Mevhûm kerîm ve el-Kerîm

Abdullah Taha Orhan

Evet insan Kerîm Rabbini unuttu. Çünkü kendini kerîm sandı, El-Kerîm'i unuttu. İbn Ataullah el-İskenderî'nin dediği gibi “insanı vehim kadar yöneten bir şey yok”. Bu vehim insanı ebedî helâkete götürse bile...


İNFİTAR SURESİ, İNŞİKAK VE TEKVİR sureleriyle birlikte kıyamet günü tasvirlerinin dehşeti açısından insanda en çok haşyet uyandıran surelerin başlarında gelir hiç kuşkusuz.

O gün, yıldızlar saçılacak, denizler kaynayacak, kabirler içlerindekini dışarı fırlatacaklardır. 19 ayetlik bu kısa ama uzun surenin sonunda da o gün, kimsenin kimseye bir faydasının olamayacağını, sadece ama sadece kendi sözünün geçerli olacağını ferman buyurur alemler rabbi.

Bu 19 ayet içinde beni en çok düşündüren ve dehşete düşüren surenin altıncı ayeti olmuştur hep:

يَا أَيُّهَا الْإِنسَانُ مَا غَرَّكَ بِرَبِّكَ الْكَرِيمِ

"Ey insan! Sana Kerîm rabbini unutturan ne?"

Vehim ve hakikat

Evet, insan Kerîm Rabbini unuttu. Çünkü kendini kerîm sandı, El-Kerîm'i unuttu. Keremin kendinden olduğunu vehmetti, hakiki kerem sahibini unuttu. İbn Ataullah el-İskenderî'nin dediği gibi “insanı vehim kadar yöneten bir şey yok”. Bu vehim insanı ebedi helâkete götürse bile...

Türkçede kendini beğenmişlik anlamında kullanılan “gurur” kelimesi aslında Arapça aldanış manasına geliyor. Bu ayette geçen fiil ise işte bu “gurur” masdarının kökü olan fiil, yani aldanmak.

Arapça “gurur”un Türkçede kazandığı anlam, aslında aldanışın temel sebebini işaretliyor: kendini beğenmek. Bu ayette de ifade edilen aldanışın ana kaynağı işte bu kendini beğenmişlik halidir gibi geliyor bana hep.

Neredeyse tüm manevi hastalıkların temelinde yatan enaniyet, bu büyük aldanışın da baş müsebbibi olarak kendini gösteriyor.

İnsan kendini kerîm sanıyor, kendinde görünen kerem sıfatının kaynağının yine kendi olduğunu vehmediyor ve asıl Kerîm olan rabbini unutuyor.

Kerîm, Rahmân, Rahîm, Rezzâk, Kâdir...

Bu sadece kerem sıfatı için böyle değil tabi. Diğer tüm ilâhî sıfatlar için bunu söyleyebilir, hatta ayeti şöyle de okuyabiliriz:

"Ya eyyuhe'l-insanu ma ğarrake bi Rabbike'r-Rahman" ya da

"Ya eyyuhe'l-insanu ma ğarrake bi Rabbike'r-Rahim" veya

"Ya eyyuhe'l-insanu ma ğarrake bi Rabbike'r-Rezzâk" ilâahir...

İşte insan ne zamanki enesinde Kerem, Rahmet, rızık vericilik vehmetti; o zaman Kerîm, Rahîm, Rezzâk rabbini unuttu.

Çözümse, elbette tevhîdde.

La ilahe illallah, la rahmane illallah, la rahime illallah, la kerîme illallah, la hâlıka illallah, la rezzâka illallah, la kâdira illallah...

O'ndan başka hakiki ilah olmadığı gibi, O'ndan başka hakiki Rahman da, Rahim de, Kerîm de, Hâlık da, Rezzâk da, Kâdir de yok...

Bediüzzaman'ın Risale-i Nur'un muhtelif yerlerinde defaatle izah ettiği gibi kelime-i tevhîdi de bu ayeti, zımnındaki diğer manalarla birlikte okuduğumuz gibi, derinlemesine okursak enemizin bizi kandırmasına, 'gurur'a kaptırmasına engel olmuş, vehimlerin önünü hakikatlerle kapamış oluruz.

  8.11.2013

© 2021 karakalem.net, Abdullah Taha Orhan