NELER GELMEZDİ NELER...

"ZALİM ZULMEDER, kader adalet eder." Bediüzzaman

İslam âlimlerinin üzerinde ittifak ettiği bir konudur "salih amel" esasları. İmandan sonraki en hayati meseledir. (1) Genel bir ifadeyle; Allah rızasına uygun hayırlı ameller işlemek, günahlardan kaçınmaya çalışmak, maddi ve manevi kul haklarını korumak..vs olarak özetlenebilen 'amel-i salih' konusu, içimizin yandığı, ciğerimizin parçalandığı şu zaman diliminde, sanıyorum en dikkat etmediğimiz hakikat olarak karşımızda duruyor. Şu can yakan hesabı soruyor: Bu ülkede herkes sorunlu çünkü herkes sorumlu..

İmandan sonraki bu en hayati konu, maalesef hayatlarımıza mâl olmuş gibi duruyor. 'Maddi ve manevi hukuk-u ibada (kul hakkına) tecavüz etmemekle, hukukullahı ifa etmekten ibaret' (2) olan salih amel, bizlere mânen diyor ki; eğer kul hakkına tecavüz ederseniz, yaptığınız iş döner bumerang gibi sizi yere serer, yerle bir eder.

Coğrafya kaderdir derler, yadsınamaz gerçekliklerimiz bulunuyor. Deprem kuşağında yaşıyor oluşumuz Allah'ın takdiridir, bizim için mukadderdir. Fakat bu tek başına yeterli değildir. Jeolojik bilimler, mühendislik bilimleri, mimari projeler, gözardı edemeyeceğimiz gerçekliklerdir. Bu meyanda, o ilimlere dair pek çok açıklamalara muhatap olduk. Haklı olarak kimimiz, 'altımız çürük ondan oldu' diyor. Kimimiz 'üstümüz çürük ondan oldu' diyor. Görünen o ki; asıl içimiz çürüdüğü için bu işler başımıza geldi. İnsan unsurunun merkezde bulunduğu hazırlık şartları tamam olunca, maalesef deprem şaikası üzerimizde patladı. Allah (cc), depremi vermeyebilirdi veya geciktirebilirdi veya başka memleketlerde olduğu gibi hafif atlatabilirdik. Ama olmadı. Depreme dayanıklı insanlar yetiştiremediğimiz için, depremin altında yittik, gittik.

Depreme dayanıklı insan; salih amel işleyen kişidir, kul hakkı yemeyendir, üç günlük dünya için haksız kazanç peşinde koşmayandır, Allah'tan korkan kuldan utanan adamdır, elindeki yetkiyi kötüye kullanmayan ahlaklı insandır.

Bu büyük musibet bir kez daha gösterdi ki, salih ameldeki olmazsa olmaz mesele, kul hakkına tecavüz etmemektir. Unutmayalım ki, insanın cehennemi diğer insandır.

İnsan şu kıyası da yapmadan duramıyor; bu coğrafyada şayet Japonlar yaşasaydı, kimbilir başlarına neler gelmezdi neler...


Dip Notlar:

(1) Bugünlerde Kur'an-ı Hakîm'in nazarında imandan sonra en ziyade esas tutulan takva ve amel-i sâlih esaslarını düşündüm. Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek; ve amel-i sâlih, emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def'-i şer, celb-i nef'a racih olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan def'-i mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüchaniyet kesbetmiş. Bu zamanda tahribat ve menfî cereyan dehşetlendiği için, takva bu tahribata karşı en büyük esastır. Farzlarını yapan, kebireleri işlemeyen, kurtulur. Böyle kebair-i azîme içinde amel-i sâlihin ihlasla muvaffakıyeti pek azdır. Hem az bir amel-i sâlih, bu ağır şerait içinde çok hükmündedir. Hem takva içinde bir nevi amel-i sâlih var. Çünki bir haramın terki vâcibdir. Bir vâcibi işlemek, çok sünnetlere mukabil sevabı var. Takva, böyle zamanlarda, binler günahın tehacümünde bir tek içtinab, az bir amelle, yüzer günah terkinde, yüzer vâcib işlenmiş oluyor. Bu ehemmiyetli nokta niyetiyle, takva nâmıyla ve günahtan kaçınmak kasdıyla, menfî ibadetten gelen ehemmiyetli a'mal-i sâlihadır.

Kastamonu Lahikası/27.mektuptan/sy, 148

(2) "İmana ait bilgilerden sonra en lâzım ve en mühim a'mal-i sâlihadır. Sâlih amel ise, maddî ve manevî hukuk-u ibada tecavüz etmemekle, hukukullahı da bihakkın îfa etmekten ibarettir."

Mesnevi-i Nuriye/Zeyl-ül Hubab/sy, 115

  21.02.2023

© 2021 karakalem.net, Aykut Tanrıkulu



© 2000-2021 Karakalem Yayıncılık Ltd. Şti.
Tel: (0212) 511 7141  GSM: (0543) 904 6015
E-mail: karakalem@karakalem.net
Program & tasarım: Orhan Aykut