Furkan.

Nuriye Çakmak

NOKTALAMA İŞARETLERİ duygularımız için nasıl da gerekli. Mesela şu nokta işareti olması nasıl da kayacak kelimeler ard arda. Vurgusuz olacaklar. Yazarak veremeyeceğiniz bir mana yükleyebilirsiniz bu işaretlerle sözcüklerinize. Hem kuralına da uygun olur. Okunaklı olur yazdıklarınız, onlar eklenince.

Ama an olur, kelam susar. An olur, sözcükler yetersiz olur. Sözcüklerin sonuna koyduğunuz işaretler, vermek istediğiniz vurgunun yanından bile geçemez olur. Belki bir çığlık eklemek istersiniz, böyle bir işaret yoktur. Ah etmek istersiniz, ağladığınızı kağıda nasıl dökersiniz? Hangi ünlem kızgınlığınız kadar sivridir. Veya kaç tane ünlem, öfkenizi ifade edebilir.

Şimdi ben Furkan deyince yanına iliştirdiğim bu mürekkep lekesi, kalem ucu nokta, yetmiyor bana. Orda kalsın, orda dursun istiyorum her şey. “Adı yeter” vurgusunu vermek istiyorum. Şu küçücük nokta yetmiyor işte ifademi belirtmeye.

Furkan Nokta

Böyle daha iyi belki, ama hala yetersiz.

Aslında işarete gerek yok. Ben Furkan deyince susuyorum. Bu çok daha iyi. İçine her şey sığıyor sessizliğin.

Furkan

Ya da çok şey var söylenecek, sonsuza kadar nokta koymalıyım peş peşe. Ve her an birini bulmalı, eklemeliyim sessizce.

Furkan…………

Ve istifa ediyorum Türkçeden, senin için yazarken.

İçini meleklerin doldurduğu isminin manası, sadece hayranlıktır şimdi bende. Bunca zamandır kelimeleri dürüp duruşum bundan. Birlikte susuşumuz..

Öyle sanıyorum ki, ben Furkan deyince herkes seni anlıyor. Herkes için senden önce tanıdıkları tüm adaşlarının önüne geçmişsin. Yani hak ettiğin yeri almışsın dünyalarında.

Ben Furkan deyince, sanki herkesi bir ayna sanıyorum. Bir anda bir bütün oluyoruz isminle. Aynılaşıyoruz aynanda. Gönül aynasında sana yeri olmayanlara, vermiyorum suretimi. Güzel bir ayrılışla, ayrılıyoruz onlarla.

Öyle sanıyorum ki, melekler kadar tanır seni tüm şehidler şimdi. Şehitleri ölümsüz kılan firaset ehilleri kaydetti seni tüm nesillere. Dava sahipleri için bir üsve-i hasene, davasızlar için büyük bir ibret oldun. Adın büyüyor ağzımızda, seni anarken. Kalplerimizden bir sevgi nehri doğuyor, sana bakarken. Öyle yakınsın ki, insanın nasıl oldu da daha önce fark edemedim diyeceği şeyler listesine ilk sıradan giriş yapıyorsun. Seni tanımış olmakla övünenler şimdi fark ettiler seni. Seni senden sonra fark edenler, onlara özenirken…

Ne kutlu bir geçsin. Ebedi gençsin hem de. Dünyanın gömleğini yırtamadığı Yusuf yüzlü şehidimizsin.

Sevgilisin. Sevdi de yarattı, sevdi de bezedi seni böyle. Sonra hediye etti aleme. Ve sevdi ki, alıverdi. Erkendi, erkendi..

Belki de tam vaktiydi! Sende bir dünyalı yüzü yok ki. Meleklerle olan aşinalığın hala yeni. Seni sevdi, ki ölümün seni sevenin onayladığı en üstün seçimindi..

Seni Allah tasdik etti. Sana milyonlar şahitlik etti. Seni sevenin sevdirdiği milyonlar, seni O’nun için sevdi. Çok sevdi..

Sen uyurken çekilmiş o bir yaşındaki resmin gitmiyor gözümün önünden. Sanki melekler ellerini hiç çekmemiş senden. Bir bağ olmuşsun, bir bağ kurmuşsun sen, ötelerden..

Mesela o mahcup güzelliğinin süslediği geçliğinin en güzel günlerinde hala yabaniydin dünyaya. Her zaman zeki, başarılı, örnek bir çocuk olmak, hayran olunan, el üstünde tutulan bir genç olmak yetmedi ünsiyet etmene dünyayla. Yaşıtlarından farklı olduğunu yine ispat ettin, bu senin seçimin.

Herkesin çocuklarının tüm hayatlarını endeksledikleri -ve kendilerinin de tabi- bir sınavdan yeni çıkmıştın. Başarılıydın. Dünya sana koşar adım geliverecekti. Şimdi hiç sırası değildi.

Sen kan görmedin, silah sesi nedir bilmezsin. Babanı yitirmedin, yetimlik bilmezsin. Annenin kuzususun, kin gitmeyi, intikam almayı bilmezsin. Hep gülersin sen, hep yardım edersin, bozulan psikolojilerden haberdar değilsin. Apaydınlık dünyandan ne ara çıkardın başını Furkan! Ne zaman girdi Filistin senin rüyalarına. Sırası mıydı şimdi! Sınav sonucun sen gemiye binerken geldi.. İlk yüze girdin güzel melek, hep istediğin fakülteye gideceksin. Çok prestijli bir mesleğin olacak. Çok güzel yerlere geleceksin.. Bu senin seçimin..

Geri dönmedin. Sen cennet fakültesini seçtin. Ve çok güzel yerlere geldin. Doktor olacak şifa vesilesi olacaktın, derman olacaktın. Oldun. En güzelinden derman oldun hepimize. Ölerek dirilttin bizi..

Tertemiz kanın ellerine bulaştı diye üzüldüğüm o katillere, hep yarasa derdim ben. Neden ilk seni seçtiklerini anlıyorum o yüzden. Senin o bembeyaz yüzünden korktular canım. Gözlerini kamaştırdın. Onlar şaşırınca ateş eder, korkunca öldürür, kıskanınca intikam alır, karanlıkla beslenir onlar, kanla. Ne büyük işkencedir nur yüzlü siman onlara. Nasıl korkarlar senden..

Ama seni onlar seçmedi Furkan. Bu Allah’ın kabul ettiği seçimindi..

Ne güzel bir gemi. Bizler size el sallıyorduk sizler güverteden güvercinler uçuruyordunuz. Balonlar, bayraklarla her yer bayram yerini andırıyordu. Çok görmek istediğin topraklara gitmek, uzun zamandır görmediğin yakınlarına kavuşmak gibi zaten, Gazze’ye gitmek.. Oradan da böyle bekliyorlar sizi. Limanı süslemişler, hediye bekleyen yetimler. Hastalar yaralarına merhem diye haberinizi vurmuşlar. Evsizler, yurtsuzlar, gece sizinle uyumuşlar.

Güverte oturuyorsun. Elinde not defterin, Gazze’de seni bekleyen çocukları düşünüyorsun. Kim bilir neler aldın yanına teslim etmek için, mesafe iyice kısaldı, sabırsızlanıyorsun. Gece çöktü sinsice, belki uyuyorsun. Gün ışıdığında, kavuşacak kardeşler, vuslat anı gelecek yıllar sonra, acılar dinecek, arefe bugün, yarın bayram gelecek..

Keşke zaman dursaydı, gece omuzlarına konarken. Keşke bu gemi böyle süzülüp dursaydı, sonsuza aksaydı.. Acaba hangi ses seni uyandırdı? Nelere şahit oldun, şehit olmadan önce. Ne çekti seni koltuğundan da, düştün katillerin içine.

Yaralılara yardım edenler arasında birini sana benzetiyorum. Belki yardım fikriyle koştun yerinden taciz başladığında. Belki o sen değilsin, gemiye iner inmez yerde kurşunladıkları şehitsin... Bilmiyorum, kimse bilmiyor. Sadece ne ara eline aldığın bilinmez bir not defterin olduğunu biliyoruz. Ve çok yakında olduklarını..

İşte o an sen hem anlı şanlı şehit olacak kadar yiğit, hem bebek kadar masumdun. Ki burnunun ucuna kadar gelen ölümle arana sadece anneni sokabiliyordun.. Koskoca dünyadan hiçbir dünyalık düşmemişti payına. Şehadet mi, annem mi..

Hayatımda duyduğum en acı soru. En hayran olunası. En masum olanı..

Sonra kalem düşüyor elinden. Biz bu sorunun cevabını öğreniyoruz senden. Öpülesi başına beş kurşun. Furkan şehit olmuşsun! Cevabını canınla verdin, masum sorunun. Bu senin seçimin, bu seçimini sana sevdiren Allah’ın seçimi, takdiri.

Seçimlerin seni ölümsüzlüğe taşıdı. Aslında seni seçen Allah’tı. Mutabık kaldın, uygun düştün, razı oldun, çaba gösterdin, layık oldun, melek oldun…

Yine gençsin, yine masumsun, yine hizmet ediyor, yine emek veriyorsun, yine güzelsin, yine gülüyorsun.. Ondan Furkan deyince ben, akla sadece ve sadece sen geliyorsun. Furkan deyince biri, şehit diyorlar, ah diyorlar ama kendilerine, eminim sana özeniyorlar.

Furkan deyince biz, onlarca millet ses veriyor, anneler evlatlarına bir daha bakıyor, alıcı gözle. Senden bir iz görmeyi diliyor. Gençler yanında boyun büküyor, edep duyuyor. Anneler bağrına basıyor hayalini, teyzeler yeğenleri belliyor seni. Benim gibi.

Ben Furkan deyince, masum bir yiğit geliyor hayalime. Huzurla gülümsüyor. İçimi acıttığı kadar, umuduma dokunuyor. Dualarla üzerini örtüyoruz küçük kabrinin. Resimlerine gülümsüyoruz. Ağladık evet, ama üzülmüyoruz.

En küçük şehidimiz Furkan, bilmem biliyor musun, seçimini biz de tasdik ediyor ve seni Allah için çok seviyoruz..

  11.10.2010

© 2021 karakalem.net, Nuriye Çakmak