün aksaklıklarıyla beraber, Tanrı olmanın bizim için ne kadar zor olabileceğini anlatan Bruce Almighty filmi… Bu filmin özellikle Tanrı-dua ilişkisi kısmı, dualara icabet etmenin dahi bizim için ne kadar zor bir şey olduğunu daha iyi anlamama vesile olmuştu.)

İlaveten, parçada kötü görünen bir şey, bütünde iyi olabilir. Örneğin, çocuğa acı ilaç vermek gibi. Nitekim dünyadaki olayların künhüne vâkıf değiliz. Örneğin, babası Hz. Yusuf’u seviyor ama Yusuf (a.s.) sonra kuyuya atılıyor ki bu kötü gibi duruyor. Saraya giriyor, iyi gibi ama iftiraya uğruyor kötüye dönüyor durumu. Yani biz hayatı o kadar kesikli yaşayıp görebiliyoruz ki filmin sonunu görmeden neyin iyi, neyin kötü olduğuna da karar veremiyoruz. Bu sebeple, örneğin bir suç işlendiğinde, o suça karşılık olarak 5 dk sonra ya da 5 yıl sonra ceza verilmesiyle ahirette ceza verilmesi arasında aslında bir fark yoktur. Çünkü Allah’ın zaman kısıtı yoktur! Allah için her bir olay aynı anda olup bitmektedir (Kanaatimce kötülük problemine dair temel yanılgılardan birini Allah’ı zamanlı düşünmeye çalışmamız oluşturmakta.)

Kötülük nisbȋ/ârızȋ anlamda olsa bile amaca mebnȋdir, örneğin kötülük hiç olmasa iyilik anlaşılmazdı. İyilik denince ne kastedildiği sorulduğunda “fakirlere yardım” deniyor mesela. Oysa, demek ki fakirler olacak ki yardım edilip iyilik edilebilsin. Yani iyilik olması için kötülüğün olması gerekiyor demek ki.

Çocuğu ölen bir kadına -ki bu da dışarıdan bakınca kötü gibi gözüken bir şeydir- ne söylenebilir acısını dindirmek için? Böyle bir durumu ancak din ve yaratıcı inancı teselli edebilir. Yani bu ikisi faydalıdır. Bir şeyin faydalı olduğu hatalı olduğunu göstermez ayrıca. Nitekim insan herhangi bir anlama sahip olmayınca acısı artar. Nazi Almanyası toplama kamplarında bir tutuklu olan Viktor Frankl’ın yaşadıkları ve geliştirdiği logoterapi tamamen buna dayalıdır.

Buraya kadar öne sürülen karşıt argümanlara, düşünülerek daha pek çoğu eklenebilir ama meramı anlatıp genel çerçeveyi sunmak adına sanırım bunlar kafi gelecektir.

Yeni bir kitap

Bu yazıyı kaleme alırken konuya dair bazı kitap önerilerini de eklemek istedim ancak araştırdığımda gördüm ki piyasada konuya dair pek çok kitap mevcut. Bunların bir kısmı İslam tarihinde kötülük problemine yaklaşıma dairken bir kısmı hıristiyan bakış açısından açıklamalara odaklı. Ben de derinlemesine incelemeden kitap tavsiyesinde bulunmaktan ziyade Said Nursi ve kötülük problemiyle ilgili bir kitaba değinip yazıyı bitireyim. Kitabın yazarı Hamdi Yalçın’ın, Said Nursi’de Kötülük Problemi adını verdiği kitabı 2022 tarihinde Son Çağ Yayınları’ndan çıkmış. Bu kitap da ayrıca okunup değerlendirmelere eklenebilir.

  05.05.2023

© 2021 karakalem.net, Zeyneb Hafsa



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut