“BEDİÜZZAMAN HAYATINI BAŞTAN SONA KUR’AN’A ADAMIŞTIR - 1”

Metin Karabaşoğlu ile söyleşi

on5yirmi5.com haber sitesi, 17 Aralık operasyonuyla birlikte yeniden masaya yatırılan Fethullah Gülen hareketiyle ilgili merak edilen soruları Editörümüz Metin Karabaşoğlu'na yöneltti. Kendisi ile yapılan söyleşiyi yayınlıyoruz.


GÜLEN HAREKETİNDE MERKEZDE RİSALE-İ NUR DEĞİL, FETHULLAH GÜLEN VAR

17 Aralık operasyonu tüm Türkiye, ama özellikle de İslami cemaatler için büyük bir tartışma ve kırılmanın önünü açtı. Zaman zaman sert eleştirilerle gündeme gelse dahi Fethullah Gülen Hareketi’ne başta Risale-i Nur bağlı kalarak dini hizmetler yapan cemaatler olmak üzere, diğer dini cemaatler ve STK’lardan sert tepkiler geldi. Bir anda Fethullah Gülen’in hem Risale-i Nur hizmeti içerisindeki konumu, hem de İslami cemaatlerle olan ilişkileri masaya yatırıldı. Fethullah Gülen’in 28 Şubat’ta aldığı tavır ve verdiği demeçler yeniden tartışıldı. Gülen hareketinin siyasetle ve özelde AK Parti ile olan ilişkisi de bundan nasibini aldı.

Ne olmuştu da Mavi Marmara ile başlayan 7 Şubat MİT krizi ve dershanelerle zirve yapan ayrışma 17 Aralık gibi yolsuzluk kılıfında bir darbe girişimini gündeme getirmişti?

Bu sorunun cevabı aslında çok daha derinlerde aranmal. Belki de, geçmişe Fethullah Gülen hareketinin başlangıcına kadar gitmek gerekiyor.

Biz de bu konuları Fethullah Gülen hareketini ve Risale-i Nur cemaatlerini yakından tanıyan, kendisi de bir Risale-i Nur talebesi olan Yazar Metin Karabaşoğlu ile konuştuk.

Metin Karabaşoğlu, bize Bediüzzaman Said Nursi’nin Kur’an hizmeti ve Risale-i Nur hizmetinden Nur cemaatlerine, Fethullah Gülen’in kişisel özelliklerinden ona bağlı yapının karakteristik özelliklerine ve Gülen hareketi ile AK Parti ve siyaset ilişkisi üzerine önemli şeyler anlattı. 17 Aralık sonrası değil, ondan daha önce kitaplarına Gülen hareketine bağlı N-T tarafından ambargo uygulanmış olan Metin Karabaşoğlu’nun çok önemli tespitlerinin yer aldığı bu röportajla sizleri başbaşa bırakıyoruz.

BEDİÜZZAMAN HAYATINI BAŞTAN SONA KUR’AN’A ADAMIŞTIR

Bediüzzaman Said Nursi’nin Kur’an’a ve İslam’a hizmet çalışmaları ve yöntemi hakkında neler söylersiniz?

Bediüzzaman daha 18-20 yaşlarında “hayatımın birinci gayesi Kur’an’ın sönmez ve söndürülemez bir nur olduğunu göstermek bildim” der. Baştan sona hayatını Kur’an’a adamış, Kur’an’ın hakikatini ispata adamış ve Müslümanların Kur’an’la muhatabiyetlerinin olması gereken noktada gerçekleşmesine kendini adamış bir insan olarak görüyoruz Bediüzzaman’ı. Bu anlamda ‘Eski Said’den ‘Yeni Said’e Bediüzzaman’ın bütün bir hayatını Kur’an ve iman hizmetine adamış bir insan olarak görüyoruz.

‘Eski Said’den ‘Yeni Said’e farklılık var mı? Var. ‘Eski Said’ neticede Osmanlı döneminin şartlarında yaşadı. Osmanlı da neticede İslam’ı kendisinin merkezine yerleştirir. Uygulamada aksaklıklar olur, şu olur bu olur, ama şer’-i şerifi neticede devletin merkezine yerleştiren bir yapı, böyle bir devlet. O günün şartlarında Bediüzzaman’ın dine hizmet, Kur’an’a hizmet metodu ile Kemalizm’in hakim olduğu ‘Yeni Said’ döneminde, seküler bir zihniyetin devletin bütün kademelerine hakim olduğu bir zamanda geliştirdiği Kur’an hizmeti arasında metodik bir fark var.

Mesela, ‘Eski Said’de siyaset ile temasın daha yakın ve sıcak olduğunu görürüz, ‘Yeni Said’ döneminde de habersizlik, apolitiklik anlamında siyasetin dışında olmak yoktur. Dolayısıyla Bediüzzaman hiçbir zaman neyin olup bittiğinden habersiz olduğu için siyasi güçler tarafından yönetilmeye, yönlendirilmeye müsait bir apolitiklik içerisinde olmamıştır. Ama Kemalizm’e karşı mücadelede doğrudan siyaset üzerinden ilerlemenin, yol almanın mümkün olmadığını gördüğü için orada iman hakikatlerine yönelik şüphelere cevap veren, Müslümanlarla Kur’an arasındaki ilişkinin dışarıdan gelen her türlü saldırıya rağmen sağlam bir şekilde muhafazasını hedefleyen bir hizmet faaliyetini başlatmıştır, ki Risale-i Nur dediğimiz külliyat da bunun bir mücessem hali, bir meyvesi olarak karşımızda duruyor. Bu süreç içerisinde Bediüzzaman’ın bir kişi olarak imana ve Kur’an’a hizmet mücadelesi ve çabasının, süreç içerisinde o kişiyi aşıp etrafında bir kitleyi oluşturduğunu ve dolayısıyla zaman içerisinde ‘hareket’e dönüşen bir çizgide ilerlediğini görüyoruz.

FOTOĞRAFLAR: SEDAT ÖZKÖMEÇ

RİSALE-İ NUR HİZMETİ ÜMMET YEKÛNUNDAN BAĞIMSIZ BİR ÇERÇEVEYE OTURMAMIŞTIR

Bediüzzaman, Risale-i Nur hizmetini ümmet yekûnundan bağımsız, kendisini ümmet yekûnu üzerinde daha yukarı bir pozisyonda gören, kendini kurtarıcı ve ümmeti de kurtarılmaya muhtaç olarak gören bir çerçeve içerisine oluşturtmamıştır. Bunu birçok yerde görürüz. Ben özellikle 24. Söz ve İhlas Risalesi ve 21. Lem’a’ların bunu en güçlü şekilde ortaya koyduğunu düşünüyorum.

Benim gördüğüm kadarıyla şöyle; Bediüzzaman’ın dünyasında Allah’ın dinine hizmet, tek bir kişinin, tek bir grubun, tek bir tarikatın, tek bir cemaatin ve tek bir alimin ya da alimler topluluğunun eline, tekeline, inhisarına bırakılmayacak kadar büyük, külli ve çok farklı vecheleri olan bir şey. Dolayısıyla Bediüzzaman Risale-i Nur’u yazarken, hakikatin tek başına taşıyıcılığı iddiasıyla yazmadığı gibi, Risale-i Nur hizmetini hakikate hizmet eden tek yol ve tek metod olarak düşünmüyor, kurgulamıyor ve sunmuyor. Kendince müminler, Müslümanlar arasında bir iş bölümü olduğunu düşünüyor, hepsi ayrı tarzlarda gidiyor olsalar da neticede aynı gayeye hizmet ediyorlar diye düşünüyor.

Peki hepsi aynı tarzda hizmet etmeliler mi? Bediüzzaman’a göre hayır, hepsi aynı tarzda hizmet etmemeliler. Çünkü bir organizma olarak düşünürsek, bu şunun gibidir; vücudun içerisinde başın, kolun, gövdenin, hepsinin yeri ayrıdır. Kalbin dokusu ile akciğerin dokusu, kaval kemiğinin ve karaciğerin dokusu birbirine benzemez. Hepsi o farklılıkları içerisinde bütüne hizmet ederler. Dolayısıyla Allah’ın dinine hizmette de böyle bir çeşitlilik ve çokluk ve bu çokluk içerisinde de bir orkestrasyon, bir uyum, bir bütünlük olur. Bediüzzaman, bu çerçevede Risale-i Nur hizmetini var olan hizmet metodları içerisinde ortaya çıkan yeni bir ihtiyaç olarak görüyor. Özellikle modern, seküler tehdit ve onun bu ülkede Kemalizm suretinde sistemli, resmi bir formata bürünmesi üzerine bu koldan gelen imana dair sorular ve şüphelere cevap vermenin yanısıra; geleneksel dini öğrenme kanallarının; medreselerin, tekke ve zaviyelerin kapatıldığı bir zamanda Müslümanların marifetullahla hemhal oluşlarını, Rablerini hakkıyla tanımalarını mümkün kılacak bir metod sunmaya çalışıyor. Hangi yerde, hangi zamanda olurlarsa olsunlar, bir mekana, bir kuruma ihtiyaç bırakmadan bu temaslarını muhafaza etmek üzere Risale-i Nur hizmetini konuşlandırdığını görüyoruz.

-Devam edecek.


* Bu söyleşi ilk kez on5yirmi5.com haber sitesinde yayınlanmıştır.

  27.02.2014

© 2021 karakalem.net, Metin Karabaşoğlu ile söyleşi