Ciddiyet sünnettir

Abdullah Taha Orhan

Ciddiyet kaderimizdir, Cenab-ı hakkın kainatta gözettiği sünnetullahından ve O’nun sevgili Rasulü’nün, âl ve ashabı aracılığıyla bizlere bıraktığı sünnet-i seniyyesindendir.


AMERİKALI BİR ARKADAŞIMIN DAVETİNE İCABET etmek üzere evine, ailesine misafir olmuştum bir zamanlar. Benim için çok değişik bir tecrübeydi. İlk defa bir Amerikalı ailenin ev halini görmüş olacaktım.

Dindar bir Hristiyan olan arkadaşımın duasıyla, Allah’a şükrederek başladık yemeğe. Ardından tanışmalar ve biraz sohbet.

O akşam boyu hissettiğim en yoğun şey şu olmuştu: Amerikan filmlerinde sunulan hayatlar, ev ve aile hayatları “gerçek”miş.

Kendimi bir film setinde gibi hissetmiştim o akşam. O akşamın benim açımdan en ilginç yanlarından biriyse, arkadaşımın ellili yaşlardaki babasının içine düştüğü gençlik kompleksine şahit olmaktı. Fiziği ve giyim kuşamıyla gençliğini asla kaybetmek istemediğini haykırıyordu sanki. Nitekim sonrasında sözlerinden de anladık bunu.

Bunun bir uzantısı olarak belki de, hayatımda hiç duymadığım kadar derin ve uzun kahkahaları bu adamcağızdan işittim o akşam. İnanılmaz geliyordu bana, ellili yaşlarında biri nasıl olur da böyle gülebilirdi ki?

Bu bana ilkin Efendimiz aleyhissalatuvesselam’ın tebessümü sadaka olarak niteleyip, tebessümü yüzünden eksik etmemesine karşın asla kahkaha atmayışını düşündürdü.

Ardından Bediüzzaman’ın ciddiyet üzerine söylediklerini düşünmüştüm.

Özellikle İşaratü’l-i’câz’ı ilk okuduğumda beni en çok etkileyen noktalardan biri Bediüzzaman’ın nübüvvet bahsinde sıdk ve ciddiyete verdiği önem olmuştu. Öyle ki Cenab-ı Hakk’ın sıfatlarından biri olarak zikrediliyor ve ahiretin delili olarak gösteriliyordu ciddiyet.

Ciddiyet ve sıdk, bir bütünün parçaları

Bakara suresinin dördüncü ayetinin sonunda yer alan “ve bi’l-ahireti hum yûkinûn” cümlesinin tefsirinde Bediüzzaman şöyle bahsediyordu ciddiyetten:

Sâni-i Hakîm, her şeyde en kısa yolu, en yakın ciheti, en güzel ve en hafif sureti ihtiyar etmiştir. Bu ihtiyar, kâinatta abesiyetin bulunmadığına delâlet eder. Bu ise ciddiyete delâlet eder. Ciddiyet ise, saadet-i ebediyenin gelmesiyle olur; yoksa bu varlık adem sayılır ve her şey abesiyete tehavvül eder.

Yine aynı eserin nübüvvete dair bölümünde ise, Bakara suresinin yirmi üçüncü ayetinin tefsiri sadedinde ciddiyet, nübüvetin bir delili olarak zikrediliyor:

Ahlâk-ı âliyeyi ve yüksek huyları hakikate yapıştıran ve o ahlâkı daima yaşattıran, ciddiyet ile sıdktır.

Benzer bir cümle Muhakemat’ta şu şekilde yer alıyor:

Ahlâk-ı âliyenin, hakikatin zeminiyle olan rabıta-i ittisali ciddiyettir. Ve deveran-ı dem gibi hayatlarını idame eden ve imtizaçlarından tevellüd eden haysiyete kuvvet veren, heyet-i mecmuasına intizam veren yalnız sıdktır. Evet, şu rabıta olan sıdk ve ciddiyet kesildiği anda o ahlâk-ı âliye kurur ve hebâen gidiyor.

Bu iki eserden ve Bediüzzaman’ın ciddiyetten bahsettiği diğer yerlerden anlayabildiğimiz kadarıyla ciddiyet Bediüzzaman’ın kainat ve Kur’an tefekküründe önemli bir yerde duruyor.

Çoğunlukla sıdkla birlikte zikrediyor Bediüzzaman ciddiyeti. Sıdk ve ciddiyeti, en mühim iman esaslarının delilleri olarak gösteriyor. Efendimiz aleyhissalatuvesselam’ın en birinci sahabisinin, en yakın dostunun Ebu Bekir “es-sıddîk” olması da bu açıdan manidar. İşte Ebu Bekir radiyallahuanh başta olmak üzere tüm sahabiler, sıdk ve ciddiyet sahibiydiler. Rasulullaha, Kur’ana ve davalarına bu bağlarla kopmaz şekilde bağlanmışlardı.

“Her yer Amerika olmuş”

Başta anlatmaya çalıştığım hadiseye geri dönersek, ne yazık ki artık o “gerçek” olan Amerikan hayatı aslında çok da uzağımızda değil.

Bir şeyh tebliğ niyetiyle Mısır’dan Amerika’ya giderken, bu ayrılığa çok üzülen müridlerinden biri oranın küfür diyarı olduğunu söyleyip gitmemesini rica ediyor şeyhinden. Şeyhin verdiği cevapsa gerçekten ibretlik: “Evladım, her yer Amerika olmuş, görmüyor musun?”

Evet, Amerika artık yanı başımızda ve maalesef Batılı hayat tarzı bizi ciddiyetten uzak, kainatla ve hayatla günübirlik ve hoyrat bir şekilde kotarılan bir ilişki biçimini salık veriyor.

Ciddiyetin yitip gittiği, çocukluk ve gençlik yaşının iyice ilerlediği, olgunlaşmanınsa çok çok ileri yaşlara ertelendiği, yaşlıların dahi gençlikten bir türlü vazgeçemeyip ciddiyeti yakalayamadıkları çağımızda ciddiyeti bireysel ve toplumsal hayatımızda ikame edebilmek için yeniden bir durup düşünmemiz gerekiyor.

Çünkü ciddiyet kaderimizdir, Bediüzzaman’ın da işaret etmeye çalıştığı gibi Cenab-ı Hakk’ın kainatta gözettiği sünnetullahından ve O’nun sevgili Rasulü’nün, âl ve ashabı aracılığıyla bizlere bıraktığı sünnet-i seniyyesindendir.

  2.12.2013

© 2021 karakalem.net, Abdullah Taha Orhan