‘Araştırma’nın dayanılmaz hafifliği

Zeyneb Hafsa

Hani edebiyatçılara dair ‘edebiyat için edebiyat yapanlar’ ve ‘insan/toplum için edebiyat yapanlar’ diye bir ayrımdan bahsedilir ya fark ettim ki benzeri bir ayrım araştırmacılar için de yapılabilir: bir tarafta ‘araştırma için araştırma yapanlar’, diğer tarafta ise ‘toplum/insan için araştırma yapanlar.’


EVET, BİLİYORUM. TÜRKİYE’DE ŞU ANDA hemen her yerde ve hemen herkes tarafından tartışılan bir mevzu var. Yurt dışında yaşıyor olmanın özrü ile kendimi bu tartışmanın dışında tutarak eğitim meselesine dâhil bir başka hususta, ‘araştırma’ hususunda yazmak istiyorum.

Araştırmanın felsefesi

‘Araştırma’dan kasdımız, herhangi bir kuruluş bünyesinde kişi ya da gruplarca bu terim altında yürütülen her türlü eylemdir. Bu hususun bu aralar zihnimi meşgul ediyor oluşu, bulunduğum şehirdeki üniversitenin ekonomi bölümünde gerçekleştirilen bir doktora tezi sunumu sırasında jüri üyelerinin ısrarla sorduğu şu soruya binaen: “Yapmış olduğun ve çoklukla ampirik yönteme dayalı bu araştırma neticesinde ne bulmuş oldun? Yani herhangi bir kuruluş ya da kişi bundan ne şekilde faydalanabilir?”

Bu sorunun ısrarla sorulmasına sebep, tezi sunan şahsın, araştırdığı konuya binaen kanı belirten her tür yorumdan kaçınması idi. Yukarıdaki sorular ise aslında onun araştırmaya bakışını anlamaya yönelik felsefi sorgulama amacını taşıyordu. Cevaplarından anladığım kadarıyla sadece var olanı ortaya koymak amacını güdüyordu tez sahibi kişi.

Hani edebiyatçılara dair ‘edebiyat için edebiyat yapanlar’ ve ‘insan/toplum için edebiyat yapanlar’ diye bir ayrımdan bahsedilir ya fark ettim ki benzeri bir ayrım araştırmacılar için de yapılabilir: bir tarafta ‘araştırma için araştırma yapanlar’, diğer tarafta ise ‘toplum/insan için araştırma yapanlar.’ Tezin sahibi kesinlikle ilk gruba dâhildi.

Araştırmanın amacı

Elbette ki kişi safını seçmekte serbestti ve layığınca yerine getirildiği takdirde araştırmasının kabul edilmemesi söz konusu değildi. Lakin jüri üyelerini ve beni rahatsız eden bir husus vardı. Kuru kalıyordu bu tarz bir çalışma. ‘Bunu şu açıdan ele alınca böyledir,’ deyip bir kenara çekiliyordu zira araştırmayı yapan kişi.

Oysa araştırma dediğin bir şeyin iyi/olumlu/etkin tarafını ve dahi kötü/olumsuz/yararsız tarafını ortaya koyup ilkinin artması, ikincisinin ise azaltılması yönünde öneriler sunan bir yapıda olunca asıl anlamına bürünmüş olmuyor muydu? Özellikle de söz konusu araştırma alanı ekonomi ise.

Araştırma ve bilme arası ilişki

Kabul ediyorum, bir şeyleri araştırıp bilmenin dayanılmaz bir hafifliği var. Fıtrata dayanan bir şey olsa gerek bu. Nitekim ‘Nasıl Bir Kişisel Gelişim?’ başlıklı yazımızda dile getirdiğimiz üzere, insana dair ilk bahsedilen özelliktir öğrene(bilme) özelliği. Fakat insanın araştırması neticesi bilinen şeye dair bazı özellikler mevcut olmalıdır.

Örneğin bilginin, bilinenle amel etme ve bilinen şeyi salık verme (o şey iyi ise) ya da ondan çekindirme (o şey kötü ise) sorumluluğunu yüklemesi gibi. İşte bu sebeple, kendim de dâhil tüm (potansiyel) araştırmacılara her şeyden önce işin felsefesi ve amacını düşünmelerini tavsiye ediyorum. Nacizane.

  6.12.2013

© 2021 karakalem.net, Zeyneb Hafsa